Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bu görüşlerimi tartışmayalım mı?..

1994 yılı mart ayı olmalı...

Günaydın Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazılarımdan birinin başlığı şöyleydi:

“Adam Smith, Karl Marks ve J. Maynard Keynes’i kardeş yapsak...”.





2 Temmuz 2020’de, KORKUSUZ’da yayımlanan yazılarımdan birinin başlığı da aynıydı:

“Adam Smith, Karl Marks ve J. Maynard Keynes’i kardeş yapsak...”.



O yazımda da yine...

İktisat hocamız Ord. Prof. Ekrem Özelmas’tan öğrendiğim iki Osmanlıca özlü söz kullanmıştım:

“Efradını cami, ağyarını mâni...”.



Yani...

Birbirine benzeyen görüşleri aynı tarafta toplayalım...

Birbirine uzak olanları ayrı tutalım...



Bir diğeri ise şu sözdü:

“Ehemini mühimine tercih edelim...”.

Önem derecesi yüksek olanı...

Önem derecesi daha az olana tercih edelim...



Yazım yayımlandıktan sonra...

Halen SÖZCÜ’de yazan Necati Doğru (O günlerde SABAH Gazetesi ekonomi müdürüydü):

Köşesinde yazdıklarımı hatırlatmış:

“Bu görüşü tartışmaya değer buluyorum” demişti...



Aradan 29 yıl geçti...

O günkü yazımı...

Benden başka hatırlayan bile kalmamıştır...

Oysa...

Yeni ekonomi mutlaka tartışılmalı...

Bunun için gerekli olan ise:

Tarafların...

Yani:



Politikacılar...

İş insanları...

Sendikacılar...

Ve...

Medya; birbirleriyle:

İletişim kurmalı...

Yardımlaşmalı...

Uzlaşmalı...

Ve...

Mevcudu, en âdil şekilde:

Paylaşmalı...



Aksi halde...

Hiçbir siyasî ya da iktisadî sistem:

İnsanlığın geleceğini kurtaramaz...

Günün sözü


“Başkaları ufacık güçleri ile övünürken, ben yeteneklerimden şüphe mi etmeliyim?..”.

Goethe:

“Genç Werther’in Acıları”.

Sayfa. 79

Ülkeyi onlar yönetecek


Ey yüce vicdanlı güzel insanlar!..

Ülkeleri ayakta tutan:

Din değil...

Politika değil...

Rejim değil...

Sistem değil:

Adalettir, adalet...



Türkiye’de çöken:

Din değil...

Rejim değil...

Sistem de değil:

Adalettir...



İktidarıyla...

Muhalefetiyle...

Hâsılı, tüm:

Politikacısıyla...

Bürokratıyla...

İş insanıyla...

Sanatçısıyla...

Âdil olmayı unuttuk...

Vicdanımızın sesini değil...

Cüzdanımızın emirlerini dinler olduk...



Her şeye rağmen umutluyum...

Geçecek bu karanlık günler...

Yakın bir zamanda:

Yaşlanmış (Fizikî olarak değil zihin olarak) politikacıların...

Bencilleşmiş gazeteci milletinin...

Muasır medeniyeti Avrasya’da arayan sözde Atatürkçülerin yerini:

Çağdaş medeniyetin:

Demokratik, laik, sosyal, hukuk devletlerinde olduğuna inanan...

Atatürk ilke ve inkılâplarına:

İdeolojiyle değil...

Akıl ve vicdanla sahip çıkacak yeni bir nesil...

Yönetecek Türkiye’yi...



Ey, dincileri...

Ve...

Irka dayalı milliyetçileri ciddiye almayan:

Yeni nesil...

Enseyi karartmayın...

Her şey çok güzel olacak...

Bence denemeye değer...


Bir politikacı...

Bir müftü...

Ve bir de gazeteci ormanda yürüyordu...

Tabii ki üçü de erkekti...

Geniş yataklı, debisi yüksek bir nehir çıktı karşılarına...

Karşıya geçmek zorundaydılar...

Birbirlerine baktılar...

İmam:

“Allah’a güvenelim” diyerek iki elini havaya doğru kaldırdı:

“Allah’ım” dedi, “lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ver...”

Bir anda kolları uzadı...

Bacakları güçlendi...

