Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bu zihniyetin ar damarları çatlamış ve ne yazık ki bu durum beni kahrediyor

Hacı abi GATA’da (Tabii ki askeri hastane olduğu zamanki adı) Başhekim Yardımcısı...

Adı Ali Edizer...

Bir video çekmiş ve sosyal medya hesabında paylaşmış...

Medeni Kanun’u yıkmak için mücadele ettiğini söyleyecek kadar düşman uygarlığa...

Haliyle...

Resmi nikahlı ve sadece tek eşli olmaya itiraz ediyor...

Türk Müslümanlarına akıl veriyor:

“Boşanmak yerine 2. eşi alın...”.

[caption id="attachment_205773" align="alignnone" width="263"] Ali Edizer[/caption]



Ee hani “Kadının adı var” idi...

AKP’li Meclis Başkan vekillerinden biri söylemişti...

Hem de kadındı bunu söyleyen...

Ben buradan kendisine soruyorum:

Bu mu “Kadının adının var hali” hanımefendi?...



Öfkelenmiyorum ama...

Bu zihniyetin ar damarlarının çatlamış olmasına, ulusum adına çok üzülüyorum...



Peki...

Bu durum daha fazla böyle sürebilir mi?..

Sürmemeli...

Birileri akıllarını başlarına almalı...

İNSANDA BİRAZ SIKILMA OLUR AMA DEĞİL Mİ?..


Tam bir “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” atasözü doğrulaması...

Nereden mi çıktı?..

Söyleyeyim...



Canlarım...

Arkadaş DİB...

Yani, ülkedeki bütün dinlerin DİBi...

Ve fakat...





O sadece İslam’ın DİBi gibi davranıyor...

Ve biliyorsunuz...

İslam’da faiz haram...

Ve bu DİB...

Pek çok konuşmasında faizin nasıl bir haram olduğunu söyledi...



Ve bugünkü haber şöyle:

“Hutbelerde vatandaşa faizin haram olduğunu söyleyen Diyanet’in geçen yıl faizden kazandığı para Sayıştay raporuyla ortaya çıktı. Sayıştay, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Başkanlık ve Döner Sermaye üzerinden aldığı faiz gelirini açıkladı. Buna göre Diyanet geçen yıl, toplam 2 milyon 197 bin 374 lira faiz geliri elde etti. Sayıştay’ın hazırladığı rapor TBMM’ye gönderildi...”.



Ne bu?..

“Ele verir talkını kendi yutar salkımı” değil mi?..

SON YILLARDA İSE MEMLEKETİ YÖNETİYORLAR...


Lise öğretmenlerimizden biri (Ki beni çok severdi ben de onu halen çok sever, sayarım) kendisine “hocam” diye hitap edilmesine çok kızar, diyeni şöyle uyarırdı:

“Hoca camide olur...”



İlerleyen yıllarda onu AKP’de siyaset yaparken gördüm...

Tabii ki ona olan sevgim ve saygım asla azalmadı ama artık kendisine “hocam” denilmesine öfkelenmediğini de öğrenmiş oldum...



Neden öfkelenmediğini de tahmin ediyorum.

“Hoca camide olur” dediği yıllar hocalar gerçekten de sadece camide olurlardı...

Son yıllarda ise memleketi yönetiyorlar...

SANA YAPILMASINI İSTEMİYORSAN SEN DE YAPMA...


Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın dedi ki:

“Mısır ile ara ara böyle temaslar oluyor ama devamı gelmiyor. Her ne kadar Sisi rejimini onaylamasak da Mısır önemli bir ülke...”.



Unutmayın ey dostlar...

Önemli ülkede Türkiye’nin büyükelçisi yok...



Ve sonra Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Rakha Ahmed Hassan bakın nasıl bir açıklama getirdi:

“......gerçekliğe, sahadaki olgulara bakmalıyız. Sadece söylem, icraat olmadan bir anlam ifade etmiyor. Türk Hükümeti, genel anlamda Mısır’ın iç işlerine yönelik açıklamalarına son vermeli...’.



Ne yazık ki “adam haklı...”.

Hem herkesin iç işlerine karış...

Hem de birileri seni eleştirince:

“İç işlerimize karışma” diye babalan...

Ayıp oluyor ama...

ŞUNU DA ATATÜRK SÖYLEMİŞTİ:


Atatürk neden çok büyük bir insan?..

Söyleyeyim:

Vizyonu olduğu için...

Ne demişti hatırlıyor musunuz?

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır...”.





Büyük önderimiz biliyor ve endişe ediyordu ki...

Ölümsüz değildi...

Ve...

Ölümünden sonra gericilerin iktidar olma ihtimali çok yüksekti...

Nitekim aynen öyle oldu...

Yaklaşık 70 yıldır ülkeyi gerici, bir zihniyet yönetiyor...



Ama enseyi karartmayın...

Şunu da Atatürk söylemişti:

“Benim çaresiz bedenim elbette bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar egemen bir devlet olarak yaşayacak...”.

SANIRSINIZ ULEMA...


Ne zaman karşılaşsak ya da telefonda konuşsak Hüsmen iyi bir Müslüman olduğunu söylüyordu.

Bir gün, kaç sûre bildiğini sordum.

“Dört be yaa” dedi...

“Hangileri?”...

Saydı...

“Üç kulvalla bi elam”...