Korkusuz
Ümit Zileli

Bir kumpas hakiminin yakarışları!..

Adı Ali Efendi Peksak...

Mesleği, adalet dağıtmak yani hakim... Türk ordusunun şerefli subaylarının düzmece delillerle yargılandığı Balyoz Davası’nın meşhur hakimiydi... Aynı davada 90’ı general ve amiral 330 sanık hakkında ağır hapis cezaları veren Ömer Diken başkanlığındaki mahkeme heyetinin de üyesiydi...

-O dönemde sıfatı “rekortmen hakim” di!

Neden derseniz; Balyoz soruşturmasının ilk operasyonu sırasında nöbetçi hakim olarak görevliydi ve karşısına getirilen 41 rütbeli subayın tamamını tutuklamıştı da ondan!

Bu şahsın yönettiği ya da üye sıfatıyla bulunduğu epey davayı izledim o süreçte. Sanık askerlerin ve avukatlarının dile getirdiği, arama ve el koyma işlemlerindeki usulsüzlükler ile yargılamadaki hukuksuzluklar hiç mi hiç umurunda olmazdı; sanki mahkemeyi Uganda’dan yönetiyormuş gibi bir hali vardı!

Üye hakim olarak bulunduğu devalarda ise sürekli olarak ya önüne bakar ya önündeki kağıda bir şeyler çiziktirir ya da gözleri yarı kapalı şekerleme yapardı! Salondaki herhangi bir savunmayı, duruşma hakiminin sözlerini dahi dinlediğini sanmıyorum; saatler süren duruşmalarda zatıalileri etrafla hiç meşgul olmaz, kendi hayal dünyasında yaşardı!

Afra tafrasından geçilmeyen, verdiği kararlar, hayatını kararttığı insanlar hakkında en ufak bir vicdan sızlaması dahi duymayan bu efendinin ayrıcalıklı yaşantısı, 17/25 Aralık 2013 operasyonlarıyla birlikte değişti... Hani derler ya;

-Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner!..

Aynen öyle oldu!

Yokuş aşağı yuvarlanan hakim!..


Fetullahçı hakim, savcı ve polislerin planladığı operasyonların sonrasında FETÖ’cü yapılanmanın merkezi olduğu gerekçesi ile özel yetkili mahkemeler kapatıldı...

Ali Efendi Peksak, yine de şanslıydı; diğerleri çil yavrusu gibi dağılıp, bir bölümü yurtdışına kapağı atarken bu zat önce 15. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine, ardından da Kocaeli’ne tayin edildi...

Rütbesi epey düşmüş olan bu efendi, Kocaeli’nde 4. Sulh hakimi olarak görev yaparken, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından görevden alındı, FETÖ üyeliğinden tutuklandı ve tıpkı tutukladığı askerler gibi elleri kelepçeli olarak elinde çantası cezaevinin yolunu tuttu!

Yargılama esnasında ise tüm foyaları bir bir ortaya döküldü; mesela, 24 Eylül 2014 tarihinden itibaren kendi adına kayıtlı cep telefonunda FETÖ’cülerin haberleşme sistemi olan Bylock programını kullandığı belirlendi. Yaptığı usülsüzlükler, ahlak dışı yargılamalar bir bir yüzüne vuruldu!

Sonuçta, bu efendi “Silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı... Yaklaşık 5 yıldır Bolu Cezaevi’nde cezasını çekiyor...

Ayrıca Balyoz soruşturması sırasındaki usulsüzlüklerle ilgili Ankara’daki davası ise devam ediyor! Hani derler ya;

-Men dakka dukka! Bugün bana, yarın sana...

Aynen öyle oldu!

Yalvaran sızlanan hakkını arayan hakim!..


İşte bu zat, cezaevinden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe yazdı...

Uğradığı haksızlıkları, muhatap olduğu muameleleri bir bir anlattı... Mesela gözaltına alındığı 16 temmuz 2016 tarihinde (yani darbe girişiminden bir gün sonra), derince Adliye lojmanlarındaki evinde ve Derince Adliyesi’ndeki odasında yapılan aramalarda bir dizi usulsüzlük ve hukuksuzluk yaşandığını savundu!

Kolluk güçlerini suçlayan Efendi Peksak, talebine rağmen avukatı beklenmeden kızının ve kendi yatak odasının kadın polis memuru olmadan arandığını iddia etti...

-Doğru ise son derece haklı!

Delil olarak alınan dijital materyallerin de kilitli delil poşetine konulmadan götürüldüğünü söyledi; ayrıca dijitallerle ilgili yedekleme işleminin ise yapılmadığını öne sürdü...

-Eğer doğruysa sonuna dek haklı!

Polis, eğer böyle bir tutum takındıysa bu elbette suçtur... Ancak, bu zata sormak isterdim; sabaha karşı yapılan Balyoz baskınlarında, acaba hangi gözaltına alınan kişinin dijital materyallerinin yedeklemesi yapıldı, kilitli delil poşetine konulup götürüldü?..

Peki ya Silivri’de, giysileri çıkartılıp aranan çocukların çığlıklarına kim kulak verdi? Tartaklanan gazeteciler, kalp krizi geçirip, iş işten geçtikten sonra hastaneye yetiştirilen(!) hayatını kaybeden , koğuşunda yere düşüp kafasını çarparak belleğini yitiren tutuklulara hangi muamele reva görüldü, hangi soruşturma açıldı?

Bu kadar insanın yaşamları hem de aileleri ile mahvedilirken, dönemin kudretli hakimlerinden biri olarak acaba serçe parmağınızı oynattınız mı?

Bu efendinin biraz tarih bilgisi olsa, bu türden “emir erlerinin” sonunda yaptıklarının fitil fitil burnundan geleceğini anlar, o kadar kötülüğün bedelini ödeyeceğini anlardı...

-Geçmiş olsun!..