Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Benim gibilerin çağı başlayacak

Erdoğan’ın şikâyeti üzerine:

“Erdoğan dondurmayı yalayarak yedi” dediğim iddiasıyla yargılandım...

Savcı:

O sözü söylediğime ilişkin bir video ya da gazete yazısı gösteremedi...

Ama...

Hâkim Hanım o kadar hazırlıklıydı ki beni mahkûm etmeye:

1 yıl 20 gün hapis cezası verdi...



Tabii ki bu anlamsız ve hukuksuz cezayı:

327 bin kişilik dijital ailemle paylaştım...

Muhalif olduğunu düşündüğüm gazeteciler ve medya ise sustu...

Tek cümlelik bile haber yapmadılar...



Ama...

Aynı medya...

Seçim gecesi...

AA ve ANKA (Tuncay Özkan) sonuçlarını...

Yani:

Erdoğan’ın kazandığı yalanını paylaşmakta:

Sakınca görmedi...



MHP’li 6 delikanlı (!), gece saat 11.00’de evimizi bastı...

Kapıyı kırmak istediler...

Hemen yüksek sesle jandarmayı aradım...

Şikâyet ettim...

Alt kat komşum Dr. Ahmet Doğan da gürültüye çıkıp bağırınca kaçtılar...



Az sonra jandarma geldi...

Sitemizde kamera yok ancak...

Bitişik sitedeki kameralar...

Yüzleri maskeli 6 kişinin kaçtığını kaydetmişti...

Şikâyetçi olsam da kim oldukları bulunamadı...



Gece yarısı yaptığım canlı yayını 100 bin kişiden fazla yurttaş izledi...

KORKUSUZ’daki köşemde yazdım...

Sözde muhalif medya:

Yine sustu...

Haber bile yapmadı...

İçlerinden biri ise:

“Kendi uyduruyordur” dedi...



İlk tur sonucu için:

“İlk turun kazananı da kaybedeni de yok, galip ikinci turda belli olacak, yarış sıfır-sıfır başlayacak ve Bay Kemal kazanacak” dedim...

İktidar trolleri çok öfkelendi...

Hakaret, küfür; gırla gitti...





Muhalif trollerin kimileri:

“Cevizoğlu’na dönüştün dayı” diyerek...

Kimileri de:

“Yalancı! Sayın Kılıçdaroğlu %52 ile kazandı ama YSK açıklayamıyor, bunu kabul etmeye korkuyorsun çünkü sen satılıksın” diyerek yalancılık ve satılmış olmakla itham ettiler...



Hem iktidar ve hem de muhalif trollerin bana neden öfkelendiklerini...

Ve...

Niçin hakaret ettiklerini tahmin ediyorum...

Ancak:

Şimdilik susuyorum...

Çünkü...

İki cepheyle aynı anda mücadele edemem...



Canlarım...

Belki kısa vadede değil...

Ama...

Çok uzak olmayan bir vadede:

Ülkeyi kim yönetirse yönetsin:

Demokratik hukuk devleti ilkelerine uymak zorunda kalınacak...



O gün (Eğer yaşıyorsam...):

Benim ve benim gibilerin çağı başlayacak...

Yani...

Liberal demokrat sosyalist felsefe etkin olacak...

Ümit Özdağ’dan masallar...




 

CHP Genel Başkan Baş Danışmanının olduğu iddia edilen bir TV kanalında:

Ümit Özdağ’ı dinledim...

Sinan Oğan’a oy veren 2 milyon 800 bin seçmen için:

“Bunlar bizim seçmenlerimiz hangi adaya oy vermelerini istersek o adaya oy verirler” diyemiyor...

“Sayın Oğan’a oy veren seçmenlerin %70’ini yönlendirebiliriz” diyor...



Yine Özdağ şöyle dedi:

“Erdoğan gitsin de ne olursa olsun diyenlerden değiliz...”.

Yani:

Erdoğan ülkeyi beş yıl daha pekâlâ yönetebilirmiş...

Yeter ki...

Kendilerine (Oğan ve Özdağ’a) sorumluluk (Başkan yardımcılığı ve bir bakanlık) verilsin...

Mutabakat metni imzalansın/mış...



Tamam...

Ekonomi çok büyük bir kriz içindeymiş...

Ama...

Kemal Bey cumhurbaşkanı seçilirse:

Ekonomik kriz daha da derinleşirmiş...

O nedenle:

Erdoğan’ın seçilmesi ve ekonomiyi yönetip iyice batırması:

Daha hayırlıymış...

Zira...

Halk ekonomiyi bu noktaya kimin getirdiğini daha net anlarmış...



