Korkusuz
Can Ataklı

Çok ayıp oluyor ama paşam

ACAYİP YAZILAR

Çok ayıp oluyor ama paşam


AKP iktidarının ilk yıllarının bu parti adına “efsane” genelkurmay başkanı Hilmi Özkök emekliliğinin 14’üncü yılında yine ortaya çıkmış.

Sanıyorum Erdoğan’ın “Niçin bize Fetöcülerin adını getirmediler, hepsini ordudan atardık” demesinden sonra biraz telaşlanmış olmalı.

Kendine bir şeyler bulaştırılmadan önlem almak istiyor gibi görünüyor.

Ne bileyim utanma duygusu ortadan kalkınca böyle oluyor zahir.

SÖZCÜ Gazetesi’nden Saygı Öztürk’e konuşan eski Genelkurmay Paşası cemaatçilerin ordudan atılmaması konusunda şunları söylemiş;

“Bana diğer bir yanlış yüklenme de görevim sırasında Fetullahçıları ordudan atıp atmadığımdır. Aslında diğer bazı komutanlara da aynı konuda sorular yöneltiliyor. 2002-2006 yıllarında o zamanki adıyla ‘Cemaat’ olan Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi. Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye ‘Ordudan atmak’ gibi ağır bir ceza verilebilir mi?”

Bu “herkese salak muamelesi yapmak” çok yaygın bir anlayış haline geldi.

Özkök, teknik olarak elbette çok haklı.

O tarihlerde cemaatçilik suç olmadığı gibi neredeyse siyasi iktidarın temel direği niteliğindeydi.

Ama paşa şunu da biliyordur herhalde; “Ordu gibi çok hassas bir müessesede suç olması değil, ordunun gelenekleri, disiplini, geleceği önemlidir. Cemaat henüz teröristlikle suçlanmamış olabilir, ama oluşturduğu dini yapı ile Silahlı Kuvvetler’in canına okuduğunu Paşa bilmekten aciz midir?”

Üstelik emekli paşanın dönemindeki bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısına Fetullah Gülen cemaatinin ordu içinde sorun yarattığı, bu durumun ordunun disiplinini ve düzenini bozacağı, bu nedenle mutlaka tasfiye edilmesi gerektiği konusunda bir rapor sunuluyor.

Hatta bu rapor o toplantıda kabul de ediliyor.

O halde paşanın “O zaman suçlu değillerdi” sözü kendiliğinden havaya uçup gidiyor.

Suç olmasa bile “tehlike” olduğunu zaten kendileri değerlendirmişler.

Dönemin genelkurmay paşası konuşmasında hedef şaşırtmaca da yaparak kendini aklamaya çalışıyor.

Neymiş o dönemde “cemaatin darbe girişimini yapabilecek seviyeye geldikleri değerlendirilmemiş. Fakat darbe girişimine kalkıştıklarında bunun başarılı olamayacağını hemen değerlendirmiş.”

İşe bakın, demek ki paşa cemaatin darbe yapabileceğini düşünse tedbir alacakmış zamanında, ama olmamış işte.

Ama bana en ayıp davranışlardan biri olarak Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında takındığı tavır geliyor.

O zaman da hayretler içinde kalmıştım.

Şimdiki açıklamalarını okuyunca da hayretler içinde kaldım yine.

Paşa diyor ki “Emekli olalı hemen hemen 14 yıl oldu. Balyoz davasında tanıklık yapmamışım diye önüne gelen hâlâ bana taş atıyor, suçlanıyorum. Ben çağrı üzerine Ergenekon davası için soruşturma yapan savcılara İzmir Adliye Sarayı’nda tanık olarak yedi sayfa ifade verdim. İki defa çağrı üzerine İstanbul Adliyesi’nde Ergenekon davasına bakan mahkemede tanık olarak ifade verdim.”

Diyorum ya utanma duygusu yok olunca biz de bunlara maruz kalıyoruz.

