Korkusuz
Can Ataklı

Can Ataklı için 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis istendi

BAŞIMDAN GEÇENLER

Can Ataklı için 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis istendi


Tele1’deki sabah programını bitirdikten sonra eve dönüyordum ki ilk telefon çaldı.

“Abi geçmiş olsun, nedir bu?” dedi arkadaşlarımdan biri.

Şaşırdım, “Ne oldu, niye geçmiş olsun diyorsun ki?” diye karşı soruyu sordum doğal olarak.

“Dava açmışlar ya, Erdoğan’a hakaretten, 4 yıl istiyorlarmış” dedi.

Çektim sağa, telefondan açtım interneti, önce bizim Tele1’in sitesine baktım.

Şu haber vardı manşetlerden birinde;

“Kanalımızın Gün Başlıyor adlı programının sunuculuğunu yapan Can Ataklı hakkında, “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı.”

Haber benim aylar önce verdiğim ifadede söylediğim “Hakaret etmedim, ayrıca konuşmamda hiçbir kişiyi hedef almadığım gibi imada bile bulunmadım” dediğim de belirtiliyor.

Ardından telefonların arkası kesilmedi.

Mesajlar cabası.

Baktım bütün haber sitelerinde de haber olmuşum.

Şubat ayının sonunda Elazığ depreminden sonraydı galiba, yaptığım bir konuşmada deprem vergilerinin nereye harcandığını sormuştum.

Benim gibi birçok kişi zaten bunu soruyordu, televizyon tartışmalarında da bu konu olmuştu.

Tabii ifade vermeye gittim.

Savcıya gereken ifademi verdikten sonra benimle birlikte olan Tele1’in avukatına “Vallahi çok merak ediyorum, neresinden tutturup da dava açacaklar acaba?” demiştim.

Gerçekten içinde tek hakaret kelimesi bile geçmeyen bir cümleden nasıl hakaret çıkardıklarını hâlâ merak ediyorum.

Mahkeme tarihi henüz belli değil ama duruşmaya giderek savunmamı aynen şöyle yapmayı planlıyorum;

“Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır.

Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir.

Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz.”

Nasıl, beğendiniz mi?

Ben pek beğendim.

Bu savunma ile davayı kaybetmem mümkün değil.

Çünkü bu cümleler bizzat hakkımda “hakaret davası” açtıran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkında açılan bir hakaret davasındaki savunmasından alınma.

Erdoğan ortak mektup yayınlayan 170 kişiye “Vicdansız, hain, ahlaksız, adi, terör yardakçısı” demiş, bunun üzerine imzacılar da Erdoğan’a “1 liralık manevi tazminat davası” açmışlardı.

Avukatları Erdoğan’ın konuşmasının “ifade özgürlüğü kapsamında” değerlendirilmesi gerektiğini söylemişler ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarını göstermişlerdi.

Savunmanın bir diğer ilginç bölümü ise Erdoğan’ın davacıları hiç tanımadığını belirtmesi.

Avukatları “Erdoğan’ın hiç isim vermemiştir. Açıklamayı da şehitler verdiğimiz günlerde milletin hislerine tercüman olmak için bu açıklamayı yapmıştı” diyerek ortada hakaret kastı olmadığı gibi bir hakaret de olmadığını söylemişlerdi.

“Vicdansız, hain, ahlaksız, adi, terör yardakçısı” gibi herkesin hakaret olarak algıladığı kelimelerin bile bu şekilde savunulmasını görünce benim de içim biraz rahatladı açıkçası.

BUNU YAZMAK GEREK

Cumhurbaşkanı icranın başı ama hâlâ sembolik cumhurbaşkanı olarak korunuyor


Daha önce yazdığım ve ekranlarda da defalarca anlattığım bir konuyu günün önemine binaen tekrarlamak istiyorum.

Dünyanın hiçbir ülkesinde cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla bu kadar çok kişiye dava açılmaz.

Çünkü böyle bir suç yok.

Ama onu bir kenara bırakalım, Erdoğan ülkemizde gelmiş geçmiş tüm cumhurbaşkanları arasında en çok dava açan kişi.

Üstelik açılan davaların büyük çoğunluğu da “resen” açılan davalar.

Gerçi sarayın hafiyeleri herkesi takip ederek yargıya talimatlar gönderiyorlar ama hukuki anlamda davaların büyük çoğunluğu yasa gereği savcılar tarafından açılıyor.

Çünkü referandum ile ucube bir rejime geçtik, işler karmakarışık oldu.

Eski sistemde icranın başı hükümetti.

Cumhurbaşkanı ise sembolikti, kararlarını verirken sorumluluğu yoktu.

Oysa yeni sistemde icra tümüyle cumhurbaşkanının oldu.

Eski sistemde siyasi görüşü bilinse bile cumhurbaşkanları kimsenin siyasi rakibi değildi bu nedenle siyasi tartışmalar içinde de olmazdı.

Oysa yeni sistemde cumhurbaşkanı bizzat bir parti başkanı ve diğer tüm siyasi görüşlerin de rakibi.

Buna karşı yasalar tarafından hâlâ sembolik cumhurbaşkanı gibi korunuyor.

Bu nedenle savcılar, icraya yönelik her eleştiriyi herhangi bir şikayet gelmese bile cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirip dava açabiliyorlar.

