Devlet Bey siz neyin Kurtuluş Savaşı’nı veriyorsunuz böyle?
Seçim yaklaştıkça MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de sahalara indi.
Uzun zamandır sadece partisinin grup toplantılarında görmeye ve attığı tweetleri okumaya alıştığımız Devlet Bahçeli artık miting meydanlarında boy gösteriyor.
İttifakta olmasına karşı seçime ayrı listelerle giren Bahçeli, cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ı destekliyor.
Seçmenleri elbette MHP’ye oy vereceklerdir bu seçimde ama sıra cumhurbaşkanlığına geldiğinde liderlerinin gösterdiği isme oy verecekler mi, bence orası biraz şüpheli.
Tanıdığım kimi MHP’liler, “Biz Erdoğan’a oy vermeyiz” diyorlar.
Partileri elbette MHP yine.
Erdoğan’dan artık pek hoşlanmayan MHP’lilerin gideceği adres muhtemelen Sinan Oğan olacaktır.
Muharrem İnce de MHP’den oy alacağını söylüyor ama Sinan Oğan’a göre bu bana daha düşük olasılık gibi geliyor.
Bahçeli meydanlarda yine bildiğimiz hamaset edebiyatını kullanıyor.
Üç gün önce Kastamonu’daydı.
Kurtuluş Savaşı’ndan girdi; kağnılardan, civanmertlerden, şehitlerden çıktı.
Bahçeli’nin konuşmasındaki bir bölüm hem çok ilgimi çekti hem de çok şaşırttı.
“Tarihi gerçekleri bilenler bilir, zillet çatısı altında toplananlar ise kuşkusuz bu gerçeklerden bihaberdir” diye başlayan Bahçeli şöyle devam etti;
“İnebolu’dan Ankara’ya Türk milletinin özlemleri rahmetle yad ettiğimiz kahraman nesil marifetiyle taşınmıştı. Kayıkla kağnının iş birliği, Türk’ün mücadele ruhunu harekete geçirmiş; buradan Anadolu’ya ulaştırılan silah ve mühimmatlar Kurtuluş Savaşı’nın seyrini değiştirmişti. Dikkat edin, o tarihlerde soğan edebiyatı yapan, patates tantanası çıkaran yoktu. O tarihlerde, bir lokma kuru ekmekle öğün geçirenler vatanımızı geçmeyi hedefleyen işgalcilere inanç ve iradeleriyle direnmişlerdi.”
Bahçeli son günlerde aşırı zamların ve hayat pahalılığının simgesi haline gelen “soğan, patates, domates” konusunu hangi mantıkla Kurtuluş Savaşı’na bağlıyor anlamak mümkün değil.
Elbette bir millet emperyalizme karşı topyekun bir savaş verirken kimsenin aklına soğan patates gelmez.
Hayat pahalılığı da gelmez.
Enflasyon da gelmez.
Köprü, yol, tünel de gelmez.
Yerliymiş milliymiş otomobil de gelmez.
Çünkü millet ülkesini kurtarmak için savaşıyordur.
Peki Bahçeli, Kurtuluş Savaşı’na gönderme yaparken ne kastetmek istiyor acaba?
Şu anda kendisi ve desteklediği adayı bir Kurtuluş Savaşı mı veriyor?
Bizzat kendisi bakın ne söylüyor o konuşmasında;
“Elde yok, avuçta yoktu; ama bir vatan, bir bayrak, bir bağımsızlık aşkı vardı ve kahramanlarımızın iliklerine kadar işlemişti. Şehit olmayı göze almış, soğukta donma ihtimaline bile aldırmadan yollara düşmüş Kastamonulu civanmertler tarih yazmışlardı.”
Şu anda elde avuçta bir şey yok mu, şehit olmak için bir neden mi var?
Demek ki Bahçeli’ye göre var.
Gönderme yaptığı Kurtuluş Savaşı bu seçimleri Erdoğan’ın kazanması ve kendi kurtuluşlarını sağlamak mı yoksa?
BAŞIMDAN GEÇENLER
Kentsel dönüşümün acı çektirdiği mahalle
Eski ve dayanıksız binaların yerine yeni ve modern binaların yapılmasına karşı çıkar mıyım?
Elbette hayır, derme çatma ve çirkin evler yerine yaşanabilir nitelikte, her türlü konforu olan modern binalar yapmak ve buralarda oturmak hepimizin en temel tercihidir.
Bu nedenle kentsel dönüşüme karşı çıkmak da akıllıca değildir.
İktidarın adeta depremdeki ağır hatalarını örtbas etmek için yaymaya çalıştığı “Muhalefet kentsel dönüşümü engellediği için bu felaketi yaşadık” söylemi koca bir yalandır.
Karşı çıkılan kentsel dönüşüm değil, iktidarın kimilerine peşkeş çektiği alanlarda yaşayanların haklarının gasp edilmesidir.
Yaşadığım bölgede Kirazlıtepe isimli bir mahalle var.
Burada iki yılı aşkın süredir hummalı bir kentsel dönüşüm çalışması var.
Ne kadar derme çatma, depreme dayanıksız, çirkin görünümlü ev varsa yıkıldı yerlerine nitelikli konutlar yapılıyor.
Ancak mahalle halkının artık canına tak etti.
