Korkusuz
Can Ataklı

Cebimizden bir kuruş çıkmıyor, öyle mi?

BUNU YAZMAK GEREK

Cebimizden bir kuruş çıkmıyor, öyle mi?


İktidar en çok yapılan köprülerle, otoyollarla, buralardaki tünellerle övünüyor.

Sanki bunların hiçbiri eskiden yokmuş gibi davranıyor AKP genel başkanı, meydanlarda bu hizmetleri heyecanla anlatırken.

Gerçi ona göre fırın da çamaşır makinası da ütü de yoktu, neyse.

AKP genel başkanı; ayrıca konuşurken, “Bunları cebimizden bir kuruş çıkmadan yapıyoruz” diyor her fırsatta ya işte o insanı deli ediyor

Ucube bir “Yap-İşlet-Devlet” formülü ile Türkiye’nin bedavaya çok büyük eserler kazandığını ileri sürüyor AKP genel başkanı.

Bir anlamda haklı.

Gerçekten ceplerinden bir kuruş bile çıkmıyor.

Ama 81 milyonun cebinden çıkıyor.

Üstelik bu ucube sistem vatandaşın köprü ve otoyolları kullanıp kullanmadığına bakmıyor bile.

AKP’nin müteahhitleri kazansın diye hem fiyatlar emsallerine göre üç dört kat daha pahalı hem de geçiş garantisi veriliyor.

Geçiş garantisi verilmesi, “Cebimizden bir kuruş çıkmadı” sözünü yerle bir ediyor aslında ama olsun, maksat Erdoğan halk katında “baba adam, herkesi düşünen, herkese hizmet eden adam” olarak tanınsın, bu algı yaygınlaşsın.

Pek çok kere gündeme getirdik ama sayısal olarak bir kere daha sunayım, zararı yok tam tersine belki bu milletin uyanmasında bir nebze katkısı olur.

Üçüncü köprü için günlük 135 bin araç garantisi verilmiş.

Bu yıllık 49 milyon 275 bin araç ediyor.

Köprünün açıldığı 2016’yı geçelim çünkü sonuçta 4 ay hizmet verdi, ama 2017’de 15 milyon araç geçmiş geçmeyen 34 milyon aracın parasını ise devlet ödemiş.

Hesapta “Cebimizden bir kuruş çıkmıyor” ya.

Aradaki yıllarda da durum facia.

2021 yılı içinde şu ana kadar 8 milyona yakın aracın geçtiği görülüyor. Yani 41 milyon eksik var.

Şimdi gelelim can alıcı noktaya.

2018’deki geçiş garantisinin dolar karşılığı 3 çarpı 34 eşittir 102 milyondu.

2018 yılının ortalama dolar kuru 3.6 liraydı. Demek ki geçiş garantisi için yaklaşık o yılda yaklaşık 366 milyon lira ediyordu.

Bu yıl geçmeyen araçlar için ödenecek garanti 121 milyon dolar.

Çarpalım bunu bugünkü kurla, insaflı davranayım ve 13 kabul edelim kuru.

Ne ediyor; 1 milyar 573 milyon lira.

Bu kimin suçu?

Dış güçlerin mi?

Karanlık odakların mı?

Şer güçlerinin mi?

CeHaPe zihniyetinin mi?

FETÖ’nün mü?

PKK’nın mı?

Kimin suçu?

Bilen biliyor.

Bilmeyenler bilenlere sorsun, onlar anlatsın o zaman...

ÖNERİ

Fahiş hale gelen köprü fiyatları ve garantiler için “Madde 138” devreye sokulsun


Otoyol ve köprülerin fiyatları zaten ağır enflasyon ve pahalılık altında ezilen mazlum milletin sırtına yükleniyor.

Saray iktidarı müteahhitleriyle yaptığı anlaşmaları öne sürüyor ve “Ne yapalım, her hizmetin bedeli vardır” diyor.

Tabii bunu yiyen çok kişi var.

Oysa aklı başında insanlar çok iyi biliyorlar ki AKP’nin kendi müteahhitlerine ödediği paralarla bu köprü ve otoyollardan ikişer tane daha yapılabilirdi.

Oysa bu sözleşmeler geçersiz sayılabilir.

Borçlar Kanununun 138’inci maddesi buna izin veriyor.

Bakın ne diyor bu madde;

Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.

DYP-SHP hükümetinin 1994’te aldığı 5 Nisan ekonomik kararlarından sonra girmişti yasaya bu madde.

Çünkü o zaman da döviz fiyatlarındaki aşırı yükseliş birçok kişinin canını yakmış, dövizle borçlananların çoğu batmıştı.

Bu madde sayesinde mağdur olanlar biraz olsun rahatlamış ve sistem tekrar dengeye oturmuştu.

AKP iktidarı her ne kadar kendi adamlarına kıyamayacak olsa da bu maddenin işletilmesinin zamanı geldi.

Bu milletin sırtına fahiş döviz artışının ağırlığını yüklemeye kimsenin hakkı olamaz.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Cumhurbaşkanı böyle konuşmamalı


Başlığa bakıp da “Sanki senin sözünü dinleyecek mi?” diyorsunuz.

Çok haklısınız, asla dinlemeyecek.

