Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Antik Yunan efsanelerini bilmeden siyaset yapılır mı?..

Sophokles’i bilmeyeniniz yoktur...

Hani şu:

“Adaletsiz krala boyun eğilmez” diyen Sophokles...

Eh yani...

O halde hemen hepiniz:

Onun, “Odysseus” isimli eserini de biliyorsunuz...





İşte o efsanenin bir yerinde, Odysseus’un İthake’ye dönüşü anlatılır...

Rüzgar Tanrısı Aiolos, Odysseus’a yardımcı olmak ister...

Ve...

Sığır derisinden bir tulum üretir...

İçini de:

Rüzgarla doldurup...

Ağzını sıkıca bağlayarak Odysseus’a verir...

Ama...





Bugün bile kimilerini:

Yakan, kavuran, endişeye sevk eden şüphe duygusu:

O kadar eskidir ki...

Taaa o yıllarda bile kendisini gösterir...





Odysseus yorgunluktan uyuyakalınca...

Yanından ayırmadığı tulumda bir servet gizlediğinden şüphelenen diğerleri aralarında fısıldaşırlar...

İçlerinden biri şöyle der:

“Ya arkadaşlar biz olmasak o bu kadar deniz yolunu bu adam tek başına gelebilir miydi?..”

“Yok abi” diye başlarını sallar diğerleri...

“İyi de her şeyin sahibi o... Birkaç gün sonra yolculuk bitecek... Ellerimiz bomboş... O ise tuluma doldurduğu altınlarla gidecek evine...”.

“Doğru valla (‘Valla’ deyip demediklerinden emin değilim gerçi ama...)der kuşkucu diğerleri...



Karar verirler:

Tulumun ağzını açacak......

İçindeki serveti çalıp (Tabii ki Odysseus’u da öldürüp) zengin olacaklardır...



Ve canlarım...

Tulumun ağzını açarlar...

Haydaaaaaa...

Tulumun içindeki bütün rüzgarlar fırtına olup dışarı çıkarlar mı?..

Tabii ki...

Gemi, bir ceviz kabuğu gibi sallanmaya başlar...

Can havliyle bağırışlar, çağırışlar...



Odysseus uyanır...

Ve şöyle söylenir kendi kendine:

“Uyandım ve düşündüm de yüreğimde en iyi yolu...

Atayım mı kendimi gemiden?..

Yok olayım mı denizde?..

Yoksa...

Her şeyi sineye çekip:

Kalayım mı bunlarla?..

‘Kal gemide’, dedim kendi kendime, ‘kal dayan’...”.

SANIRIM HAREKAT BAŞLADI...


Son günlerde Saray’ın içinde olup bitenlerden anladığım kadarıyla...

Yakında:

“Saray’daki Truva Atları” isimli bir oyun izleyeceğiz...



Sona doğru böyledir...

Herkes, gidilen yolun (Gelinen noktanın) kendi katkısıyla oluştuğuna...

Ama...

Eline hiçbir şey geçmediğine inanıp:

Asıl voliyi vuranı ortadan kaldırmak için:

Harekete geçer...



Sanırım...

Harekat başladı...

İYİ Kİ VARSIN DEVLET BEY...


Devlet Bey’le dalga geçmeye utanmıyor muymuşum?..

Devlet Bey’i suçlamak ayıp ve vicdansızlık değil miymiş?..



Yahu ne dalgası?..

Ne suçlaması?..





O benim pirim...

O benim üstadım...

O benim:

Yakın savaş ustam...



O olmasaydı mesela:

Kebapçıların bölücü bir terör örgütü olduklarını:

Öğrenebilir miydik?..



O olmasaydı mesela...

Erdoğan’ın oyları son üç yılda...

Yarı yarıya:

Eksilir miydi?..



Bunlar sadece iki küçük örnek...

Devlet Bey’in bu millet için verdiği hizmetler say say bitmez...



Sözün özü:

Eğer Devlet Bey olmasaydı...

Halkımızın:

Kapılara, pencerelere asılan...

Beş-altı günlük bayat ekmeklerle karınlarını doyurduklarından:

Haberimiz olacak mıydı?..

SARAY İÇERİDEN Mİ FETHEDİLİYOR?..


Homeros’un yazdığı Truva Atı (Savaşı) öyküsü gerçek mi değil mi bilemem...

Tarihçiler bile böyle bir savaşın yaşandığına ilişkin net belge ve bilgiye sahip değiller.

Büyük ihtimalle bu savaşı anlatan Homeros’un amacı:

İnsanları ve devleti yönetenleri uyarmak...

Yanlış yapmamaları için hangi yoldan gitmeleri gerektiğini göstermekti...



Yani...

Hiçbir kale dışarıdan fethedilemez...

İçeride mutlaka adamlarınız olmalı...

DOKUNMAYIN DEVLETİME YAZIKTIR...


Lütfen bana haksızlık etmeyin...

Sosyal medyada Erdoğan’a ve AKP’ye muhalif olan binlerce geveze var/ız...

Erdoğan’ı eleştiren haber ve analizler yapıyoruz...

Ama...



Hiçbirimizin analizleri:

Erdoğan’ın oylarını aşağı çekmeye yetmiyor...



Bahçeli birkaç açıklamayla...

Erdoğan’ın oy oranlarını:

Dut gibi silkeliyor...

Dokunmayın Devlet’ime...

Yazıktır...

BEN ÇÖZEMEDİM...


Devlet Bahçeli’yi çok sevip sayıyorum ya...

Onun büyük fedakarlıklarını yazıyor söylüyorum ya...

Değerli bir dostum...

Hiç yorumsuz...

Bir özlü söz göndermiş...

Şöyle:

“Bir kartalın kırık kanadını onaran, onun vereceği zarardan da sorumludur...”.



Ne demek istemiş çözemedim...

O kadar yoğunum ki soramadım da...

Sizce dostum ne demek istemiş olabilir?..