Korkusuz
Can Ataklı

Çorbayı da içkiyi düşündüğünüz kadar düşünseniz ne güzel olacak

ANALİZ

Çorbayı da içkiyi düşündüğünüz kadar düşünseniz ne güzel olacak


Ve nihayet tam kapama dedikleri ama aslında “keyfe göre kapama” günleri başladı.

Kapama oldu olmasına da kapama nedeniyle çok ciddi sıkıntı çekecek olanlara destek verilmiyor.

Milyonlarca kişi, tam kapama denilen uygulama nedeniyle iş yerlerini açamıyor, günlük kazancını sağlayamıyor.

Oysa daha büyük kuruluşlar, fabrikalar, imalathaneler harıl harıl çalışıyor.

Buralarda çalışan yüz binlerce kişi hiçbir önlem alınmadan işlerine devam ediyor.

Kimi şirketler, işçilerinin sağlıklı olması için ekstradan para harcayarak korona testi yaptırıyor.

Tabii burada işçi sağlığından çok, kendi işlerinin aksamamasını düşündükleri gerçeğine de ciddi oranda pay bırakmamız gerek.

Devlet ise kendi işlerinin yürümesini sağlayacak kadar bile düşünmüyor kendine çalışanları.

Muhtemelen, “Herkes sıkıntı çekerken devlette çalışanlar maaşlarını alıyorlar nasıl olsa, ayrıca hastalansalar bile yerine koyacak kişi bulmak zor değil” düşüncesindeler.

“Tam” adı altında keyfe keder önlem alınmasının en bariz ve çarpıcı örneği, içkiye getirilen yasak...

Kimse gerçek nedenini açıklamıyor.

Hele Süleyman Soylu inanılmaz biri.

Neymiş “Fransa’da da varmış” bu yasak.

Tabii gerçeği saklıyor.

Fransa’da ya da herhangi bir ülkede koronaya karşı önlemler arasında içki yasağı hiç yok.

Fransa ve bazı Avrupa ülkelerindeki içki yasağı denilen şey, belli bir saatten sonra içki servisi yapılmaması, hepsi bu...

Örneğin Fransa’da her türlü kafe, lokanta, bistro, snack bar, artık aklınıza ne geliyorsa hepsinde içki servisi de vardır.

Fransa hükümeti diyor ki, “Sokağa çıkma kısıtlamasında, gıda ihtiyacının karşılanması sırasında içki servisi ve satışı yapılmayacak.”

Yani evine yiyecek almak bahanesiyle kimse gidip bir lokantada içki içmeye kalkamayacak.

Fransa’da kısıtlamalar sırasında içkili yerler kapatılmadı, marketlere veya içki de satan yerlere satış yasağı getirilmedi.

Bu yasak bir tek Türkiye’de var.

Amacı da çok belli...

Din devletlerindeki uygulama yapılıyor bizde de.

Birkaçı hariç Müslüman ülkelerde içki satışı ve servisi yok.

Suudi Arabistan’ın Mekke ve Medine kentleri hariç, tüm Müslüman ülkelerdeki turistik otellerde ise içki satışı yapılır.

Türkiye ve birkaç Müslüman ülkede hem içki servisi var hem de içki satışı serbest.

Türkiye’yi de bir din devleti gibi yönetmek isteyen iktidar zihniyeti, İslami kurallara yumuşak geçiş yapmaya çalışıyor.

Türkiye’de ilk kez bu ramazanda yiyecek-içecek satan bütün yerler kapatıldı.

Bunun pandemi kuralları ile ilgisi yok.

Çünkü daha önce bir süre kapalı kalan yiyecek-içecek satan yerler, mart ayında açılmıştı.

Ardından lebalep kongreler ve büyük cenaze törenleri yüzünden korona tekrar etkisini artırdı.

Yeni önlemler alınırken, yiyecek içecek satan yerlerin ramazanın ilk gününe kadar açık kalacakları, ama o günden itibaren kapanacakları açıklandı.

Peki bütün yiyecek ve içecek satan yerlerin ramazana kadar açık kalmasının ne anlamı vardı, hangi gerekçeyle tam da ramazanda kapatıldı?

Gerekçe ortada, İslam devletine yumuşak geçiş.

Zihnindeki bu düşünceyi eyleme geçiren iktidar, sıra milyonların bu kapama sırasında ne yiyip içeceğine gelince birden sessizleşiyor.

İçkiye bu kadar kafayı takıp mesai harcayacaklarına, milletin derdi olan çorbayı biraz düşünseler şu kapama günlerini daha rahat atlatabilirdik.

