Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Batık bir gemiye binmeyi tercih etti...

Canlarım...

“Dostluk” ve “arkadaşlık” halk arasında genelde:

Aynı şeymiş gibi kullanılıyor...

Oysa...

Öyle değil...



Dostluk:

Hiçbir iktisadî ve siyasî çıkara dayanmaz...

Dost, dostunun kendisinden farklı düşüncede olmasına:

Aldırmaz...

Kendisi gibi giyinmemesi...

Kendisi gibi yaşamamasıyla da:

İlgilenmez...



Arkadaşlık ise...

Bir hedefe (Ortak çıkar) gidinceye kadar sürer...

Hedefe giderken arkadaşlardan biri diğerini sırtından vurabilir...

Neden?..



Çünkü...

Hedefe varıldığında...

Arkasından vurduğu kişinin:

Hayatta ve güçlüyse değer...

Her şeyin sahibi olacağından endişe eder...



Dostlar:

Sonsuza kadar...

Her hal ve şart altında birbirlerinin yanında durmaya devam ederler...

O nedenle:

“Yol dostluğu” değil...

“Yol arkadaşlığı” vardır...

Çünkü...

Yol bitince:

Arkadaşlık da biter...



Ata İttifakı kurucu genel başkanları...

Hiçbir partinin üyesi olmayan Sinan Oğan ile yol arkadaşıydılar...

Tıpkı...

2018 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce ile...

Onu aday gösteren Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yol arkadaşlığı gibi...



İnce’nin menfaat, bitince...

Arkadaşlığı da bitmişti...

Sinan Oğan’ın kendisini aday gösterip destekleyen siyasi parti genel başkanlarıyla arkadaşlığı da...

İlk turda seçilemeyince bitti...



Sinan Oğan bu defa...

Seçimlerden önce Millet İttifakı liderlerinin bile kendisi kadar ağır eleştiremedikleri...

Ama...

Onlardan “daha güçlü” olduğunu düşündüğü Erdoğan’la arkadaş olmayı:

Tercih etti...



Erdoğan’a destek vereceğini açıklayan Sinan Oğan...

Eline tutuşturulmuş kâğıtları okurken...

Bir kere bile gülümseyemedi...

Sani o anda sırtına dayanmış bir tabanca var gibi:

Sıkıntılıydı...



Ve canlarım...

Büyük ihtimalle...

Diktatör İlham Aliyev’in talimatı dışına çıkamayacağı bir defosu olan Sinan Oğan...

Azeri diktatörün ahlâksız teklifini reddedemedi...

Ve...

Türk siyasetinin geleceğinde söz sahibi olmak varken...

Batık bir gemiye binmeyi:

Tercih etti...

Bakalım neyi tercih edecekler?


Liberal demokrat kapitalizm:

Üretim araçlarının tamamına yakınına özel sektörün sahip olduğu bir sistemdir...

Ama...

Rejim değildir...



Üretim araçlarının neredeyse yarıya yakınına...

Bilhassa sağlık, eğitim, ulaşım, güvenlik gibi sektörlerin tamamına yakınına devletin sahip olduğu sosyal demokrasi de bir sistemdir...

Ama...

O da rejim değildir...



Sistemler seçimle gelen...

Seçimle giden iktidarlar tarafından değiştirilebilir...

Ve...

Bu süreçte kimsenin burnu kanamaz...

Ülke batmaz...



İktidarların hangi sistemde olursa olsun “Hırsız” üretmesiyse...

Halkın ve onların seçtiği politikacıların ahlâksızlıklarının sonucudur...

Ancak...

Hırsızlıklar bile bir ülkeyi çökertemez...



Dürüst bir iktidar gelir...

Sağlam, objektif bir yargı ve emniyet el ele verir:

Hırsızları tutuklar...

Yargılar:

Hapse atar...



Ama...

Bir ülkeyi...

Demokratik, laik, sosyal hukuka dayalı rejimi yıkmak için ele geçiren hırsızlar yönetiyorsa:

Devlet çöker...

Ülke biter...

Halk ise:

Muktedirin kölesi olur...



Dikkat edilmesi gereken nokta şudur...

Seçmenler:

Demokratik, laik, sosyal hukuka dayalı cumhuriyet rejimini mi tercih edecekler?..

Yoksa:

Hırsızlığa dayalı İslâm devletini mi?..


