Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bizzat yaşayan ulusların başına gelenlerden öğrenilmiştir

İnsanlık gelişerek değişiyor...

Teknoloji gelişerek değişiyor...

Ama...

İnsan bırakın gelişmeyi...

Değişmekte bile çok zorlanıyor...



“İnsanlığı geliştirenler insan değil mi?..” sorusu haklı bir sorudur...

Ama...

Aynı zamanda...

Cevabı çok basit bir sorudur...



Çünkü...

İnsanlığı:

Sıradan insan/lar değil...

Gelişmiş insan/lar...

Eğitimli insan/lar...

Bilimi:

Her türlü inancın önüne koyan insan/lar geliştirir...



Din afyonuyla uyutulmuş...

Irkçılık gazıyla şişirilmiş yığınlar:

Eğitimli bilim insanları tarafından geliştirilmiş insanlığın nimetlerinden faydalanırken...

Daha fazla gelişimin önünde ise takoz olurlar...



Bilim insanı, laboratuvarlarda kanıtlanmış bilgiye inanır...

Din afyonuyla uyutulmuş...

Irkçılık gazıyla şişirilmiş yığınlar ise:

Kendilerine anlatılan ve asla kanıtlanmamış fikirlere/inançlara inanırlar...

[caption id="attachment_423301" align="alignnone" width="600"] BİLİM[/caption]



Meselâ...

Ateşin yakacağını öğrenmek için...

Alev topunu elle tutmak gerekmez...

Zira...

İnsanlık bunu binlerce yıl önce öğrenmiştir...

Ama...

Buna rağmen...



“Eğer iman gücünü kullanırsan ateş yakmaz” fikrine inanıp...

Bir kor parçasını eline alan...

Sonra da...

Deli danalar gibi böğürenlerin nefes aldığı bir dünyada yaşıyoruz...

Ancak...

Bu aptallığı yapanın insanlık değil, insan olduğunu lütfen unutmayalım...

[caption id="attachment_423302" align="alignnone" width="600"] İNANÇ[/caption]



Sözümün özü canlarım...

Kişisel Youtube kanalımda kendi doğrularımı (Fikir) anlattıktan sonra tekrarladığım gibi:

Bilginin mutlak doğrusu olur...

Ama fikrin mutlak doğrusu olmaz...



Meselâ...

Para politikaları fikirdir...

Paranın fonksiyonları ise bilgi...



Paranın fonksiyonlarını bilmeden de para konusunda fikir üretilebilir...

Ancak...

Fikrin sahibi...

Uygulamanın sonucuna katlanmayı en baştan kabul etmelidir...



Bilgisinin doğruluğundan emin olmadan, fikrinin doğru olduğunu iddia eden bir kişi...

Eğer...

Bir ülkeyi...

Bir şirketi yönetiyorsa...

Sonuçtan kendisi yarar bile sağlayabilirken...

O ülke halkı:

Çok büyük...

Ve...

Telâfisi çok zor zarar görebilir...



Bu son söylediğim “fikir” değil...

Kesin bilgidir...

Çünkü...

Bizzat yaşayan ulusların başına gelenlerden öğrenilmiştir...

Günün sözü


“Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir...”.

Mustafa Kemal Atatürk

Dinler bitmeyecek ama


Çağdaş İslam düşüncesi üzerine kitaplar yazan Ali Şeriatî, İslâm despotizmi üzerine şöyle demişti:

“Zulmeden bir dindardan daha kötüsü, ‘zalim bizden’ diye susan dindardır...”.





Bunu söyleyen Şeriati:

Gerçek bir dindardı...



Göreceksiniz...

Geleceğin dünyasında...

Şeriatî’lerin sayısı ve etkinliği artacak...



Dinler bitmeyecek...

Ama...

Din ticareti yapanlar...

Ve...

Dinle uyutulanların sayısı:

“Yok” mesabesine düşecek...

Kim olursa olsun




Dar ağacına götürülmeden önce Sultan’ın emriyle (Neredeyse):

Hallac-ı Mansur’un bütün azalarının kesildiği...

Bir gövde...

Bir baş kaldığı rivayet olunur...



O haliyle idam sehpasına çıkarılmadan önce...

Vedalaşması için kız kardeşine de gelmesini bildirmişler...

Süreç...

Kadınların bugünkü Afganistan’da olduğu gibi başörtüsüz sokağa çıkmalarının yasak olduğu süreç...