Ama şimdi millet panik içinde oradan oraya savruldu.

Umarım ve dilerim, 17 gün sonra eskisinden kötü hale gelmiş olmayız.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Cemaat-iktidar benzeşmesini bu kez ben yapmıyorum


Sürekli okurlar ve izleyiciler, sık sık “Cemaat (FETÖ) ile AKP arasında ne fark var?” diye sorduğumu bilirler.

Şunu da çok söyledim; “Diyelim ki cemaat 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ı devirip iktidarı ele geçirmişti. Bundan itibaren nasıl bir politika izlerdi, Türkiye nasıl bir ülke olurdu? Bugünkünden farklı ne olabilirdi?”

Sadece küçük bir örnek vereyim; “Cemaat, eğer gerçekten bir darbe girişimiyse, o geceyi kazanmış olsaydı bugün ramazanda içkiyi yasaklardı.”

Artık bunu söyleyenler arasına iktidarı destekleyen yazarlar da katılmaya başladı.

Örneğin Sabah yazarı Mehmet Barlas’ın da belli ki sabrı taşmış, dünkü yazısında öyle bir bölüm vardı;

“İnançlar nedeniyle alkollü içkilerin yasaklanması meselesine gelince... Bu Fetullah Gülen, ülkede yönetimi eline geçirip İran benzeri bir Humeyni modeli darbeyle işbaşına gelseydi, herhalde ilk iş olarak alkollü içkileri yasaklardı. Yani bazıları için darbe yapıp kendi halkına ateş açmak mübahtır ama alkollü içki de yasak olmalıdır.”

Siz bakmayın iktidarın afrasına tafrasına, gidişlerinin iyi olmadığını kendileri de görüyorlar.

Bu nedenle sinir uçlarıyla oynayarak belki de kaos yaratmaya ve ardından bir OHAL ilan etmeye çalışıyorlardır.

Ne bileyim.

BUNU YAZMAK GEREK

Washington Büyükelçisi’nden mesaj geldi


Önceki gün AKP Genel Başkanı’nın Washington’a büyükelçi olarak atadığı Murat Mercan ile ilgili yazmıştım.

Mercan’ın Dışişleri’nden gelmediğini ayrıca Amerika’da okumak dışında bir deneyim yaşamadığını, bu dönemde Beyaz Saray ile ilişki kuramadığını, diplomatik misyonda da bir itibarı olmadığını yazmıştım.

Ayrıca Mercan’ın itimat mektubunun henüz kabul edilmediğini de belirtmiştim.

Yazımın sonuna da iki dedikodu haber eklemiştim.

Murat Mercan, Twitter üzerinden bana bir açıklama mektubu yayınlamış.

Murat Mercan’ın Twitter hesabı kendi adına değil.

Hesabın adı; “Hakikati Aramak”

Böyle olunca Murat Mercan’ın Twitter hesabını bulmak zor.

Murat Mercan, öncelikle “20 Nisan günü online olarak itimat mektubunun kabul edildiğini” yazmış.



Yazımda “Beyaz Saray’ın korona nedeniyle bu uygulamayı yaptığını ama Murat Mercan’a hâlâ davet gelmediğini” yazmıştım.

Yazımı 26 Nisan’da yazdım, 27 Nisan gazetesinde yayınlandı.

Yani yazımdan sadece 6 gün önce bu kabul olmuş ve medyaya da hiç yansımamış.

Yine de hata benim, özür dilerim.

Mercan, bunun dışında Washington’da çok önemli temaslar sağladığını; kendisinin, elçiliğin ve konsoloslukların hesaplarına bakmam halinde bunları görebileceğimi söylüyor.

Baktım, evet pek çok temas var.

Ama temas değil, sonuçtur önemli olan.

Halkbank, F-35’ler, S-400, CAATSA yaptırımları ve tabii en önemlisi “soykırım” açıklaması konusunda en küçük bir olumlu hareket
olmuş mu?


Herkesle görüş ama sonuç alama, ne anladık bundan.

Mercan, son olarak iki dedikoduya cevap vermiş.

‘Cuma’ya gitmeyen çalışanları ihbar etmediğini, henüz bir lobi şirketi ile sözleşme imzalanmadığını ama görüşmeler olduğunu belirtmiş.

Cuma namazı konusunun dedikodu olduğunu yazmıştım.