Mesele paşanın ifadeye çağrılıp çağrılmaması değil ki.

En yakın silah arkadaşları rezil bir kumpasla hapislere atılırken, ordu adeta yok edilirken mahkemeden çağrı beklemek bir genelkurmay başkanına yakışır mı?

O yakışmadığı gibi “Ete soğan doğrama” türü acayip bir bahanenin arkasına sığınılarak sorumluluktan kaçılır mı?

Ne diyeyim, normalde insan içine çıkamayacak kişilerin zeytinyağı gibi üste çıkmalarına çok içerliyorum.

KOMİK

Gecikmiş 14 Şubat Sevgililer Günü geyikleri




Aradan iki gün geçti aslında, ama ne yapalım, espriler 14 Şubat günü patlayınca yayınlamak da bugüne kaldı.

14 Şubat için olası sevgiliye hediye fikirleri;

- Gözü yükseklerde olan sevgiliye: Drone

- Dalıp dalıp giden sevgiliye: Şnorkel

- Bu ilişkide bir gelecek göremiyorum diyen sevgiliye: Gözlük

- Uzaklardaki sevgiliye: Dürbün

- Abayı yakan sevgiliye: Yangın söndürücü

- Enerjisi düşük sevgiliye: Powerbank

- Gözükara sevgiliye: Makyaj temizleme mendili

- Beni ne kadar seviyorsun diyen sevgiliye: Mezura

- Bu ilişki nereye gidiyor, diyen sevgiliye: Navigasyon cihazı

- Her gördüğüne atlayan sevgiliye: Trambolin

- Bir dediği bir dediğine tutmayan sevgiliye: Hafıza kartı

- Her konuyu evliliğe bağlayan sevgiliye: Bağlama

- Yeni bir sayfa açmak isteyen sevgiliye: A4 kağıdı

- Nerede kaldın diyen sevgiliye: Kitap ayıracı

- Herkesten sakınılan sevgiliye: Saklama kabı

- Kalbini çalan sevgiliye: Güvenlik kamerası

- Üstüne titreyen sevgiliye: Polar

- Yuvarlanıp gidiyoruz diyen sevgiliye: Kış lastiği

- Gecelere akan sevgiliye: Akım ölçer

- Başına çorap ören sevgiliye: 8 numara örgü şişi

- Yerinde duramayan sevgiliye: Hız sabitleyici 

- Çocuk taklidi yapan sevgiliye; Boyama kitabı

- Yabancı sevgiliye; Türkçe sözlük

- Ciddi düşünen sevgiliye; Çeyiz sandığı

- Çiçeği burnunda sevgiliye: Vazo

- Kalp kıran sevgiliye: japon yapıştırıcısı

- Uzatmalı sevgiliye: Uzatma kablosu

- Mühendis sevgiliye: Tost makinesi

- Sabreden sevgiliye: 2000 parça puzzle

- Çok fena tutulan sevgiliye: Masaj aleti

- Eski sevgiliye: Dışkapı mandalı...

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

CNN Türk boykotunu bozanlar hiç de haklı değiller


Bir haftayı aşkın süredir devam ediyor CHP’nin haber kanalı CNN Türk’e olan boykotu.

Ancak bu boykot kararına uymayan uymadıkları gibi kendilerini haklı göstermeye çalışanlar oldu.

Bu yanlış, çünkü söz konusu olan basın özgürlüğüdür.

Bunun sağlanması için elbirliği yapılması gerekirken, karşı devrimci, yandaş ve tetikçi medyanın savunulmasını kabullenmek çok zordur.

Ümit Kocasakal boykotu fiilen bozarken İrem Çiçek boykota karşı çıkıyor.

Gerekçeleri benziyor birbirine.

“CNN’in tavrı yeni değilmiş. Fikirler her yerde söylenmeliymiş.”

Fikirleri her yerde söylemek gibi bazen söylememek ve söylemediğini açıklamak da aynı etkiyi gösterir.