[caption id="attachment_417833" align="alignnone" width="600"] Kemal Kılıçdaroğlu[/caption]

Bilemem müdahil de olamam


Pazartesi günü (22 Mayıs 2023) Kemal Bey’le görüştükten sonra yaptığı açıklamada...

“Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasına devam edilmeli” gibi bir şartı olmayan Ümit Özdağ...

Dün saat 11’de yapacağı açıklamayı:

13’e erteledi...

O sırada kimlerle ne görüştüyse bilinmiyor...

Saat 13’te yaptığı açıklamada yeni bir şart açıkladı:

“Terörle ilintili yerel yöneticilerin yerine devlet yöneticilerini kayyum olarak ataması imkanının her zaman olması gerektiğini düşünüyoruz...”.



Bildiğiniz gibi mevcut sistemde bir cumhurbaşkanı...

Özel sekreterlerinden biri olarak görev yapan içişleri bakanına:

Seçilmiş bir belediye başkanını görevden alması için emir verebiliyor...



Yani...

Ümit Bey diyor ki:

“Kemal Bey, size destek veren yaklaşık 6 milyon seçmeni rencide et, onların oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarının yerine...

İktidar siyasetçisinin emrinde bir devlet memuru atanmasını kabul et...”.



Ben kendi adıma söylemeliyim ki...

Böylesine antidemokratik...

Ve...

Hukukun temel ilkelerine aykırı bir şartı kabul edebilen bir kişinin...

Ülkemde cumhurbaşkanı olmasını istemem...



Kemal Bey bu şartı kabul eder mi?..

Bilmem...

Bilemem...

Müdahil de olamam...



Fikrimi sorarsanız...

Ümit Bey’in:

Bu:

Çağdışı...

Hukukun temel ilkelerine aykırı...

İnsan haklarını...

Ve...

Demokrasiyi hiçe sayan şartını kabul etmemek...

Kendisiyle aynı kafa yapısına sahip Erdoğan’a oy vermesini göze almaktan:

Çok daha asil bir tavır olur...

Çok merak ediyorum


Dikkat ediyor musunuz?..

“Atatürkçüyüm” diyerek cumhurbaşkanı adayı yapılan Sinan Oğan...

Ve...

Onu.

Adını Mustafa Kemal Atatürk’ten alan Ata İttifakı’nın cumhurbaşkanı adaylığına lâyık gören Ümit Özdağ...

Son haftada...

Devlet Bahçeli ile aynı karede görünmekten keyif alıyor gibiler...





İkisi de...

Suriyelileri unutmuş gibi:

Sadece...

Kürt Siyasi Hareketi seçmenleri üzerinden:

Kemal Bey’e saldırıyorlar...



Neden acaba?..

Erdoğan’ın ve...

Kendilerini halen Devlet’in sahibi gibi gören etkin ve derin çevrenin elinde...

Oğan’ı...

Özdağ’ı...

Ve...

Bahçeli’yi böylesine mahkûm edebilecek ne var:

Çok merak ediyorum...

Çok daha kârlı


Erdoğan TRT’de katıldığı bir yayında...

Kemal Bey’in...

Terör örgütünün dağ kadrosuyla birlikte olduğu yalanını ortaya atan videonun...

Montaj olduğunu itiraf etti...

Ama...



Karşısında saksı gibi oturtulmuş olanlardan birinin:

“Madem montaj olduğunu biliyordunuz neden yayınlamadınız?” sorusunu sorabilme ahlâkından vazgeçtim:

“Sayın Cumhurbaşkanım, o videonun montaj olduğunu bilmiyor muydunuz?” diye bile soramadı...



Neden?..

Çünkü...

Bu türler için çok para kazanmak...

Temiz ahlâk sahibi olmaktan:

Çok daha kârlı...

Adaletsiz seçim


Washington Post’tan Türkiye seçimi analizi:

“Dünyada adil olmayan seçim trendi büyüyor...”.



Adil olmayan seçimlerden birini 14 Mayıs günü ve öncesinde yaşadık...

28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tura giderken...

Aynı adaletsizliğin...

Daha da derinleştiğini bizzat yaşayarak görüyoruz...





Şu gördüğünüz karikatür...

Washington Post’un kısa bir cümleyle işaret etmek istediği tehlikeyi...

Ve...

Adaletsizliği...

Çok daha net bir şekilde:

Anlatmıyor mu?..