Lobi konusunda ise büyükelçi beni doğruluyor aslında, sözleşme imzalanmamış ama görüşmeler sürüyor, benin iddiam bu lobi şirketlerini Bilal Erdoğan’ın getirdiği yolunda.

Bu da yanlış mı?

ÖNERİ

İstanbul Belediyesi kendi tesislerinde içki yasağını kaldırmalı


Yaşı 40’ın altında olanlar muhtemelen hatırlamazlar.

AKP, İstanbul’da iktidara gelinceye kadar (o zamanki adı Refah Partisi idi) belediye tesislerinde içki servisi de yapılırdı.

Bunun ötesinde belediyenin içinde olduğu bir sanat organizasyonunda da içki servisi yapıldığı çok görülmüştür. (Tiyatro galaları, konserler, sergi açılışları)

Ama ne zaman Refah Partisi kazandı İstanbul’u, ilk iş olarak belediye tesislerinde içkiyi yasakladılar.

Bu sadece İstanbul ile sınırlı olmadı tabii.

Refah, kazandığı her yerde aynı uygulamayı yaptı.

AKP iktidara geldikten sonra iş tamamen değişti.

Belediyelerin çok büyük bölümü AKP’ye geçti.

Böylelikle Anadolu’nun, turistik sahil kesimleri hariç tamamında içki yasakları devreye girdi.

Ardından devlete bağlı her yerde aynı uygulama yapıldı.

Öğretmenevlerinden içki kaldırıldı örneğin.

Orduevlerinde içki servisi var ama Anadolu’daki orduevlerinde kimsenin içki içmeye cesaret edemediği, böylece fiilen içki yasağı olduğu yolunda haberler alıyorum.

Son yerel seçimde ise AKP hakimiyeti kırıldı.

AKP; Ankara, İstanbul, Adana, Antalya, Mersin gibi büyük merkezleri kaybetti.

Ancak şu çok dikkatimi çekiyor.

Bu belediyeler 2 yılını doldurdu.

Ama AKP’den kazanılan yerlerde içki yasağı aynen devam ediyor.

İstanbul Belediyesi sosyal tesislerinde, kendine bağlı mekanlarda ve yaptığı törenlerdeki yasağı aynen devam ettiriyor.

Neden?

Elbette tüm halka hizmet veren belediyeler, içki içmeyen vatandaşlarını, bunun da ötesinde içkili mekanlardan rahatsız olan vatandaşlarını düşünerek içkisiz mekanlar da yapmalıdır.

Ama bu hizmet sadece içki içmeyenlere değil, içki içenlere de yönelik olmalıdır.

İstanbul Boğazı’nın kıyısındaki bir belediye tesisinde, ailesiyle birlikte bir kadeh içki içip balığını yemek ve diğerlerine oranla daha düşük para ödemek isteyen insanlara engelleme yapmaya belediyenin hakkı yok.

İçki içilen ve içilmeyen mekanlar olur, herkes dileğine gider.

İstanbul ve Ankara belediyeleri, iktidarın şeriatı adım adım getirdiği şu günlerde hâlâ yürüttükleri içki yasağını kademeli olarak kaldırmalıdır.

ŞAŞIRDIM

Bu gidişin bir de dönüşü var


Tam 40 yıldır araba kullanıyorum.

Ne kötü trafik sıkışıklıkları gördüm.

Ama dün sabahın 6’sında gördüğüm manzaraya hiç rastlamamıştım.

11 günlük bayram tatillerinde bile böyle bir akın yoktu.

Tabii sabah beşe kadar süren sokağa çıkma yasağı ile akşam yedide başlayacak büyük yasak arasına sıkıştı herkes.

Önceki gün ve dün yollara düşenlerin bir kısmı, bir tatil beldesinde kendini tecrit ederek geçirmeyi, kimi ailesinin yanına gitmeyi, kimi bunu bir tatil gibi görüp memleket hasreti gidermeyi, kimi de parasız kaldığı için çaresizlik içinde yurduna dönmeyi düşünüyordu besbelli.

Dileğim, dün herkesin saat yediye kadar gitmek istediği yere kazasız belasız varmış olması.

Ve yine umarım ki, kimse gittiği yere virüs taşımamış olsun.

Tabii bu gidişin bir de dönüşü var.

Trafik olarak tabii ki son iki günkü gibi olmayacaktır ama gidilen yerden virüs getirme riskinin olduğunu da unutmamak gerek.

Özellikle ailesinin yanına giden, daha fazla insanla doğal olarak yakın temasta olanların hem kendileri hem de başkaları için iki kat özen göstermeleri gerekiyor.