Korkusuz

Atatürk’ün dinlemeye doyamadığı Arya!

Atatürk’ün dinlemeye doyamadığı Arya!
Atatürk’ün sevdiği şarkıları biliyorsunuz değil mi?

İnternette bolca var...

Dinleyebilirsiniz.

Ama Gazi’nin batı sanatına düşkün olduğunu da biliyoruz.

Peki ilk kez operaya nerede ve kiminle gitmişti?

Ona operayı kim sevdirmişti?

En beğendiği arya hangisiydi?

★★★

Kaleme alınan anılar, bize Atatürk’ün ilk operaya gidişinin Sofya’da olduğunu söylüyor.

Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913’de Sofya’da askeri ateşe olarak göreve başladı.

Rütbesi binbaşıydı.

Geldiği gün bu güzel ve büyüleyici şehri görmek ve tanımak istiyordu. Fethi Okyar’dan şehirde opera olup olmadığını sordu.

Büyükelçi Okyar operanın olduğunu ama bilet bulabilmenin zor olduğunu söyledi.

Genç ateşemiliter bu duruma ikna olacak gibi değildi.

Israr etti.

Devamını, Atatürk’ün Sofya günlerini ayrıntılı inceleyen Altan Deliormanlı’dan dinleyelim.

“İlk gece için operada hemen bir yer aramaya başladı. Ama başvurduğu yerlerden eli boş dönüyordu. Yeni geldiği için çevre de edinememişti. Neyse ki iyi bir rastlantı ile Eğitim Komisyonu’na üye olan Şakir Zümre Bey ilk gece için iki yer bulabilmişti.

... Perdenin açılmasına yirmi dakika kala operaya Fethi Okyar ile gelip yerlerine oturdular. Bu gece ünlü ‘Carmen’ oynayacaktı. Tüm Sofya sosyetesi ve yabancı devlet temsilcileri yerlerini alıyorlardı. Sonunda sahnedeki atlastan yapılma ağır perde açıldı. Müzik başladı ve sanatçılar sahneyi doldurdular.

“..Kral her iki konuğunu övdükten sonra sordu:

Sanatçıları nasıl buldunuz?

..Olağanüstü majeste... Gerçekten olağanüstü...”

★★★

Atatürk bu değerlendirmeyi nasıl yapmıştı?

Daha önce hiç opera izlemiş miydi?

Veya nezaketen mi bu cümleyi kurmuştu?

Yazar Altan Deliorman, aynı kitabında Atatürk’ün daha önce Paris’te iki kez opera izlediğini yazıyor.

Peki...

Atatürk hayatında kaç kez Fransa’ya gitti? Ve hangi tarihlerde...?

Biliyor muyuz?

Atatürk hayatında yalnızca bir kez Fransa’ya gitti.

12  Eylül-12 Ekim 1910 tarihlerinde...

Picardie manevralarında gözlemci olarak bulunmak için.

Fransız Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine 4 kişilik bir heyet oluşturulacaktı. Biri general üçü subaydan oluşacak heyetin Başkanı Üçüncü Ordu Kurmay Başkanı Ali Rıza Paşa’nın yanı sıra Paris Askeri Ateşesi Fethi (Okyar) Bey, Binbaşı Selahaddin Bey Kolağası rütbesinde Mustafa Kemal vardı.

“Ne var ki, Ali Rıza Paşa bu manevralara, sağlık nedenleri ile katılamamıştı. Heyete Fethi (Okyar)’ın başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Mustafa Kemal ve Selahaddin Bey, manevralara katılmak üzere 10 Eylül 1910 günü, Orient Ekspresi ile Selanik’ten Paris’e hareket ettiler.” Atatürk, Fransa-Picardie Manevralarında

(12 Eylül-12 Ekim 1910)

Dr. Mehmet Önder

Atatürk Kültür Merkezi Dergisi 32. sayı 

★★★

13 Eylül günü Paris’e indiler.

Manevraların başlamasına 4 gün vardı, ışıltılı Paris onları bekliyordu. Doyasıya gezeceklerdi.

★★★

Tatbikat, 17 Eylül günü Paris’e 45 km uzaklıktaki Picadire’de başladı.

Tam 3 gün sürdü.

Değinmeden geçemeyeceğim.

Picardie Manevraları’nda bir uçak kazasından söz edilir.

Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın gösteri yapacak uçaklardan birine binmeye niyetlendiğini ancak heyet Başkanı Ali Rıza Paşa’nın kolundan tutarak engel olduğu ve o uçağın havalandıktan kısa bir süre sonra yere çakıldığı anlatılır. Tahmin ettiğiniz gibi bu bilgi yanlıştır.

Az önce değinmiştim.

Heyette Ali Rıza Paşa yoktur. Ayrıca havacılık kazalarını inceleyen ve arşivleyen www.planecrash.com sitesinde 1910 Eylül ayında Fransa’da hiçbir kaza gözükmüyor. Tahminim bu bilgi emekli General Celal Erikan’ın “Komutan Atatürk” kitabından yayılmıştı. Erikan Paşa, Atatürk’ten duyduğunu söylediği bu hatıra aklında yanlış kalmıştı. Oradan da bir başka yazar alıntılayınca bu yanlış bilgi popülerleşip yayılmıştı.

Sonra tekrar Paris’e geri döndüler.

