Yeni atanan Vali; şehrin emniyet müdürü ve başsavcısını makama çağırtır...

Onlara doğrudan:

İletişim halinde oldukları şehrin tek haydutunun kim olduğunu sorar...

Ve...

Onlar da hiç şaşırmadan şehrin tek haydudu hakkında bilgi verirler...

Haydutun topladığı haraçlardan “en büyük payın” kendisine ayrılmasını ister...

Aksi halde:

Orduya bağlı Jandarmayla iş birliği yapacaktır...

Müdür ve başsavcı hiç itiraz etmez...

Üç bürokrat ve bir haydut:

Halkı soyar soğana çevirir...

Bir gün gelir...

Haydut palazlanır:

Valiye, emniyet müdürüne ve başsavcıya kafa tutar:

“Her şey benim olacak, kimseye hesap vermem” diye babalanır...

Gücünün kaynağı:

Elde ettiği sosyal ve iktisadî güç sayesinde ulaştığı:

İktidarın en tepesindeki siyasetçidir...

En yukarısı:

Vali, emniyet müdürü ve başsavcıyı merkez çağırtır...

İlgili bakanlar aracılığıyla uyarır:

Toplanan haracın yarısının kendisine gönderildikten sonra aralarında pay edilmesini ister...

Vali, emniyet müdürü ve başsavcı şehre döndüklerinde...

Aldıkları avantaya:

En tepeyi de ortak ettikten sonra...

Eski haydudun karşısına...

Bir başka haydut çıkarırlar...

Yeni haydut eski hayduda rahat vermez...

Onun haraç aldığı mekânlara dadanır...

Yani:

Eski ve bir zamanlar güçlü olan haydudun canına okur...

Ve bir gün...

Vali, emniyet müdürü ve başsavcı yeni yarattıkları hayduttan...

Kendilerine verdiği payı arttırmasını isterler...

Bunun üzerine, yeni haydut, eski haydutla buluşur:

“Biz neden kavga ediyoz lan kanka?” diyerek...

Kavganın:

Vali’ye, emniyet müdürüne, başsavcıya ve vatandaşa yaradığını karşılıklı olarak hatırlatır:

Uzlaşmanın yollarını ararlar...

Ve...

Anlaşırlar...

Bu sefer de hem ahaliye...

Hem valiye...

Ve hem de:

Emniyet müdürüne zulmetmeye başlarlar...

Derken halkın içinden bazı erdemli ve temiz ahlaklı cesur kişiler:

Bürokratları ve haydutları:
Silahlı Kuvvetlere (Ordu) bağlı Jandarma’ya şikâyet ederler...

Yerel Jandarma görevlileri durumu yukarıya...

Yukarı da en yukarıya bildirir...

En yukarısı:

Yerelden gelen istihbaratların doğruluğunu araştırır, doğru olduğuna kanaat getirdikten sonra harekete geçerler...

Valinin, Emniyet Müdürünün ve haydudun çanlarına ot tıkanır...

Bunun üzerine...

Yasa dışılıktan geçinen; siyasetçi, bürokrat, kabadayı (Organize suç örgütü liderliği):

Jandarmanın siyasi iradeye bağlanması için çalışma başlatırlar...

Veeee...

Jandarma ordudan alınır...

Sivil iradeye bağlanır...

Gılgamış ve Enkidu ortaklığını hatırlayın...

Tanrıça Anu, yarı hayvan yarı insan olarak yarattığı güçlü Enkidu’yu, Gılgamış’ı öldürerek, tek adamlığına son vermesi için göndermişti...

Enkidu, halkına zulmeden Gılgamış’ın kadınını bile elinden alınca, aralarında büyük bir kavga başlamıştı...

Sonunda bir gün Orman’da yürüyüşe çıktılar...

Birbirleriyle kavga ederek yanlış yaptıkları konusunda birbirlerini ikna ettiler...

Ve:

Barıştılar...

Denilir ki:

Günümüz siyasetçileri, bürokratları ve iş insanları:

O dönemin Gılgamış ve Enkidu’larıdır...

İyi de:

Bunların tanrıları kim abi?..

Günün sözü

“Bunca yıllık ömrümde hemen her kalesinin bu kadar art arda düştüğü, hemen her çevrenin bu denli kirlendiği bir dönem yaşamadım. Her türden ahlaksızlığın bir pandemi gibi her yeri kuşattığı, tüm değerlerin ayaklar altına alındığı böyle bir dönem hatırlamıyorum ben...”.

