Korkusuz
Ümit Zileli

“Atatürk’e evet Kemalizm’e hayır!..”

Yukarıdaki cümle ya da “algı metodu” neresinden baksanız en az 80 yılın ürünü!

Özellikle “sağcı kafa” ve Mustafa Kemal’in izinden yürüdüğünü iddia eden, deyim yerindeyse “sahte Atatürkçüler” tarafından halkın kafasını karıştırmak, Atatürk’ü “Savaş kazanmış bir Başkumandan” sıfatının sınırları içine hapsetmek, “Aydınlanma Devrimi” ni sonlandırmak için kullanılmış bir “algı yaratma” faaliyetidir!..

Sağcı kafa ve sevgili İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’nun deyişiyle “Gardrop Atatürkçüleri’nin” günümüzde de kullandığı bu aldatmaca, iki şekilde işliyor; ilki şöyle:

-Atatürk’ü artık rahat bırakın!

Bu cümlenin Türkçesi ise şöyle:

-Atatürk, büyük bir kumandan ve Kurtuluş Savaşı’nın önderidir, o kadar!

Sağcı ideolojilerin her türlü renge bulaşan, muhafazakar, liberal, gerici kanatları için bunun anlamı son derece açıktır:

Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı 30 Ağustos 1922’ye kadar olan süreçteki Mustafa Kemal Paşa’ya (zorunulu da olsa) evet, Cumhuriyetin kurucusu, Aydınlanma Devrimi’nin lideri, Türk Milleti’ni kulluktan yurttaşlığa taşıyan, Osmanlı’yı ve hilafeti tarihe gömen, çağdaş bir ulus yaratma yolunda dev adımlar atan Mustafa Kemal Atatürk’e hayır!..

Aldatmacanın, yalan ve riyanın ikincisi ise başlıktaki cümle:

-Atatürk’e evet, Kemalizm’e hayır!

Birinciyi tamamlayan bu cümlede sağcı, gerici, liberal sağ ile sahte Atatürkçüler, şayan-ı hayret derecede anlaşabildiler!.. Tüm sağcı iktidar dönemlerinde, askeri darbe süreçlerinde siyasetçisinden generallerine, sözde akademisyenlerden “kanaat önderi” kılıklı gazetecisine, sendikacısına, Demokratik Kitle Örgütü yerine üretilen “Sivil Toplum Örgütü” yöneticisine, din adamına, etnik ayrımcısına kadar tümü bu konuda adeta kopya kağıdı misali aynı şeyleri söyleyebildiler!

-Peki neden? Anlatacağım ama önce şu pek nefret ettikleri Kemalizm’i anlatmam gerek!

Kemalizm direniştir ideolojidir kurtuluştur!


Kemalizm’i önce gayet basit bir anlatım biçimiyle açıklayayım:

-Kemalizm, CHP’nin ve Türk Devrimi’nin simgesi “Altıok” ile eş zamanlı olarak emperyalizme direniş içinde oluşan, Türk ulusunun kurtuluşuna, millet oluşuna ve geleceğine yön veren, kulluktan yurttaşlığa geçişi, hukuktan alfabeye, laiklikten devrimci kalkınmaya ve insanca yaşamaya kadar tüm alanlarda öncü olan bir ideoloji olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır...

Geçen yazımda anlattığım, İlhan Selçuk’un son derece değerli “Kemalizm” tarifini burada bir kez daha kullanmak istiyorum:

-Emperyalizme karşı bağımsızlık, padişahçılığa karşı Cumhuriyetçilik, şeriata karşı laiklik, tutuculuğa karşı devrimcilik, ümmetçiliğe karşı devrimcilik!

Diğer bir anlatımla Altıok’ta vücut bulan Türk Devrimi’nin ta kendisi! Kaybı hâlâ yüreğimi sızlatan Ahmet Taner Kışlalı da İlhan Ağabey’in bu tanımlamasını şöyle tamamlıyor:

-Bir din devleti kurmak isteyenlerin karşısında en büyük engel Kemalizm... Türkiye’yi etnik kökenlere göre parçalamak isteyenlerin önünde en büyük engel Kemalizm... Ve yeni mandacı 2. Cumhuriyetçilerin önündeki en büyük engel yine Kemalizm!