Çünkü her gün on binlerce kişinin kullandığı yollar delik deşik, çamur deryası içinde.
İlgililer “inşaatların sürdüğünü, binalar bittikten sonra çevre düzenlemesi ile bütün yolların pırıl pırıl yapılacağını” söylüyor.
Bu tamam ama inşaatlar en az iki yıl daha sürece, bunca zaman bu kadar insan eziyet mi çekecek?
Oysa yapılması gereken çok basit, inşaat hafriyatları yüzünden tanınmaz hale gelen yollara araç ve yaya geçişini kolaylaştıracak basit bir asfalt dökülür, işin bitiminde ise bütün çevre düzenlemesi yapılır.
İnşaatları yapan müteahhitlerin derhal sorumluluk alıp bozulmasına sebep oldukları o yolları düzeltmeleri gerekir.
BUNU YAZMAK GEREK
Aaaa! Tank Fabrikası, Katar’a satılmamışmış
AKP Genel Başkanı Erdoğan, BMC’nin Arifiye Tesisleri’nde.
Altay tanklarının testlerinin yapılacağı töreni askerlerle birlikte denetliyor.
Bu tesisler, Katar’a satıldığı bilinen tesisler.
Ama Erdoğan bunu yalanlıyor.
Bu tesislerin Katar’a satılmadığını söylüyor.
Muhalefeti “bu konuda da yalancılıkla” suçluyor.
O halde gelin Erdoğan’ın bu törende yaptığı konuşmadan ilgili cümlelerini okuyalım;
“Arifiye Tesisleri’nde, hani diyorlar ya ‘Burayı Katar’a sattık filan’ diye. Her şey burada, böyle bir şey söz konusu değil. Adamın hayatı yalan, başka bir sermayesi yok. Ve burada yüzde 51’i bize aittir, yüzde 49 Katar’a aittir.”
Bu cümleden ne anlıyoruz.
Demek ki Tank Fabrikası Katar’a satılmamışmış.
Yüzde 49 dediğin nedir ki canım!
Bu arada törende çekilen fotoğraf sosyal medyada büyük tepki aldı.
Aralarında askerlerin de bulunduğu bir heyetin aynı büyüklükteki Atatürk ve Erdoğan posterlerinin önünde aynı pozu vermesi pek çok kişiyi rahatsız etti.
YENİ ÖĞRENDİM
Çağlayan Adliyesi’nde fazla mesaiye kalanlar açlık ve susuzluğa talim
İstanbul Çağlayan Adliye Sarayı’nda çalışan ve normal mesaiden sonra kalmak zorunda olanlar koca binada içecek ve yiyecek hiçbir şey bulamamaktan yakınıyor.
Adliye çalışanları, avukatlar, hakim ve savcılar ile diğer çalışanlar bakın neden şikayetçiler.
Adliyedeki çay, su ve atıştırmalık satılan bankomatlar kaldırılmış.
Adliye binasına hizmet veren ve Aker/Avva Şirketi’ne ait kantinler de saat 17.00’de kapanıyor.
O saatten sonra fazla mesai yapanlar var, nöbetçi adliyeler de çalışıyor, ama binadaki kimse su çay içemediği gibi açlığını bastırmak için atıştırmalık bile bulamıyor.
Adliye çalışanları bunun kabul edilemez olduğunu belirterek, “Gün içinde kantinlerden alışveriş yapılabiliyor, ama bu kantin işletmecileri kendi işlerine engel olduğu gerekçesiyle bankomatları kaldırttılar. Bir şirketin üç beş kuruşluk fazladan karı için onlarla adliye görevlisi bir damla suya bile muhtaç hale getiriliyor” dediler.
Nöbetçi mahkemelerin görev başında olduğu gece saatlerinde durumun daha da kötü olduğunu söyleyen adliye çalışanları “O saatte çevredeki dükkanlar da kapandığı için bir şişe su bile bulamadıklarından” yakınıyorlar.
OKURDAN MESAJLAR
Karadeniz gazı, söylendiği gibi ekonomik mi?
Yakından tanıdığım bir okurum ABD’de yaşayan ve petrol arama sahalarında çalışan bir mühendis akrabasından gelen mesajı paylamış benimle.
Konu, Karadeniz’de çıkarılan doğalgaz.
Okurum bu akrabasına bayram kutlaması yaptıktan sonra, “Karadeniz gazı bu kadar çabuk biçimde tüketici kullanımına sunulabilir mi?” diye sormuş.
ABD’de yaşayan mühendisin cevabı şöyle olmuş:
İlk keşiften iki sene geçtiği için bence gece gündüz çalışarak biraz gaz getirmeleri çok şüpheli ama mümkün. Tabii ki bu gaz Türkiye’ye Rus gazından çok daha pahalı olur.
Üç bin metre deniz derinliğinden ve 140 kilometreden gazı getirmek çok pahalı bir iş. Rezerv rakamları çok komik. Bir iki kuyuya bakarak bunu anlayamazsınız. Rezervi tamamen belirlemeden boru döşemek akıllıca değil. Bizim gazımız diyerek Rus gazını bağladıklarını zannetmiyorum. Tamamen sahtekarlık olur.
Ama açık söyleyeyim böyle bir rezerv bulduklarına hiç inanmıyorum. Bir iki sene içinde işin gerçeği ortaya çıkar.