Korkusuz
Ümit Zileli

Bir “neo liberalin” acıklı hezeyanları!

“Mustafa Kemal mi yoksa Atatürk mü?” tartışmaları sürüyor...

Sağcısı da, solcusu da, goygoycusu da, “Atatürk” etiketli gardropçusu da, liberalin “neocusu” da, meseleye ucundan bucağından katıldı! Gerçekten değer taşıyan düşüncelerin yanında, “sade suya tirit”, egoizm ve cehaletin sığ sularında hem de uzun yıllardır sürünen zevatın acınası yazıları da vardı elbette!

-Bunlardan biri de Murat Belge’ydi doğal olarak!

Yazısının başlığı “Marksizm ve Kemalizm” idi... Okuyunca, “Bir yazar, bir insan, yazdığı konudan bu kadar mı bihaber olur, tarihi, tarihin gerçekliğini bu kadar mı eğip büker, bu kadar mı cahilce kalem sallar?” diye düşündüm açıkçası!

İyi bir yanıt hazırlığına girişmişken, dünya ahret ağabeyim, dostum,arkadaşım, hep bir Marksist ve “Aydınlanma Devrimi-Mustafa Kemal Atatürk” taraftarı ve anlatıcısı olmuş Ali Erten’den bir e-posta geldi; Murat Belge ve yazısını marksist bir devrimci olarak eleştiriyordu... Adeta “Benim yerime” yazmıştı! Ben de yazmak yerine paylaşmaya karar verdim; İşte Erten’in yazısı:

“Marks’a da düşman Atatürk’e de düşman!”


“Bir insan Marksizme ve Mustafa Kemal’e bu kadar mı düşman olur?..

Bunun nedenini hep merak etmişimdir. Ama herhalde Murat Belge bunun yanıtını mezarına kadar götürecek.

Kendisi o kadar “entellektüel” ki, Marx’ı gençken İngilizcesinden okumuş, “yutmuş” ve Türkiye’nin Marksistleri o kadar sığ ki, “Marksizmi ancak Politzer’den öğrenebilmişler”.

-Eeee, Politzer’den öğrenilen Marksizm de bu kadar olurmuş!

Bay Belge, Türkiyeli devrimcileri, Marksist (!) açıdan eleştiriyor, kendisi Marksizmi çok iyi bilen (!) birisi olarak devrimcileri küçümsüyor, yazısının sonunda da Marksizm ile (eğer kaldıysa) Kemalizmin nasıl uzlaşamayacağını da bilimsel (!) olarak açıklıyor.

Haaa, bir de Türkiye Cumhuriyeti Devleti için hep “Kemalist devlet” tanımlaması yapıyor ki, bu tanımlama Ergenekon ve Balyoz kumpaslarından önce ve süresince AKP ve Fetullah Gülenci kalemşorlar tarafından sürekli ve adeta beyin yıkamak istercesine kullanıldı. Ve buna bir de “askeri vesayet” eklendi ki, sözüm ona demokrasi aşıklarımız için olmazsa olmaz moda tanımlamalardı bir ara.

Böylece laik cumhuriyete ve toplumsal gelişmeye karşı AKP ve Tayyip Erdoğan vesayetinin ideolojik kılıf ve gerekçesini hazırladılar ve anayasa referandumunda takındıkları “yetmez ama evet” tavrıyla da bunu taçlandırdılar. AKP’nin “çözüm tuzağına” düşen milliyetçi Kürt dostlarımız da boykot tavırlarıyla oportünistçe AKP’nin ve Fetullah Gülen’in değirmenine su taşıdılar.

Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk!


Öyle anlaşılıyor ki Murat Belge, Marx’ı hem de İngilizceden yalamış yutmuş ama onun diyalektiğinden ve tarihsel materyalizminden pek nasibini alamamış...

Maalesef ülkemizin sosyalistleri de Deniz Gezmiş’lerden ve Mahir Çayan’lardan sonra Mustafa Kemal’i adeta tüm bu kötülüklerin anası olarak görmüşler ve birbirleriyle yaptıkları tartışmalarda “Kemalist” eleştirisini bir küfür gibi kullanmışlar ve Mustafa Kemal’i Türkiye’ye sosyalizmi getirmediği için eleştirmişlerdir.

Bugüne geldiğimizde bakıyoruz ve yaşıyoruz ki, o Kemal’in kurduğu, beğenmediğimiz cumhuriyeti bile bugün koruyamayacak kadar aciz durumdayız.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye’de Mustafa Kemal savunulmadan bırakın sosyalistliği, Marksistliği, sıradan bir devrimci bile olunamaz. Türkiye sosyalistlerinin, komünistlerinin, Türk’üyle, Kürt’üyle Mustafa Kemal’e bir özür borcu vardır,
onun başardığı devrimi ileriye, sosyalizme taşıyamadıkları için.


Şimdi buradan hareketle herkese sorarım: Eğer bizim liderlerimiz, yani Türkiye Marksist-Leninist hareketinin kurucuları, anti-emperyalist devrimin öncülüğünü yapsalardı, Mustafa Kemal’in devriminin getirdiğinden daha fazla ne getirebilirlerdi? -Türkiye ve Ortadoğu’ya Mustafa Kemal’den daha büyük bir devrimci gelmiş midir?

“Hangi kemalist Devlet”?!.


Yoldaşlarımız bu soruların cevaplarını düşünedursun, ben yine Murat Belge’ye döneyim: “Kemalist devlet” diyor, hangi Kemalist devlet? Marshall planına imza atan mı, Kore’ye asker gönderen mi, ezanı Arapça okutan mı, Köy Enstitülerini kapatan mı, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerini yapan mı? Deniz Gezmişleri, Mahir Çayanları, Kemal Türklerleri ve daha nice yiğitleri katleden, işkence eden ABD’nin “bizim çocukları” mı?

Mustafa Kemal Atatürk öldükten sonra Türkiye gericiliği, ulusal kurtuluş devrimiyle kaybettiği mevzilerini geri almaya basladı. Türk Ordusu, Kore’ye gittiği gün anti-emperyalist özelliğini kaybetti ve sonra NATO ordusu oldu. Türkiye Cumhuriyeti Marshall planını kabul ettiği gün Atatürk’ün “en önemli karakterimdir” dediği bağımsızlığını kaybetti.

Onun için Kemalist devlet diye bir tanımlama olduğunda hemen tuzu kapıp koşmamak lazım. Bu koskoca bir yalan ve çarpıtmadır. Murat Belge’nin Marksistliği de olsa olsa kimi devletlerin profesyonel Marksologları kadardır. Marksizmin özü ve ruhu bambaşkadır ve henüz Marksist öğretiyi aşabilen bir toplumsal düşünce, bir dünya görüşü oluşmamıştır.      

-Bence Murat Belge olsa olsa ancak ‘tarihin sonunu’ neo liberalizmin alt edilemez başarısına bağlayan bir Fukuyamacı olabilir.”