Ki zaten, sarayın genel arzusu da bu yönde, saraydan asla “Artık icranın da başıyım, bu nedenle gelen eleştirileri eskiden başbakan ve hükümete yapılmış gibi kabul edin” telkini gitmiyor tam tersine adeta “Kimsenin gözünün yaşına bakmayın” deniliyor.

SONUÇ: Kendim için bir şey istemiyorum. Ama cumhurbaşkanını sembolik cumhurbaşkanı gibi koruyan bu eski yasa mutlaka değişmeli. Bir süre sonra işin ucunun nereye gideceğini kimse kestiremez. Ayrıca böyle bir durum Türkiye’nin hukuk ve demokrasi notunu daha da düşürüyor, bunu da bilelim.

YENİ ÖĞRENDİM

Giresun’da felakete HES’ler neden oldu


Karadeniz’deki her dereye birkaç tane HES yani hidroelektrik santralı yapılmasının doğaya verdiği zararı zaten konuşuyoruz.

Son büyük faciada HES’lerin yapılmış olmasının payının çok büyük olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.

Yıllardır tanıdığım ve güvendiğim inşaat mühendisi bir okurumun gönderdiği mesaj konuyu bambaşka bir açıdan irdeliyor.

Bakın baraj yapımlarında da uzman inşaat mühendisi ne diyor;

Sevgili  Can Ataklı, Giresun’da yaşanan sel felaketi ile ilgili olarak gazete haberlerine dayanan değerlendirmemi sunuyorum; Giresun bölgesinde 18 HES olduğu anlaşılıyor. Yağmurun düzenli yağdığı ve derelerin yaz-kış aktığı bu bölgede yapılan HES’lerin arkasında baraj yoktur. Buralarda büyük havuzlar yapılır, bu havuzlar hem akışı düzenler hem de derenin getirdiği toprak vs.nin çökerek turbine girmesini önler. Bu havuzlar arada bir açılarak dipte biriken maddeler temizlenir, dereye verilir. Anladığıma göre sel gelince bu havuzlara çok miktarda toprak, kaya, ağaç gelmiş. Bunların havuzu doldurmaması için havuz kapakları açılmış ve yüzbinlerce ton su bir anda dere yataklarına akmış. Bu da sel felaketini ciddi  ölçüde artırmıştır.

Önerim şu; Bu iddia çok ciddi ve vahimdir.

Bu nedenle gerekli inceleme yapılsın.

Eğer durum geçekten böyleyse, HES’lerin sahipleri kendi mallarını korumak için 9 vatandaşımızın ölümüne ve milyarlarca liralık hasara neden olmuşlardır.

Böyle bir vicdansızlık asla cezasız kalamaz.

KAFAM BOZAN ŞEYLER

Koca bakanlık böyle bir “dini cehalette” bulunamaz


Tüm Türkiye’nin vicdanını sızlatan bir intihar yaşanmıştı Siirt’te biliyorsunuz.

İpek Er isimli 18 yaşındaki bir genç kız, jandarma uzman çavuş Musa Orhan tarafından cinsel istismara uğradığını, içine düştüğü bunalım sonucu ölmeye karar verdiğini belirten bir mektup bırakıp intihar etmişti.

Uzman Çavuş sosyal medyada oluşan büyük tepki sonunda mahkemece tutuklanmıştı.

Ancak aradan birkaç gün geçtikten sonra “Delilleri karartma ihtimali yoktur” denilerek serbest bırakıldı.

Yine tepki büyük.

Üstelik bu kararda bizzat İçişleri Bakanı’nın parmağı olduğu da ileri sürülüyor.

Bu iddialar üzerine bakanlık dün bir açıklama yayınladı.

Açıklamada ölen talihsiz kızımız için “müteveffa” sıfatı kullanılıyor.

Müteveffa “ölmüş kişi” demektir.

Ancak bu sıfat ülkemizde “gayrımüslimler” için kullanılır.

Ölen Müslüman için “merhum/merhume” denir.

Çok dindar olduğunu söyleyen İçişleri Bakanı’nın küçük de olsa bu ayrıntıyı bilmiyor olmasını anlamak mümkün değildir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

İktidara bir savaş lazım sanki


Son günlerde çok tuhaf olaylar oluyor.

Her şey iktidarın oyunu yükseltmeye yönelik.

Hatta daha da ötesi “ömür boyu iktidarda kalmanın yollarını aramak” gibi geliyor yapılan pekçok şeyin amacı bana göre.

Müjdeler veriliyor, tarih ve İslamiyet üzerinden müthiş bir hamaset edebiyatı sürdürülüyor, AKP genel başkanı fetihten söz ediyor, karşımıza çıkmaya kalkanlara askeri bedel ödettirileceği ileri sürülüyor.

AKP genel başkanı dün de esti gürledi,  “Korkunun ecele faydası yoktur. Türkiye Karadeniz’de, Ege’de ve Akdeniz’de hakkını alacaktır. Muhataplarını kendilerine çeki düzen vermeye davet ediyoruz. Türkiye’nin sabrı sınanacak bir ülke olmadığını herkesin görmesini istiyoruz. Yaparız diyorsak yaparız ve bedelini de öderiz. Bedel ödeme pahasına karşımıza çıkmak isteyen, buyursun gelsin” dedi.

Demek ki her an bir savaş da patlayabilir.

Yoksa saray “Hepsinin üstüne bir de savaş çıkarırsak artık ömür boyu iktidarı bizden kimse alamaz” diye mi düşünüyor ne?