Korkusuz

Cumhuriyetin değil Cumhuriyet Merkez Bankası

Cumhuriyetin değil Cumhuriyet Merkez Bankası
Cumhuriyet’in ilk yılları...

Güçlü bir maliyenin kurulabilmesi için para politikalarının düzenlenmesi gerekiyordu.

Bunun önünde de iki büyük engel vardı.

Birincisi Osmanlı’dan devralınan borçlar, ikincisi bir Merkez Bankası’nın olmayışı. Birincisi halledilmişti.

En azından ödeme planına bağlanmıştı.

Ama Merkez Bankası’nın olmayışı ciddi sorundu. Halen devletin tüm parası ve işlemler Osmanlı Bankası üzerinden yürütülüyordu.

★★★

İsmet Paşa’nın hükümet programında bu durumu dile getirdi.

“Devlet bankasına ait kanun taslaklarını, bu sene Büyük Meclis’e takdim edeceğiz. Bir seneye kadar bir zaman zarfında da Cumhuriyet Bankası’nın küşadının çıkacağını ümit ediyorum.”

Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kuruluşunun ilk ve en önemli sinyali oldu.

Ama kurulacak bankanın adı öyle olmadı. Tek harf eksik kullanıldı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.

Türkiye Cumhuriyeti değil...

Türkiye Cumhuriyet!

Yani kurulacak bu banka özerk olacaktı. Siyasi baskılardan ve kararlardan etkilenmeyecekti.

★★★

Aslında Lozan’a göre banknot ihraç etme yetkisine sahip Osmanlı Bankası’nın 1924 yılında sözleşmesi sona erecekti. Ancak Osmanlı Bankası’nı bir devlet bankasına dönüştürme çabalarının sonuçsuz kalmasıyla sözleşmenin yeniden uzatılması gerekliliği doğdu. Hükümetin bazı isteklerini de yerine getirme karşılığında Osmanlı Bankası’nın sözleşmesi uzatıldı.

Bununla beraber Merkez Bankası’nın kuruluşunda öncü rolü oynamak üzere bir yarışta başlamıştı.

Ziraat Bankası ve İş Bankası, Merkez Bankası’nın kuruluş sürecinde etkin rol almak üzere birbirleriyle yarış halindeydiler.

Ama bu iki milli bankamıza banknot ihraç etme yetkisi verilmedi.

Yeni, bağımsız ve özerk bir banka kurulacaktı.

★★★

1928 yılında Türkiye’ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, özerk merkez bankası için bir rapor hazırladı.

Onu İtalyan Uzman Kont Volpi izledi.

Lozan Üniversitesi’nden Prof. Leon Morf’un desteğiyle Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlandı.

Tasarı, TBMM’de 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edildi.

Artık bizim de bir Merkez Bankamız vardı.

★★★

Ama durun... Peki ya hisseler kime aitti? Öyle ya... Yüzde yüz Türk hissedarların oluşturduğu Ziraat ve İş bankaları tercih edilmediğine göre...

Bu büyük ve ayrıcalıklı bankanın hissedarları kimler olacaktı.

★★★

Bankanın hisseleri (A), (B), (C) ve (D) sınıflarına ayrıldı.

A sınıfı hisseler Hazine’ye ait olacaktı.

B sınıfı hisseler milli bankalara, C sınıfı hisseler yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere verilecekti.

D sınıfı hisseler ise Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrılmıştı.

Kuruluşunda özerkliği korumak için sadece yüzde 15’i Hazine’nin elinde tutuluyordu. Kalan hisseler dağıtılmıştı.

★★★

Peki şimdi durum ne?

Bugün Merkez Bankamızın yüzde 55.12’si Hazine’ye ait.

Yüzde 23.25’lük hisse ise milli bankalarda...

Diğer bankalar ve şahıslara yüzde 2.51’i dağılmış durumda. Bu diğer Bankaların içerisinde yabancı bankalarda var.

Peki Merkez Bankası’nın tüzel ve gerçek kişilerden ortağı var mı?

Evet var!

Hisselerinin yüzde 19.2 si (D Sınıfı hisse) şahıs ve şirketlere ait.

Şahıslar kimmiş diye baktığınızda...

En büyük hissedar Ankaralı bir vatandaşımız çıkıyor.

Adnan Bahar!

Bahar Menkul Değerler’in sahibi...

★★★

O da hissesini satmak istiyor.

Ama bir türlü izin çıkmıyor.

★★★

Uzun lafın kısası...

Kurulurken... Bağımsızlığı ve özerkliğini koruması için kılı kırk yaran Cumhuriyet’in kurucu kadroları bir  “i” harfini bile hesap etmişti.

Bankanın üzerine devletin gölgesi düşmesin diye.

Cumhuriyet(i) dememiş Cumhuriyet demişlerdi.

Şimdi ise...

İktidardan habersiz -i- diyemeyen bir bankamız oldu.