Azgın sularla iki saat cebelleştikten sonra:

,Karşıya geçti...





Politikacı, İmam’ın yaptığını yaptı...

“Allah’ım lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ve gerekli aracı ver...”

Allah ona bir tekne gönderdi...

O da zar zor da olsa nehrin karşı kıyısına geçmeyi başardı...

Bu olan bitenleri izleyen gazeteci de dizlerinin üstüne çöktü...

“Allah’ım” dedi... “Lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana: Güç, araç ve zekâ ver...”.

Allah gazeteciyi bir kadına dönüştürdü...

Kadın haritaya baktı...

Nehrin biraz yukarısına doğru yürüdü...

Ve...

Köprüden karşıya geçti...





Gaye Hanım ve Mehmet Bey, ekonomiyi düzeltmek için boşuna uğraşmasınlar...

Allah’ı da araya sokmasınlar...

Recep Bey’le oturup ona:

“Semalardan gelen ses, tek sorunun siz olduğunuz söyledi efendim...

Eğer istifa edip evinize çekilirseniz...

Her taraf güllük gülistanlık olacakmış...”.

Bence denemeye değer...

Minnettar olurum




Canlarım...

FED Başkanı bir açıklama yaparsa...

Tüm dünya ekonomi çevreleri bilir ki:

O açıklamanın tüm gerekleri yerine getirilecektir...



FED:

“Bu yıl şu kadar defa faiz artırımı yapacağız” diyorsa...

O yıl, o sayıda faiz artırımı yapılacaktır...

Yok eğer FED:

Piyasaların risk almaları...

Faizin “kaç kez” ve “yüzde kaç” arttırılacağı konusunda karar almışsa...

Yani...



Para politikalarının ve enflasyonla mücadelenin gereği olarak:

“Belirsizliğin hüküm sürmesini doğru” bulmuşlar ise...

Açıklamanın içine:

“Gerekirse” şartı konacaktır...



Buradaki:

“Gerekirse” şu demektir:

“Kaç kez ve hangi oranda faiz artışı yapılacağına ya da yapılmayacağına henüz karar verilmiş değildir...”.

“Faiz artırmamız gerekiyorsa, artıracağız...”.

“Faiz indirmemiz gerekiyorsa, indireceğiz...”.

“Faizleri sabit tutmamız gerekiyorsa da onu yapacağız...”.

Kısa ve öz:

“Para politikalarının ve enflasyonla mücadelenin gereği neyse onları uygulayacağız...”.



Bugüne kadar (Yeni Başkan dahil) TCMB’den...

Böylesine “akılcı” bir açıklama duyan var mı?..

Varsa eğer...

Ve...

Beni de bilgilendirirse:

Minnettar olurum...

Bekleyelim, görelim...


Aşkın Samuray Bayraktaroğlu 3-4 gün kadar önce, İngilizce bir haber gönderdi:

Bence üstünde dur çünkü bizim medyanın kıyameti koparması yakındır...”.

Haberi okur okumaz videomda hemen söz ettim...

Ve tabii kısa bir de yorum...



Üç gündür izliyorum...

Bana gönderdiği ve benim de Youtube kanalımda takipçilerimle paylaştığım haber gerçekten de birden gündem oldu...



Haber ne?..

Videolarımı izleyenler biliyor ancak izlememiş olanlar için hatırlatayım...



Disney, Atatürk Belgeseli çekmiş...

Dizi halinde gösterime girecekmiş...

Ancak...

(İddiaya göre) Ermeni lobisi öyle bir bastırmış ki...

Disney belgeseli yayınlamaktan vazgeçmiş...



Peki...

Dizinin içeriğinde tam olarak neyin anlatıldığını bilen var mı?..

Yok...



Ancak...

Daha düne kadar Atatürk’e hakaret edenler...

İftira atanlar bir anda “Atatürkçü” oldu...



Bu dönekler dönmesine dönerler...

Ve Atatürk’ü “korurmuş gibi” görünürler ama...

Gün, o gün değil...



Geriye iki şık kalıyor...

Bunların ki ya:

“Hubb-u Atatürk değil buğz-u FOX...”.

Ya da...

Belgeselde:

Atatürk’e objektif ölçüde övgüler yok...

İftira ve karalamalarla yanlış yaratılmış bir Atatürk imajı var...



Bekleyelim, görelim...