Korkusuz
İbrahim Daş

Deprem ile yeniden şekillenen sınırlar!

OHAL ilan edilen bölge ile görüştüğümüzde can kaybımızın 100 bini geçeceği gözüküyor…

Eski Türkiye’de yaşanan depremlerde, müteahhitlerin suçları hafızada olduğu için bugün de tüm yıkımı müteahhitler yapmış gibi haber yapılmaya başlandı.

Sorumluluk AKP hükümetinden alınıp müteahhitlere, kolon kesenlere yükleniyor.

Elbette suçlu olanları vardır ancak 20 yıllık iktidarını, inşaat sektörü üzerine kuran AKP’nin hiç suçu yok mu?

Rusya Ukrayna savaşı ile başta Antalya olmak üzere sahillerimizin en değerli mülkleri milletimizin elinden çıktı.

Şimdi de Çukurova’nın ve Güneydoğu’nun yabancılara mülk satışından sonra geride kalan verimli toprakları da deprem ile elden çıkarılacak gözüküyor.

Diğer yandan deprem açısından Türkiye’nin en güvenilir illeri şunlar gibi iç göçü tetikleyen haberler de iktidar medyası tarafından dillendirilmeye başlandı.

1971 Burdur depreminde 40 günlük bebekken depremi yaşamış biri olarak, doğup büyüdüğüm yer Burdur gibi Türkiye’nin her yeri deprem açısından güvenlidir.

Ancak son 20 yılda AKP’nin uyguladığı inşaat politikası başta olmak üzere hiçbir politikası güvenli değildir.

İç ve dış politikada, ABD emperyalizmin çıkarlarına uygun politikalar yürütmüştür.

Bunun sebebi ise AKP’nin ideolojik köklerinin Anadolu’ya dayanmamasıdır.

1928’de Mısır’da İngilizlerin kurduğu İhvan-ı Müslimin ile BOP bağlantısı ve eşbaşkanlığı da ortadadır.

11 Şubat’ta Reuters’da yayınlanan, Almanya ve Avusturya’dan gelen kurtarma ekiplerinin, güvenlik gerekçesi ile çalışmalarını durdurduğu haberi son derece kaygı vericidir.

Alman ve Avusturyalı ekiplerin açıkladığı, silahlı çatışma yaratan isimsiz gruplar kimlerdir?

BOP’un gereği bölgedeki sınır karakollarının kapatılmış olması, kışlaların şehir dışına taşınması, iktidar tarafından eğitilip donatılan ve Suriye’yi parçalayan SMO’nun da bölgede yer alması kaygılarımı daha da artırmaktadır.

ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu İşleri Sözcüsü S. Werberg ise  Suriye'ye doğrudan insani yardım göndermek isteyen hiçbir ülkeye engel oluşturmayacaklarını belirterek “Suriye halkına yardım etmek ve yardım ulaştırmak için herkes elinden geleni yapmalıdır” dedi.

Tabi Werberg, yardımların Esad’ın ve rejime bağlı teröristlerinin eline geçmemesi gerektiğini de ekledi!

Yani bizim sınırımızın kalktığı, Gaziantep Üniversitesi’nin fakülteler açtığı, hastane, okul, karakol ve organize sanayi bölgesi yaptığımız Suriye’nin kuzeyine yapılsın isteniyor.

Esad’ın kontrolünde bulunan bölgeye ise yardıma izin verilmiyor.

Bölgemizde iktidar eliyle rejimi değişmesine rağmen haritası değişmeyen tek ülke Türkiye’dir.

ABD emperyalizmi yenidünya düzeni adı altında, savaşlarla, afetlerle, medyayla ve yarattığı iktidarlarla devletleri parçalıyor.

Yeni haritalar çiziyor.

Bölgeden gelen haberlere göre Suriye’nin kuzeyinin bize bağlanması ile federal bir devlete geçiş için anayasaya gerek duyulduğu anlaşılıyor…

İşte parlamenter rejimle 16 Nisan Referandumu ile getirilen rejim arasındaki fark budur…