İlk Mecliste 32 din adamı, 30 öğretmen mebustan bahsedilir. Oysaki hepsi de aynı eğitimi almıştır. Bugünden örnek verirsek ilahiyat mezunları hem Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini verebiliyor hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevler alabiliyorsa o günde aynıydı. Dolayısıyla ilk TBMM’nin çoğunluğu öğretmendi...
Onlardan birisi 1883’te Antalya Akseki’de doğdu. İlk ve ortaokulu Akseki’de tamamladıktan sonra Konya’da Arapça ve İslam dini hukuku eğitimi aldı. 1906 yılında ise yükseköğrenimde öğretim görevlisi olmuştu.
Aynı yıl Mısır’a, bugünkü adı El-Ezher Üniversitesi olan Camiül Ezher’de eğitim hayatına devam etmişti. 1911’de Antalya’ya dönerek İttihat ve Terakki Fırkasının temsilciliği ve il genel meclisi üyeliği yapmaya başlamıştı.
Diğer yandan I. Dünya Savaşında Osmanlı yenik sayılarak 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamış ve işgal başlamıştı.
Millet, canını, malını, namusunu, vatanını korumak için yollar arıyor, bir arada kalmaya çalışıyordu. Yurdun dört bir yanında “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” kurulmaya başladı.
Durma zamanı değildi. İleriye atıldı. Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdu. İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit Hükümeti tarafından kurulan ve kendisini ikna etmek için gelen Nasihat Heyeti’ne “Savaşmadan, direnmeden teslim olmak geleneklerimizce ve dinimizce caiz değildir. Anavatandan ayrılmamak için canımızı vermeye hazırız, bunun için bir işarete bakıyoruz” diyecek kadar cesur ve vatanseverdi. Anavatandan ayrılmamak derken de hem Sevr’e hem de Wilson İlkeleri’ne karşı kararlılığını vurguluyordu.
29 Nisan 1920’de TBMM’de Antalya Mebusu olarak göreve başlamış ve yedi dönem milletine hizmet etmişti. İstiklal Mahkemelerinden Kızılay’a hatta 1924’te bizzat Atatürk tarafından bugünkü Hindistan, Pakistan, Afganistan bölgesine yeni cumhuriyeti anlatmaya görevlendirilmişti.
TBMM’nin 29 Ekim 1923 tarihli oturumundaki konuşması ile mebusların cumhuriyet ile ilgili kafalarındaki soru işaretlerine gereken cevabı vererek de tarihe geçmişti. Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” da “...Açık, kesin konuştu. Sözlerini; ‘Din bakımından da en uygun muvaffık hükümet şekli cumhuriyettir,’ diye bağladı ve haykırdı. ‘Yaşasın cumhuriyet!’ Meclis birden dalgalandı. Herkes ayakta ve bütün mebuslar haykırışıyorlardı; Yaşasın Cumhuriyet!” diye aktarmıştı.
Atatürk’ün en yakın çalışma ekibinde yer almış, düzenli ordudan Kurtuluş Savaşı’na mali kaynak yaratılmasına, İstiklal Mahkemelerinden saltanat ve hilafetin kaldırılmasına, İngilizler ile işbirliği yapan tekke, zaviye, kilise ve tarikatların kapatılmasından kılık kıyafet devrimine, Milli Eğitim’den eğitim öğretim birliğine kadar bir çok alanda, Mecliste yaptığı konuşmalarla tereddüt geçiren mebusların ikna olmasında etkili olmuştu.
Atatürk’e ve Cumhuriyet’e inancını ve bağlılığını asla yitirmemiş Atatürk’ün ölümünden sonra da Müdafaa-i Hukuk(CHP) çatısında mücadeleye devam etmişti.
1945’te öğretmenlikten emekli olmuş ve 1952’de vefat etmişti. Bu cesur ve atılgan vatansevere, soyadını Atatürk vermişti.
Mehmet Rasih Kaplan!
Saygıyla, minnetle, rahmetle...