O halde, yukarıda sıfatlarını yazdığım yelpazenin Kemalizm’e niçin bu denli karşı oldukları da gayet açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıyor mu:

-Atatürk’ü hiçbir şekilde alt edemeyeceklerini anlayan bu zevat hedef olarak Kemalizm’i seçtiler!

Kemalizm’in temel yasası “Sürekli Devrimcilik” en amansız düşmanı ise tutuculuk ve dogmalardır; Mustafa Kemal Atatürk’ün “dogmalar Türk Devrimi’nin donmasına yol açar” uyarısının yürekten takipçisidir...

Bunu en başından tespit eden Batılı dostlarımız (!), işbirlikçileri vasıtasıyla 80 yıldır Kemalizm’i, Türk Devrimi’ni ve tabii sonuçta Atatürk cumhuriyetini yıkmak için biteviye çalıştı, çalışıyor, çalışmaya da devam edecek.

“Kemalist kökten laikçiler!”


Geçen hafta “Ulus Devlet, Emperyalizm ve Kemalizm” üzerine tam üç yazı yazan ben, haftaya niçin yine aynı konuyla başladım peki?

Aynı yalan dolanlar, aynı mesnetten yoksun saldırılar, sevgili Uğur Mumcu’nun ölümsüz saptaması “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın” getirdiği hafiflikler sürüyor da ondan!

Genelde, bu türden saldırılarda önce kimliğe bakarım; beş para etmez yanaşmalar için koca sütunu boşuna meşgul etmeyi zul sayarım, öncelikle toplumun küçükte olsa bir kesimine hitap edip etmediği, kafaları karıştırma potansiyeline sahip olup olmadığı da önemlidir benim için...

Ancak, bu kez yakından, pek yakından geldi atak; gazetem KORKUSUZ’un yazarlarından, köşe komşum Memduh Bayraktaroğlu, pazar günü köşesinde şöyle bir cümle kullandı:

-Atatürk’e hiç yakışmayan bir ideolojinin esiri olan “Kemalist” kökten laikçiler!..

Pek iddialı bir cümleydi gördüğünüz üzere! Bir “Kemalist” olmakla iftihar eden, laik olmanın erdemi üzerine yüzlerce yazı yazan bendeniz, ister istemez üzerime alındım! Hem “Atatürk’e yakışmayan ideoloji”, hem “esaret”, hem de “köktenci” sözcüklerini aynı cümle içinde kullanabilmek “maharet” ister doğrusu!..

Epey düşündüm; “ben bu cümlenin neresinden tutayım?” diye... Bilgi noksanlığı desem, KORKUSUZ gibi Cumhuriyetçilerin, Kemalistlerin sevgi ve güvenini kazanmış bir gazetenin yazarına yakışmaz!

Cehaletin getirdiği öngörmezlik desem, yaşını başını almış, yıllarını bu mesleğe vermiş bir yazara yakışmaz!

“Karşıtlık-düşmanlık” maddesine gelince şöyle bir durdum; AKP’nin iktidara geliş öyküsünü anlattığı yazısında şöyle diyordu:

-Laik liberal demokratlar; (AKP’nin) hukuka saygılı, kuvvetler ayrılığı ilkesinden yana ve Batı ile sıcak ilişki kurabileceğine inanmışlardı!

Tanımdan anladığım kadarıyla kendisini bu cephede konumlamıştı... Çeyrek asır  öncesine döndüğümde ise Bayraktaroğlu’nun Tansu Çiller iktidarının tam destekçisi olduğunu, Çiller’in eşi Özer Bey’in sahibi olduğu televizyon kanalında ve gazetesinde Kemalistlere karşı son derece sert, hakaretamiz yazılar yazıp konuşmalar yaptığını anımsadım. Açıp arşivlere baktığımda hafızamın beni yanıltmadığını hatta epey eksik hatırladığımı da gördüm!

Bu “tatsız” eksiklikler bu yazının konusu olmadığı için geçiyorum ancak kardeş gazetemiz SÖZCÜ’nün bazı yüz akı isimleriyle mahkemelik dahi olduğunu yazmadan geçemeyeceğim!

Son söz; insanlar farklı düşünebilirler, düşüncelerini paylaşabilirler bu gayet doğal...

Ancak, elinde kalem olan kişinin gerçekleri eğip bükme, kendi yorumunu belgelere dayandırmadan hem de bu ülkenin kurucusuna yamamaya kalkışması affedilir hata değildir...

-Kalem, bilgiyi, doğruyu, erdemi hedefledikçe ışıldar...