Zaten kimi dinliyor ki.

Ama yine kayda geçirmek, bunları mutlaka söylemek gerektiğini düşünüyorum.

Kayda geçmeli bütün bunlar.

Bakın Erdoğan önceki gün kanaat önderleri denilen AKP’lilere konuşurken ne dedi;

“Az önce Süleyman Bey, bana bir müjde verdi. Bir mağarada sıkıştırılan toplamda 9 terörist halledildi. Onlar kaçacak biz kovalayacağız. Er ya da geç bunları kazımadan bize durmak duraksamak yok. Her ne kadar Bay Kemal, onların parlamentodaki temsilcileriyle el ele omuz omuza Ankara’dan İstanbul’a yürüse de onlar gibi bizler de görevimizi yapacağız. Benim milletim bunlarında defterini dürecektir. Bugünde burada Diyarbakır annelerimizden şehit annelerimize, azınlık temsilcilerimizden 28 Şubat mağdurlarına kadar herkesi dinleyeceğiz.”

Teröristler öldürülmüş.

Erdoğan bunların cezasının verildiğini düşünüyor; yargı, hukuk kavramları zihinlerden tamamen çıkarılınca böyle oluyor tabii.

Haydi diyelim ki “teröriste acıyamayız” peki sonrasında söylediği sözlere ne demeli?

Öldürülen teröristlerle ana muhalefet partisini eşdeğer tutmanın siyasi ahlakla, iç barışla, hak ve hukuka uygunlukla bir ilgisi var mı?

Adı ne olursa olsun bir cumhurbaşkanı, bir devlet yöneticisi, halkın seçtiği biri böyle konuşmamalı.

Bunu bilir bunu söylerim.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İktidara yaslanan Feyzioğlu da tarihe karıştı


Metin Feyzioğlu bir dönem muhalefetin göz bebeği idi.

Kimileri onu CHP Genel Başkanlığı’na yakıştırıyordu.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Daha iyisini mi bulacaksınız, işte Metin Feyzioğlu önünüzde duruyor” diyen nice insan vardı.

Hele başbakan Erdoğan’ın kendisini azarlamasına son derece nazik tepki veren Feyzioğlu nasıl da alkış almıştı.

Sonra ne oldu?

Yediği ağır hakaretlerden sonra sanki “hidayete ermiş” gibi gitti AKP’ye kul köle oldu.

Artık Feyzioğlu’nun gözünde muhalefet yoktu, avukatlara yeşil pasaport veren Erdoğan en kıymetlisiydi.

Elbette büyük tepki topladı Feyzioğlu’nun bu ani dönüşü.

Avukatlar ayağa kalkıp Feyzioğlu’nun gitmesini isteyince beklediği destek saraydan geldi.

AKP genel başkanı fırsattan istifada asla egemen olamadığı baroları da bölmenin yolunu buldu, Feyzioğlu üzerinden kendi adamlarını iş başına getirmek için Ankara ve İstanbul barolarının gücünü azalttı.

Ama olmadı.

Ülkenin genel gidişi içinde artık her şey AKP’nin aleyhine esiyor.

Öncelikle de AKP’ye sonradan yancılık yapanları önüne katıp tarihin çöplüğüne atıyor,

Feyzioğlu’nun başına gelen budur.

Akıllanır mı?

Bilemem ama zaten faydası yok.

Sarayda önemli göreve gelebileceğini söyleyenler var.

Bana göre o da olmaz.

Erdoğan, destek verdiklerinin işe yaramadığını görünce hep buruşturup atmıştır hep.

Haydi, canım güle güle.

Bİ SORALIM BAKALIM

19 yıldır aklınız neredeydi?


AKP genel başkanının önemli bir özelliği geçmişi, dünü hatta yarım saat öncesini bile kafasına hiç takmaması.

“Bu ayıp olur, bu bizi rezil eder, ben şimdi nasıl anlatırım” gibi dertleri hiç yok.

Her şey o ana göre şekilleniyor.

Dış güçler söylemenin bir bahane olduğunu söylemiş örneğin eskiden, hiç fark etmez, “dış güçler bize savaş açtı” diyebilir.

Bir siyasi partiye “korkak bezirgan” dese bile işine gelince onu koalisyon ortağı yapabilir,

Bir süre önce “şerefsiz” dediği bir ülkenin lideriyle hiçbir şey olmamış gibi oturup 10 milyar dolarlık yatırım için “asrın olayı” diyebilir.

Şimdi yepyeni ekonomik sistemler icat etti biliyorsunuz.

Türkiye’nin bununla kurtulacağını anlatıyor halka.

Eski siyasetçi Emin Şirin bu yeni sistemin tutmasının mümkün olmadığını belirtmiş bir tweetinde ama bir soruyu da sormadan edememiş.

Bakın ne demiş Emin Şirin: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Ben ekonomistim’ demeyi seviyor ve düşük TL değeri, düşük faiz, yüksek enflasyon ile ihracatla kalkınma modeline döndü. Hoş, yeterli planlama ve hazırlık yapılmadığı için başarı şansı çok düşük ama merak bu ya: Madem bu program mükemmel, 19 senedir neden uygulamadınız?”

Haksız mı?