Korkusuz
Ümit Zileli

Çelik yürekli dev kadın!

İncecik, naif, dokunsanız kırılacakmış gibi görünen bir hanımefendiydi...

Ama o incecik bedenin içinde, yenilmesi, geriletilmesi olanaksız çelikten bir yüreğe, alt edilmesi asla mümkün olmayan bir iradeye sahipti...

74 yıllık, kitaplara sığmayacak hayatının 17 yılını göğüs kanseri ile mücadele ederek geçirmiş, çalışmalarından bir an bile geri durmayarak, bu ülke için, bu ülkenin “kardelen” kızları için, onların eğitimi , hayata katılması için biteviye çalışmış, projeler üretmişti... Tümörün karaciğerine sıçradığını öğrendiğinde ise şu cümleyi kurmuştu:

-Ölüm aklıma bile gelmiyor, yapacak çok işim var!..

Bu ülkede Lepra’nın yani cüzzam denilen habis hastalığın kökünü kurutan kadın olarak tarihe geçmiş, dünya çapında ün kazanmıştı. İnsanların yanına bile yaklaşmaya çekindiği cüzzamlı hastalara sarılır, onları tedavi eder, bu hastalığın temas yoluyla geçmediğini anlatmak için çırpınırdı... Hastalığı bu topraklardan söküp attığında da bir kez olsun “Gördünüz ?” diye serzenişte bile bulunmadı... Dünyada ve Türkiye’de aldığı ödülleri sıralamak için bu sütun yetmez.

Pırıl pırıl çocuğun önünü açmak için gönüllü arkadaşları ile kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, yıllar içinde harikalar yaratmış, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan on binlerce kız çocuğu bu derneğin güvencesi altında üniversiteyi bitirmiş, hayata atılmıştı. O denli başarılı olmuştu ki, başta FETÖ soysuzları olmak üzere, gerici çevrelerden olmadık iftiralara, hakaretlere, maruz kaldı ama yılmadı; bu saldırıların nedenini gayet iyi biliyordu çünkü:

-Okutulan, eğitim verilen her çocuk bunların karanlık dünyasından uzaklaşıyordu!..

Tarih Baba’nın defterinde ışıl ışıl parlamak!


Radyo Cumhuriyet kurulduğunda ilk başvurduğum kişilerden biriydi...

Eğitimle ilgili, “kardelenler” ile ilgili, çağdaş yaşamla ilgili bir program yapmasını istemiştim... Teklifimi ikiletmemiş, büyük bir heyecanla başlamış ve sürdürmüştü o programı. O süreçte bu incecik, küçücük dev kadını tanımaktan, onunla sohbet etmekten büyük mutluluk duydum... Bu yüksek şahsiyetli, çelik yürekli kadını hepiniz tanıyorsunuz:

-Prof. Dr. Türkan Saylan!..

Ergenekon-Balyoz kumpası sürecinde FETÖ’cü soysuzların birinci derecedeki hedeflerinden biriydi Türkan Hoca... Zaman gazetesi denilen paçavra ve genel yayın yönetmeni sıfatlı Ekrem Dumanlı şerefsizi tarafından en iğrenç, en sapkın, en haysiyetsiz iftiralara hedef oldu, ancak bir adım bile geri atmadı!

Yetinmediler, adım adım ölüme yürüdüğünü bildikleri halde, Zekeriya Öz adlı soysuz savcının emriyle hasta yatağında yatarken evini bastılar, arama yaptılar. Bunu öğrenen yakınları, sevenleri evinin önünde toplanıp protesto gösterisi yaparken, o dev kadın, pencereye çıktı... Zorlukla ayakta durduğu belli idi. Buna rağmen gülümseyerek ellerini kaldırarak selamladı insanları; bu aynı zamanda bir vedalaşmaydı...

-Herkes, oradakiler, TV ekranı başındakiler, gazete sayfalarındaki fotoğrafını görenler, onunla son kez selamlaşıyordu!..

13 Nisan 2009’da evi basıldı, 18 Mayıs 2009’da sonsuzluğa uçtu bu çelik yürekli dev kadın! Cumhuriyetin önde giden neferlerinden biriydi; hep insanlar için, hep gencecik çocuklar için, hep Cumhuriyet için çalıştı... Onunla uğraşanların Tarih Baba’nın  defterinde bir virgül kadar bile değeri olmayacak...

-Türkan Saylan ise o sayfalarda sonsuza dek ışıl ışıl parlayacak!

Bir rüzgar gülünün biteviye dönüşü!


O tüm medya hayatı boyunca sürekli döndü...

Bu gayet doğaldı, bir rüzgar gülü tabii ki sürekli dönecekti... Ancak iktidara yamanmış diğer yandaşlardan bir farkı vardı; nerede ne zaman nasıl hamle yapılır, iktidara vururmuş gibi  yaparken, aslında muhalefete nasıl giydirilir, bir gün öyle, bir gün böyle nasıl görünülür gayet iyi öğrenmişti. Bunun ekmeğini epey yedi desem yanılmış olmam zannımca...

Bir tek, 2015 seçimlerinde AKP’nin iktidarı kaybetmesine ramak kaldığı günlerde “kahramanca” çıkışlar yaptı ancak seçim yenilenip iktidar yerinde kaldığında süratle toparlandı,  “hizaya geldi”, kalemini eskisi gibi dikkatle kullanmaya başladı... Bu “kendine geliş” yıllar sonra işine çok yaradı; bir zamanların “Amiral Gemisi”nin kaptanlığına atandı! Bahsettiğim kişiyi anladınız herhalde:

-Ahmet Hakan!

Son iki gündür, iki yurtsever gazeteci üzerinden “Atatürk ticareti din ticaretinden daha karlı” türünden yazılar çiziktiriyor. “Bodrum’daki villalar” diyor, “İzmir’deki çiftlikler” diyor, utanmaktan filan söz ediyor...

Bir yazlık ya da yıllardır üretim yapılan bir çiftlik ne zamandır “Atatürk ticareti” ile özdeşleştiriliyor, neden utanılacak bir şeymiş gibi lanse ediliyor, anlayamadım doğrusu! Bahsettiği kişilerden biri açık ara Türkiye’nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil, diğeri ise yine açık ara ülkenin en çok izlenen ana haber bülteni sunucusu Fatih Portakal!.. Ne yapmışlar? Vergi mi kaçırmışlar, yolsuzluk mu yapmışlar, milleti mi dolandırmışlar, Birilerinin önünde eğilip yalakalık mı yapmışlar? Tabii ki hayır!

Ahmet Hakan böylelerini arıyorsa, nerede bulacağını gayet iyi bilir; yanaşma cenaha göz atarsa mebzul miktarda da bulabilir!..

Yalnızca, zeybek oynamak için diz çökecek kıratta kişiler üzerinden böyle seviyesiz saldırılar, o kişilere bir şey kaybettirmez; ayrıca “bumerang etkisi” yapması kuvvetle muhtemeldir... Tarihte örneği de bolca vardır. O atasözünü herkes gayet iyi bilir:

-Yel kayadan ne alır!