Korkusuz
Ümit Zileli

Bırakın artık şu tiyatro oyununu komik oluyor!

Biliyor musunuz; bu ülke, bu ülkenin insanı, bu dünyada öteki dünyanın cehennemini yaşıyor!..

Kaldırın kafanızı, etrafınıza bakın lütfen... Saklandığınız, sindiğiniz kuytulardan, kendi kendinizi kuşattığınız “dehşet çemberinden”, adeta gönüllü girdiğiniz “korku tünelinden” çıkıp nerelere doğru götürüldüğünüzü görün... O müthiş özdeyişi anımsayın:

- Korkunun ecele faydası yok!..

Bu ülkede yaşayan insanlar; küçücük, tuzu kuru bir azınlık dışında kendi cehennemini yaşıyor, üstelik cehennem ateşi giderek harlanıyor, aşılması güç, olanaksız bir duvar oluşturuyor her birimizin çevresinde!..

İşçisi, memuru, emeklisi, akademisyeni, öğrencisi, iş insanı, gazetecisi hatta siyasetçisi dahi kendi meşrebine göre bu cehennemden payını alıyor...

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) her yıl önümüze koyduğu Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, içine hapsolduğumuz cehennemi olanca çıplaklığı ile gözler önüne seriyor İktidarın emrinde olan bir kurum bile ülke insanının nasıl bir zavallılık içinde kıvrandığını gözlerden saklayamıyor!..

- Toplumun en zengin yüzde 20’sinin toplam yıllık gelirden aldığı pay yüzde 50’ye dayanmış durumda, en yoksul yüzde 20’lik kesimin aldığı pay ise yüzde 6.2

Bu ne demek? Şu demek: Zenginlerin geliri, yoksulların gelirini yaklaşık 8’e katlamış durumda!.. Haa, en zengin yüzde 20’nin de katmanları var tabii; üst dilimlere çıkıldıkça, yoksulları 18’e, 28’e hatta sonsuza katlayanlar da mevcut haliyle!..

TÜİK’in son araştırmasına göre toplumun yüzde 15’i, yani 12 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor... Ben bu orana da kuşkuyla yaklaşıyorum. Adam gibi sendikaların raporlarında bir de açlık sınırı altında yaşayanlardan söz ediliyor; Türk-İş’in daha 2021’de yaptığı açıklamada ise açlık sınırının altında 16 milyon, yoksulluk sınırı altında aile 50 milyon yani toplamda 66 milyon insandan söz ediliyordu...

- Bu; işçinin, memurun, emeklinin ve işsiz milyonların cehennemi!..

,“Beyni” yoksullaşan Türkiye cehennemi!


Ya toplumun diğer kesimleri?..

Ne demiştim; herkes kendi cehennemini meşrebine göre yaşıyor, şirket iflaslarına baktığınızda mesela içiniz kararıyor;

- Onbinlerce şirket iflas etmiş ya da etmek üzere!..

İş insanları, sanayiciler fabrikalarını ya kapatıyor ya satıyor ya da taşıyor... Nereye mi? Yunanistan’a, Romanya’ya, Bulgaristan’a!.. Kimileri Çin’e ya da kucak açan herhangi bir başka ülkeye!.. Bu aynı zamanda işsizliğin katlanarak artması sonucunu doğuruyor...

Biraz parası, malı, mülkü olanlar, çocuklarını bir an önce yurtdışına gönderme planı yapıyor. Bir bölümü ailece gitmenin yollarını arıyor, bulanlar ardına bakmadan gidiyor!.. Kölelik sistemi giderek yaygınlaşıyor!.. Ancak çok daha vahim, çok daha acıklı bir kaçış daha var:

- Beyin göçü!..

Bu ülkeyi ileriye taşıyacak akademisyenler de öyle birer ikişer değil toplu halde başka ülkelere gitmenin yollarını arıyor... Türkiye yüz yıla yaklaşan tarihinde rekor bir beyin göçüyle karşı karşıya!..

Bu da iş insanlarının, parasal durumları ortalamanın üzerinde olanların ve akademisyenlerin cehennemi!..

- Geriye ne kaldı?

Yoksulluğun dibi!


Gerçekten anlamıyorum, siz anlayabiliyor musunuz bilemiyorum...

Bu ülkeyi yönetenler ya da yönettiğini zannedenler nasıl bir Türkiye istiyorlar?. Yoksa nasıl bir Türkiye yarattıklarının farkında bile değiller mi?!. Bu şekilde yoluna devam eden (aslında edemeyen) ülkenin sonunda varacağı yerin neresi olduğunu göremiyorlar mı, yoksa umurlarında değil mi, çözemiyorum?..

Bırakın ülkenin refahını kendi insanını bile doyuramayan, üstüne en az 10 milyon mülteciyi, sığınmacıyı besleyen, binlerce, on binlerce şirketin art arda iflas ettiği, öğrencisinden akademisyenine ülkenin geleceğini inşa edecek pırıl pırıl beyinlerin yalnızca ülkeden kaçmaya odaklandığı bir ülkeyi yönetseniz ne olur, yönetmeseniz ne olur be muhterem zevat!

- Bu gidişle zaten yönetebileceğiniz bir ülke bile olmayacak!..

Her yıl, yukarıda okuduğunuz yazıya benzer birçok yazı kaleme alırım... Dün, şu meşhur Hakem Kurulu, anlaşmaya varılamamış olan memur maaşlarını açıkladı; memurunu, emeklisini daha beter bir yoksulluğun içine itecek olan bu “sefalet oranını” ben yazarken utanıyorum:

- 2024’ün ilk altı ayında yüzde 15, ikinci altı ayında yüzde 10, 2025’in ilk altı ayında yüzde 6 ve ikinci altı ayında yüzde 5 zam yapılacak.

Açlık sınırının 4 kişilik bir aile için 13 bin TL’ye, yoksulluk sınırının ise 40 bin TL’ye dayandığı bir ülkede önümüzdeki 2 yıl için saptanan oran bu ne yazık ki!

Niye zahmet etmiş Hakem Kurulu onu da anlayamadım; Hükümetin verdiği ikinci zam oranı da tam olarak buydu! Anlaşma yapılamadı, top Hakem Kurulu’na geldi. O da kendine düşeni yaptı! Haaa, tabii ya, bu kurulun verdiği karara itiraz edilemiyordu, oyunun odak noktası da buydu! Hakem Kurulu’nda hükümet ve işverenin sayısı sendikaların önünde olunca sonuç da bu oldu doğal olarak:

- İşveren ve hükümet için komedi, memur ve emekli için trajedi tadında bir tiyatro!

Arşivimi açıp baktım; her yıl bir öncekine rahmet okutmuş! Yaşam seviyesi, kalitesi hep yokuş aşağı seyretmiş:

- Daha aç, daha yoksul ve daha umutsuz bir halk var bugün!