Bir isim de Sonar araştırmanın sahibi Hakan Bayrakçı.

Diyor ki “Bana bugüne kadar hiç engel olmadılar. Fikirlerimi özgürce söylerdim hep, bundan sonra da konuşacağım ve CNN Türk’e çıkmaktan onur duyacağım.”

Anlamadığı şu: Bu tür kanallar hiçbirimize ne konuşup konuşmayacağımızı söylemedi, engel de olmadı. Burada sorun o değil.

Sorun şu: İktidar adına operasyon yapmaları, muhalif isimlerin karşısına kalitesi çok düşük, saldırgan, cahil kişileri çıkarmaları, bu kişilerin sürekli tuzaklar hazırlamalarına olanak sağlanması.

CHP açısından ise; bu partinin açıklamalarını yeterli biçimde vermemeleri, parti aleyhine olan haberlerin köpürtülerek ve çarpıtılarak sunulması.

ÇOK GÜLDÜM

Üç pazar fıkrası


Bu hafta pazar için Yıldırım Tuna’dan gelen üç fıkrayı sunuyorum:

Lekesiz delikanlı

Mahallede kavga edip etrafı birbirine katan delikanlı yakalanıp suçüstü mahkemesine çıkarılmış, tam ceza alacakken “Ben suçsuzum efendim, geçmişimde tek bir leke bulamazsınız” diye savunma yapmış.

“Öyle mi?” diye yumuşamış hakim, “Böyle temiz biri olduğunuza dair geçerli bir şahidiniz var mı?” Delikanlı köşede oturan semt karakolunun komiserini işaret edip
“Tabii, orada oturan komiser bey buna tanıktır” diye cevap vermiş.

Komiser ayağa fırlamış “Yalan efendim“ demiş, “Bu adamı hayatımda ilk defa görüyorum.”

Delikanlı “Gördünüz mü efendim” diye araya girmiş “15 yıldır bu mahallede oturuyorum, komiserim beni bir kere bile görmemiş… Yeterli kanıt değil mi sizce?”

Torpil

İki emekli asker birbirlerine kendi askerliklerinin çok daha “zorlu” geçtiğini iddia ediyorlarmış, iş neredeyse kavganın eşiğine gelmiş, “Bana bak” demiş birincisi, “Ben ülkem için tam üç savaşa katıldım tamam mı? Acemi eğitimimden hemen sonra Okinawa adasında kanla yıkanmış kumsala denizden çıkartma yaptık,  daha sonra Kore’de  tekrar bir çıkartmaya katıldım sahile çıkar çıkmaz düşmanın yoğun makineli tüfek ateşinde 3 gün yerimizden kımıldayamadık, tabak gibi güneşin altında aç susuz kaldık, güneşten derilerimiz patladı.”

Biraz soluklanıp anlatmaya devam etmiş; “Ardından Vietnam’a savaşmaya gittim, harekatta esir alındım ve beni bir nehrin içinde, suyun boğazıma kadar geldiği bir bambu kafeste 6 ay hapsettiler, vücuduma sülükler yapıştı, dişlerimle bambuları kemirerek kaçtım… N’aber?..”

Diğeri “Şanslı hergele” demiş sırıtarak, “Torpilin mi vardı ha? Hep kumsal, hep deniz  güneş ve hep nehir kenarı görevleri... ”

Kocayla tatsız kavga

Düğünden 3 hafta sonra yeni gelin bir aile büyüğünü arayıp “Efendim..” demiş ağlayarak, “Kocamla çok kötü bir şekilde kavga ettik.. Bitti yani.”

Aile büyüğü “Sakin ol meleğim..” demiş sakinleştiren bir ses tonuyla, “Bitmez. Evlilikte kavgalar işin tuzu biberidir. İlk kavganız tabii ki olacaktı. Mühim olan bundan sonra dikkat etmek..”

Kız bir an durup yutkunduktan sonra “Tamam da efendim” demiş kız, “Peki cesedi şimdi ne yapacağım.”