 

Murathan Mungan

GÜRUHA DÖNÜŞMEK

Siyasal İslâm trolü kimi Türk Müslümanları:

“İsrail cinayet işliyor” diyor...

Haklılar:

“İsrail cinayet işliyor...”.

İyi de...

Hamas 1000 İsrailli böcek mi öldürdü?..

Hamas 150 İsrailli tavuk mu kaçırdı?..

İsrail Filistin’i işgal ederken çok kan dökmüş...

Evet...

O da doğru...

Peki...

Bizim atalarımız bu toprakları işgal ederken (Bakınız TRT1 Alpaslan dizi film fragmanı):

Delik deşik ettikleri bedenler insan bedeni değildi de:

Bu toprakların gerçek sahiplerinin sırtındaki şerbet torbaları mıydı?..

Siyasal İslâm, kimi Türk Müslümanlarının akıllarını başlarından almış...

Onları:

Ruhsuz ve vicdansız bir güruha dönüştürmüş...

UMARIM BAŞARIR

Türk Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Montella:

“Oyuncularım sonuna kadar müthiş mücadele ettiler. Düzeltmemiz gereken tek şey var. İlk golü bulduktan sonra biraz fazla geriye çekildik. Bunu da birlikte çalışarak düzeltebileceğimizi düşünüyorum...”.

Sinyor Montella:

Öncelikle tebrik ve teşekkürlerimizi kabul edin...

Tespitinize gelince...

Haklısınız...

Zaten:

Fatih Terim ve Şenol Güneş de bu sorunu çözmeyi başaramadıkları için daha ileri gidemediler...

Neyse...

Umarım siz başarırsınız...

EN AĞIR HAKARET

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, Letonya maçının ardından yaptığı açıklamada:

“Vincenzo Montella’yı bütün hafta boyunca uyardık. ‘Aman denizi geçip, derede boğulmayalım’ dedik. Sağ olsunlar galip gelmeyi başardık” dedi...

Laf mı bu şimdi yani?..

Uyarmasaydı, takım yenilecek miydi?..

HCanlarım...

Bu akıl ve mantık dışı açıklama:

Ezilmiş, tükenmiş bir futbol takımını 15 günde toparlayıp iki tarihi başarının sahibi yapan bir teknik direktöre yapılabilecek:

En ağır hakarettir...

Merak ediyorum:

Tayyip Bey bu tipleri çok mu arıyor?..

Yoksa...

Kendisine getirilen adaylar arasında:

“Kısa çöp uzun çöp” mü çektiriyor?..

NERDE O KEDİ?

Gastrologlar üç ülkede üretilen farklı alkollü içeceklerin etkilerini, fareler üzerinde deneyimliyorlardı...

Fransız kanyağından içen fare biraz gülümsedikten sonra pat düştü...

İngilizlerin viskisini yudumlayan fare kibirle çevresine bakındıktan sonra pat düştü...

Türk rakısını yudumlayan fare iki ayak üstüne dikildi:

 “Nerde lan o kedi?..”.

FESAT YUVALARI 

Cumhuriyet rejimine ve Atatürk’e düşman örümcek kafalı bir akademisyen diyor ki:

“(Batılılar) Bizi Anadolu’ya hapsettiler. Burada kalmamız için içimize ajanlarını yerleştirip buradan çıkmamamız gerektiğini zihnimize kazıdılar...”.

Zavallı genç akademisyen...

Bu ezikliğin...

Bu ısrarsız kabulün sorumlusunun:

Atatürk ve arkadaşları değil...

Osmanlı Padişahlığı olduğunu bilmeyecek kadar:

Tarih bilgisinden mahrum...

Atatürk ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastıkları günün Osmanlısının müsebbibinin:

Mondros ile Sevr’i imzalayan Osmanlı Hükümeti olduğunu bilmiyor...

Ama:

Öğrencilerine tarih dersi, veriyor...

Çünkü akademiler:

Siyasetin fesat yuvaları haline getirildi...

AKIL, FİKİR VERSİN

Siyasal İslam’ın yaklaşık 95 yıllık iddiası şu:

“1928’de (Harf Devrimi nedeniyle) bir gecede Türkiye’nin bütün kitapları okunmaz hale gelmiştir.”.

Bu gerici kafa var ya bu gerici kafa...

O günün Türkiye’sinde toplam nüfusun sadece %4’ünün Arap harfleriyle okuyup yazabildiğini söylemiyor...

Allah önce utanma duygusu versin bunlara...

Sonra da:

Akıl, fikir versin...