★★★

Mustafa Kemal Paşa ve Fethi (Okyar) Bey, Paris, İsviçre, Hollanda ve Belçika’da toplam 18 gün geçirdiler. Bu geniş zaman dilimi içinde operaya gitmiş olabilirler. Deliorman’ın Sofya’dan önce 2 kez operaya gitmişti dediği Paris işte bu Paris gezisiydi.

Çünkü Atatürk bir daha Fransa’ya hiç gidemedi.

★★★

Biz Sofya’ya ünlü opera binasına geri dönelim...

Atatürk o gece izlediği operaya bayılmıştı.

Akşam kaldıkları otele geçtiklerinde uyku tutmamıştı.

Şakir Zümre’nin odasını çaldı.

“Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim” dedi ve içeri girdi.

Karşılıklı oturdular. Mustafa Kemal düşünceliydi. Sonra birdenbire Şakir Bey’in yüzüne dikkatli bakarak şöyle dedi.

“Şakir kim ne derse desin, Şimdi Balkan Savaşı’nda yenilgimizin nedenini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çoban bilirdim. Oysa baksana operaları bile var. Operada oynayacak sahne sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi yetişmiş, opera binası bile yapmışlar.”

“Ah” dedi. Bizim ülkemiz de acaba operaya kavuşacağı günleri görecek mi? O düzeye bir gün çıkabilecek miyiz?” 

Altan Deliorman

(Mustafa Kemal Balkanlarda

 Bayrak Basım Yayın Tanıtım, 2009)

Mustafa Kemal’in opera tutkusu Sofya’da o gecede filizlenmişti.

★★★

İşte tam orada bir isim karşımıza çıkıyor!

Sofya operasının primadonnası Anna Todorova!

Atatürk’ün 15 ay süren Sofya görevi sırasında Bulgar mezzo-sporano ile yakın dostluk kurduğunu biliyoruz.

Muhtemeldir ki Atatürk, döneminin önemli opera sanatçısı Todorova’dan opera sanatını dinledi ve öğrendi.

★★★

Peki hangi dilde anlaştılar?

Todorova Fransızca biliyordu. Fransızca konuştular.

Atatürk’ün az da olsa Bulgarca konuşabildiğini hatırlatayım.

İlber Hoca Atatürk’ün Selanik yıllarında çok sayıda Bulgar’dan konuşabilecek kadar Bulgarca öğrendiğini anlatıyor...

★★★

Atatürk Sofya’da aklına koyduğu şeyi, yıllar sonra Cumhurbaşkanı iken hayata geçirdi.

1934 yılında İran Şahı Pehlevi’nin Türkiye’yi ziyareti öncesinde Ahmet Adnan Saygun ve Nimet Vahit’e ‘hızlandırılmış’ bir opera siparişi verdi.

Hızlandırılmış diyorum çünkü Vahit ve Saygun tam 20 gün içerisinde ‘Özsoy’ operasını yazdılar.

Ve sahnelediler.

Cumhuriyet döneminin bestelenmiş ilk operası olarak kabul edilen Özsoy (diğer adıyla Feridun Operası) ilk kez 19 Haziran 1934’de sahnelendi.

Bu ilk operayı yine Ahmet Adnan Saygun’un “Taşbebek”i ve Necil Kazım Akses’in “Bayönder”i izledi.

Ama tıpkı üniversite reformundaki gibi Almanya’dan davet edilen tiyatro hocası Karl Ebet’in çalışmaları ile şekillenen Türk operası meyvelerini 1940’lı yıllardan sonra vermeye başladı.

Klasiklerin sahnelenmesiyle birlikte operamızın altın yılları başlamıştı.

★★★

Atatürk’ün dinlemeye doyamadığı arya ise Tosca operasındaki bir aryaydı.

‘A lucevan e stelle...’

Yıldızlar ağlıyordu.

★★★

Prof. Necdet Remzi Ataköyle anlatıyor.

“1934-1935 yıllarıydı.

Yeni Köşk’te Atatürk’ün çok içli bir akşamıydı.

Bize Tosca Operası’nı Avrupa’da hangi koşullar altında dinlediğinden, o zamanki dünya durumundan, kuşkularından, zevklerinden uzun uzun bahsetti. Bir şeye içleniyordu. Tosca Operası’ndan Çavadarossi’nin ünlü aryasını birçok kez benden istemiş olduğu için hazırlıklıydım.

Hatta bir yanlış yapmayayım diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde bulunduruyordum. O gece de biliyordum ki sıra tekrar Tosca’ya gelecek. Adeta bekliyordum. Nihayet bana döndü, ‘Çal bakalım şu Tosca’yı’ dedi.

Ben notayı çıkarttım, ‘Hayır hayır, öyle değil notayı bırak, notasız çal’ dedi. Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya.

Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok manalı sesiyle melodiyi söylerken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu.

Aryayı belki onbeş kez tekrarladım..”

Atatürk bu aryayı yıllar yılı dinledi.

★★★

Sözleri şöyleydi.

E Lucevan le Stelle / Yıldızlar Ağlıyordu

“Parlardı yıldızlar

Ve mis kokardı toprak,

Gıcırdardı kapısı bahçenin

Ve bir ayak sesi gelirdi topraktan.

O gelirdi, mis kokusuyla,

Kollarımın arasına düşerdi...

Ah, tatlı öpüşler, yumuşak okşayışlar...

Heyecandan titrerken ben

Güzelliklerin örtüsü açılırdı!

Sonsuza dek kayboluyor aşk hayalim...

Zaman uçtu gitti...

Bense ölüyorum, çaresiz!

Hayatı hiç bu kadar sevmemiştim!”