Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bilmediğini bilmeyenden korkmak 

Hasta, ısrarla “soyunun” diyen Doktora:

“Bademciklerim şişti Doktor Bey, soyunmama ne gerek var?” diyerek itiraz etti...

Doktor sinirlendi:

“Lütfen işime karışmayın ve ne dersem onu yapın... Paravanın arkasına geçin ve soyunmaya başlayın...”.

Adam “ya sabır” çekip paravanın arkasına geçti...

Yarı çıplak bir başka adam paravanın arkasında bekliyordu...

Ona bakarak:

“Sizin de mi bademcikleriniz şişti” diye sordu...

Öteki adam gülümsedi:

“Hayır efendim, ben buraya elektrik parasını tahsile gelmiştim...”.



Canlarım...

Kişi bilgisiz olduğunun bilincindeyse...

Ve...

Bilgi sahibi olmak istiyorsa...

Bu eksikliğinden kolayca kurtulabilir...



Kişi bilgisiz olduğunun bilincinde değilse...

Ve...

Bilgi sahibi olmak da istemiyorsa...

Az önce okuduğunuz fıkradaki gibi...

Felâkettir...



Fıkradaki kişinin en azından kulak burun boğaz doktoru olmadığı belli...

Ama...

Kendisini “kulak burun boğaz doktoru” sanıyor olabileceği gibi...

Başkalarının saflığını...

Aptallığını istismar ederek:

Üç-beş kuruş para kazanmak isteyen bir dolandırıcı da olabilir...



Bademciği şişmiş adama gelince...

Büyük ihtimalle...

Kapısında:

“Kulak burun boğaz doktoru” yazan bir muayenehaneye girmiş...

Ancak...

Sorgulamayan...

Şüphe de etmeyen bilgisiz biri olmalı ki...

Rahatsızlığını söylediği anda:

“Soyunun” diyen doktora boş yere:

“Ama bademciklerim” diye ısrar etmiş...



Sorgulamayı bilen...

Akıl yürütme metodundan haberi olan...

Septik biri olsaydı...

Diplomadaki resimle...

“Soyun” diyen kişinin aynı şahıs olup olmadığına bakardı...



Neyse...

Hayat işte böyle bir şey...

Bazen...

Doğru yere...

Ve...

Doğru kişiye gittiğinizi sanırsınız...



Oysa...

Kişi o kadar yanlıştır ki...

“Bademciklerim şişti galiba” dediğinizde...

Ağzınızı açıp, boğazınıza bakacağına:

Sizi:

Zorla soyar...


Üç insan tipi


Sokrat’a göre üç tip insan var:

1. Bilmediğini bilmeyen insan:

Bütün kapılarını kendi eliyle kapatıp uykuya dalmıştır. Uyuyan insan, hiçbir şeyi öğrenip anlayamaz, bilip tanıyamaz, ancak geçireceği bir şokla uyanabilir.



2. Bilmediğini bilen insan:

Uykudan uyanarak eksikliğini fark eden, kararlı bir şekilde eksiklerini tamamlamaya arzulu ve uyanan insandır. Süreç içerisinde kendini geliştirip olgunlaşacaktır.



3. Bildiğini bilen insan:

Bu özelliklere sahip bir insan, varoluşun, hayatın anlamını sezip, arzularını ve nefsini bu anlama uygun bir şekilde yönlendirebildiği ölçüde huzuru ve mutluluğu elde edebilecektir.

Sayıların dili


Ders matematik...

Öğretmen:

“Çocuklar” dedi, “Rakamlar yalan söylemez. Meselâ; bir adam bir tarlayı on iki günde sürerse; on iki adam bir günde sürebilir... Şimdi, buna benzer bir örnek de siz söyleyin...”.

Öğrencilerden biri parmağını kaldırdı:

“Meselâ öğretmenim” dedikten sonra devam etti: “bir gemi pasifiği altı günde geçerse, altı vapur bir günde, yüz kırk dört vapur bir saatte geçer...”.



Bir soru da ben sorayım:

Bu örneği veren çocuk ilerleyen yıllarda:

Maliye ve Hazine Bakanı olmuş olabilir mi?..