Sonunda dudaklarımdan şu cümleler döküldü:

“Ümit Özdağ’dan masallar...”.

Aydınlar ne yapsın?




  1. yüzyılın etkin liberal düşünür ve siyasi tarihçilerinden Fransız Alexis De Tocqueville:


“Amerika’da Demokrasi Üzerine ve Eski Rejim ve Devrim” adıyla yayınlanan eserinin bir yerinde şöyle diyordu:

“Basının özgürlüğünü daha fazla değerlendirdikçe, modern dünyada liderliğin basında olduğuna; açıkçası, özgürlüğün kurucu unsuru olduğuna daha fazla ikna oluyorum. Dolayısıyla, özgür kalmaya kararlı bir halk, bedeli ne olursa olsun bu özgürlüğün uygulanmasını talep etmekte haklıdır...”.



Bu cümle yaklaşık 175 yıl önce kuruldu...



Geçtiğimiz günlerde açıklanan bir araştırma sonucuna göre...

Türkiye’de yaşayan her 100 kişiden 70’ine göre en büyük sorun:

Ekonomi...



Hak, hukuk, adalet ise...

Sadece:

100 kişiden beşini ilgilendiriyor...



Halkının %70’i ekmek peşinde olan...

Ve fakat...

Onu bile zor bulduğu halde...

Kendisine:

Hem ekmek...

Hem özgürlük...

Hem de:

Hak, hukuk, adalet vaat eden adayı değil de...

“Daha çok hapishane, daha çok silâh üretimi” sözü veren adayı tercih ediyorsa...

Ülkenin aydınları ne yapsın?...

Du bakali


Videolarımdan birinde:

“Bir gün gelecek Erdoğan, müebbet hapis istemiyle yargılanacak ve mahkûm olacak” dediğim için hakkımda 3. kez ceza davası açıldı...



Şikâyetçinin adı verilmiyor...

Videomu savcılığa taşıyan ise: CİMER...

Yani: Cumhurbaşkanlığı...



Durun bakalım n’olcek?..

2 nesil sonra




Suriyeli anne ve kızı aynı anda doğum yaptılar...

Doğan çocuklardan birinin adı:

Recep...

Diğerinin:

Tayyip...



2 nesil sonra nüfusun yarısından çoğu mülteci/göçmen/işgalci...

Erkek çocukların yarısının adı:

Recep...

Diğer yarısının ise:

Tayyip olacak...

İman ediyor


Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:

“Hoca Efendi, padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?..”.

“Çiftçi büyük elbette” demiş Hoca ve eklemiş:

“Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür...”.



Bu soruyu sakın ola Bay Kemal’e sormayın...

Vereceği cevap çiftçiyi çok üzer...

Zira onlar:

Erdoğan’ın kendilerinden daha büyük olduğuna:

İman ediyorlar...

Neden içmiş?


Sosyal medyada harika bir minik analiz dolaşıyor...

Soru:

“Atatürk neden çok içerdi?..”.

Cevap:

“O kadar çok yobaz vardı ki memlekette; ayık kafayla çekilmezlerdi...”.

Filmin anlattıkları




Netflix’te “Kurak Günler” filmini izledim...

Bir İç Anadolu kasabasında geçiyor...

Konu her ne kadar susuzluk gibi görünse de...

Gerçekte verilmek istenen mesaj:

Siyaset...

Siyasetçi...

Yargı...

Ve hatta halkın:

Kirlenmişliği...



Bu sosyal sınıfların...

Dürüst bir gazeteciyi:

“Düşman” olarak görüp...

Ona duydukları bencil öfkeyi anlatıyor...



Film, kasabada yapılacak belediye başkanlığı seçimleri öncesini:

Mükemmel bir kadro...

Harika bir yönetim...

Ve olağanüstü görsellikle veriyor...



Rabia Naz’ın katil ya da katillerinin neden yakalanmadığını...

Az gelişmiş ülkelerde demokrasinin:

Hırsız...

Katil...

Ve soysuzların lehine...

Nasıl istismar edildiğini:

Gözlerimizin içine sokuyor...

Tercih seçmenin


Görünen o ki...

Ülkenin geleceğini kurtarmak:

Sinan Oğan’a ve Muharrem İnce’ye oy veren 3 milyon seçmen ile...

Sandığa gitmeyen (yaklaşık) 3 milyon CHP’linin elinde...



Yani...

Ya otoriter sistemden totaliter rejime geçiş olacak...

Ya da yeniden:

Demokratik, laik, sosyal hukuk devletine dönüş yapılacak...