Ama...

Mansur’un kız kardeşi...

Ağabeyinin infazına başörtüsüz gelmiş...

Muhafızlar:

“Başörtün nerde?.. Erkeklerin arasına böyle saçı başı açık çıkamazsın” diye bağırmışlar...

Kız kardeş cevap vermiş:

“Ben burada Mansur’dan başka erkek göremiyorum...”.



Bir din...

Bireyin özgür iradesine ipotek koymuş...

Tercih yasağı getirmişse...

Ona din değil:

“Despotik rejim” denir...

O rejimin başındaki kişi de...

Kim olursa olsun:

Despottur...


Masal anlatma


Kemal Kılıçdaroğlu:

“Eğer 25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse başarısızlık benimdir. Bu sayıyı artıracak yeni değişimleri üretme görevi de benimdir...”.



Kemal Bey unutmayın ki...

Son seçimlerde CHP’nin aldığı oy sadece:

14 milyon...

Her 100 seçmenden 48’inin genel başkanından nefret ettiği AKP’nin aldığı oy ise:

19.500 milyon...



Cumhurbaşkanlığı seçiminde size verilen 25 milyon oy ise sizin değil:

“Erdoğan’a duyulan nefretin” oyları...



Lütfen artık bugüne gelin...

CHP’nin 14 milyon olan oyunu 25 milyona nasıl çıkaracağınızı anlatın...



Bu arada tabii ki bunu sadece siz değil...

Size rakip olacaklar da anlatmalı...

Ama...

Masal gibi değil...

Fizik dersi verir gibi anlatmalı...

Eminim ki daha da azalacak


Biliyorum...

Kimileriniz az sonra okuyacaklarından sonra:

“Hadi canım sen de” diyecek...

O riski göze alıyorum...



Son dünya savaşı 1945’te bitti...

Bir daha o ölçekte savaş yaşanmadı...



Benim kuşağımdan olup da anne babasından ya da öğretmeninden dayak yememiş çocuk/öğrenci sayısı çok azdır...



Çocuklarla sohbet etmeyi ve mektepte neler yaşadığını çok merak ettiğimden dolayı biliyorum...

Günümüzde...

Anne – baba dayağı yiyen hemen hemen hiç yokken...

Öğretmen dayağı yiyen sayısı da “yok” denilecek kadar az...



Doğru örnek mi bilemem...

Ancak...

İnsanın insana şiddetinde azalma olduğu kanaatindeyim...



Kadınlarımızın yediği dayaklara...

Ve hatta öldürülmelere gelince...

Ben...

Bugünkü kadına şiddetin de dünden çok daha az olduğuna...

Ancak...

İletişim teknolojisi sayesinde çok kolay duyulduğuna inanıyorum...



Lütfen not ediniz...

Erdoğan’ın siyaset hayatından çekilmesinden sonra...

Kadına şiddetin de azalacağından eminim...

Sonrası felâket


Nobel ödüllü iktisatçı (Clinton’un danışmanlarından) Joseph E. Stiglitz; “90’ların Yükselişi” isimli kitabının bir yerinde (Sayfa 142):

Ekonominin şahlandığı sanılan o günlerde...

Yanlış bilginin...

Doğru bilgiden daha çok para kazandırdığına dikkat çektikten sonra...

Bu yanlış bilgilerin ilerleyen süreçte...

Ekonomiyi nasıl bir felâkete sürüklediğini hatırlatır...





Borsaİst şahlanmışmış...

Borsaya tazminatlarını yatıranların dikkatine...

Yanlış bilgi uyuşturucu gibidir...

Bir süre “iyi geldi” sanılır...

Sonrası:

Felâkettir...

Amman ha sakın!..


Fıkra bu ya...

Genç Recep Ankara’dan trene binmiş, İstanbul’a gidecek...

Trenin hareket edişinden bir süre sonra kontrolör gelip biletini göstermesini istemiş...

Görevli bakmış ki bilet İstanbul bileti...

“Kardeşim” demiş, “yanlış binmişsiniz, bu tren Kars’a gidiyor...”.

Recep kendinden emin sormuş:

“Peki makinist yanlış yöne gittiğini biliyor mu?..“.



Ülke ekonomisini yönetenlere tavsiyem:

Sakın ola bilet kontrolü yapmayın...