Günün aymazı


Cübbeli Ahmet demiş ki:

“Tehlike büyük. Önümüzde yerel seçimler var. İstanbul ve Ankara’da muhalif cephe İlerideyken kimse ‘seçimi kazandık’ diye rehavete kapılmasın!.. Biz şeriatçıyız, demokrat değiliz. Demokrasiye inanmıyoruz, reddediyoruz. Ancak bizi yönetenlerden biri diyelim içki koyuyor biri içki koymuyor. Bu bizim için önemli...”.



Ey!...

Siyasi ve iktisadî eleştirilerimde:

“Hakaret” suçu arayan CİMER ve savcılar!..

Neredesiniz?..



“Başkanlar dondurmayı yalayarak yediler” dediğim iddiasıyla bana 1 yıl 20 gün hapis cezası veriyorsunuz da...

Demokrasiyi reddeden...

Şeriat devleti isteyen bu aymaz için neden:

Harekete geçmiyorsunuz?..

Dilsiz şeytanlar


Solist Melek Mosso, PowerTürk tarafından düzenlenen törenle:

“En güçlü cover şarkı” ödülünü aldı...

Törende yaptığı:

“Ben bu ödülü yüzyıllardır bu toplumda, dünyada ötekileştirilen kıyafetleri ile kahkahasıyla kadın olmanın gerektirdiği her şeyle yargılanan, ittirilen, katledilen bütün kadınların ruhlarına armağan olarak alıyorum” diyen Mosso, konuşmasının devamında şöyle dedi:

“Sesimiz hiçbir zaman kısılamayacak. Kimse beni susturamayacak, konuşmaya, üretmeye ve şarkı söylemeye devam edeceğim...”.





Duygu Asena:

“Kadının adı yok” dediğinde...

Bekir Yıldız:

“Halkalı köle” romanını yazdığında...

Kadınlarımız:

Dövüldüğünde...

Öldürüldüğünde sesini çıkarmayan toplum...

Tedbir almayan politikacı...

Kadınlarımızı:

“Et yığını olarak” gören magazin medyası...

Daha ne kadar susacaksınız?..

Haksızlıklar karşısında susarak:

Dilsiz şeytan olmayı...

Daha ne kadar sürdüreceksiniz?..

Risk alın...


Enis Behiç Koryürek, Erol Sayan tarafından Rast makamında bestelenen şiirinin bir yerinde...

Şöyle diyordu:

“Zaman sanki bir rüzgâr...

Ve bir su gibi aksın...”.





Hayat da... Akan bir dere...

Bir su...

Bir rüzgâr gibidir...

Geçip gider önünüzden...



Durup da kenarında...

Suyunun akıp geçmesini:

Beklemeyin...



Risk alın...

Girin içine...

Geçin karşıya...



Yani canlarım...

Sakın ertelemeyin hayatı...

Sakın:

Akıp gitmesini beklemeyin...

Baydın yani


Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum...

Göreve başlayan tüm bakanlar:

“Allah izin verirse” başarılı olacaklarını söylediler...



Düşündüm de...

Ya Allah izin vermezse ne olacak?..

“Vallahi bizim suçumuz yok bütün kusur Allah’ta çünkü başarmamıza izin vermedi” mi diyecekler?..



Ey politikacı!..

Allah’a olan borcun varsa tabii öde...

Tabii ki inandığın gibi yaşa...

Elbette inandığın gibi giyin...

Ama...

Lütfen...



Her işi Allah’a havale etmekten vazgeç...

Sen de bir şeyler yap...

Yeter artık...

Baydın yani...

Günün teklifi


Ertuğrul Günay

@ErtugrulGunay

Cumhuriyetin 100. yılında

TBMM’nin:

- Öldürme kastıyla işlenen suçlar,

- Kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlar,

- Gasp ve dolandırıcılık suçları hariç:

KISMİ GENEL AF ilân etmesi uygun olur.

İşlendiği sırada, yasalarda suç sayılmayan eylemler nedeniyle kimse cezalandırılamaz.

Biliyormuş


Bektaşi’ye:

“Dünyanın öküzün boynuzlarının üstünde durduğunu biliyor musun?” diye
sormuşlar...

“Valla onu bilmem” demiş Bektaşi ve devam etmiş, “ama buna inanan öküzlerin olduğunu biliyorum...”.