Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Allah büyüklerimizden (iktidar sahiplerinden) razı olsun; sayelerinde karnımızı doyuruyoruz... Sonuç: Kahredici yoksulluk...

Yoksulluk, tarih boyu üzerinde durulan ama...

Bir türlü yok edilemeyen bir sosyal gerçeklik...

Temel sebepleri araştırılmayan...

Araştırılmasına imkân da verilmeyen bir insanlık ayıbı...



Günümüzde yoksulluk:

Biri makro...

Diğeri mikro sebeplerden ortaya çıkan bir sosyal durum...



Makro, adından da anlaşılacağı gibi öncelikle globalleşmeyle ve haliyle küresel sermayeyle ilişkili sebepler...

Bunların arasında en önemlisi ise ekonomik krizler...

Ve alt gelir gruplarından üst gelir gruplarına gelir transferleri...

Ve...

Tabii ki zorunlu göçler...



Mikro sebepler ise; ülkelerin yönetim biçimleri...

Meselâ demokrasinin yokluğu...

Ya da...

Eksik uygulanışı...



Meselâ hukuk...

Meselâ eğitim düzeyi ve eğitim modeli...

Meselâ din kültürü...



Yani:

“Allah’a hamdolsun bir imtihana tabi tutuluyoruz, buna da şükür...” diyen “kul” sayısının bolluğu...

“Bir lokma, bir hırka...” diyerek...

Başka hiçbir dünya nimetinde gözü olmaması gerektiğine inandırılmış:

Seçmen yığınları...

Eline; evine ekmek girecek kadar para geçince:

“Allah büyüklerimizden (iktidar sahiplerinden) razı olsun; sayelerinde karnımızı doyuruyoruz...” zihniyeti...



Sebep ortadan kalkmadan sonucun tekrarının önlendiği görülmüş şey değildir...

Bakınız şekil: Türkiye...

MİLYONLARCA SEÇMEN YİYOR KARDEŞİM...


Muaviye İslâm’ına göre yoksulluğun tek nedeni var:

Alın yazısı...

Yani...



Türkiye’yi nasıl ki dış güçler:

Yoksulluğa...

Az gelişmişliğe...

Ve...

Yüksek faize mecbur bırakıyorsa...

Allah da...

Alnına fukaralık yazdığı kullarını...

Bu dünyada:

Yokluk ve yoksullukla sınıyor...

Ama...

Öbür dünyada onları cennetiyle taltif edecek...



Bakın AKP sözcülerine...

Göreceksiniz ki...

Halkımızın ve ülkemizin fukaralığının sebebi kendi beceriksizlikleri değil...

Yüce Rabbimiz’dir...

Çünkü...

Allah böyle olmasını istediği için fakiriz/dir...



Siz bu bahaneyi yemeseniz de...

Milyonlarca seçmen yiyor kardeşim...

ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL AMA ÇOK DEĞERLİ...


Yoksulluk halen, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin fakir, eğitimsiz insanlarının sorunu gibi...

Ve aynı zamanda...

Siyasal iktidarların da istismar aracı...

Çünkü...

[caption id="attachment_237308" align="alignnone" width="500"] ABD’nin yeni Başkanı Biden[/caption]



Bu milyonlarca insan:

Yoksul ve eğitimsiz...

Din kültürüyle eğitilmiş...

Hukuk ahlâkını içselleştirememiş oy depoları...



Gelişmiş ülkelerde ise yoksulluk...

Giderek küresel bir sorun halini almaya başladı...

Meselâ...

ABD’nin yeni Başkanı Biden, yoksul ülke halklarının aşılanması için ABD bütçesinden 4 milyar dolar verileceğini açıkladıktan sonra...

Diğer zengin ülkelerin de bu yardım kampanyasına katılmalarını istedi...



Çok mu önemli?..

Belki günümüz şartlarında çok önemli değil ama...

Küreselleşmenin gerçek manada uygulanmaya başlayacağına ilişkin verdiği mesaj açısından:

Çok değerli...

O DÖNEMDE BİLE VİCDAN SAHİBİ SAVCILAR VE YARGIÇLAR VARMIŞ...


Karl Marks, Kapital’i yazarken hiç çalışmadığı için, hiç para da kazanamamıştı...

Bir gün...

O kadar zor durumda kaldılar ki...

Masaya koyabilecekleri ekmeği alacak paraları yoktu...

[caption id="attachment_237306" align="alignnone" width="500"] Jenny von Westphalen (solda), Karl Marks[/caption]



Marks utanarak, eşi Jenny von Westphalen’den bileziklerini istedi...

Berlin’deki üniversitelerden birinde profesör olan Johann Ludwig’in kızıydı karısı...

Yani...

Varlıklı bir aileden geliyordu...

Hiç itiraz etmedi...

Kolundan bileziklerini çıkardı...

Sevgili eşine verdi...



Ve fakat...

Lakin...

Ama...

Gelin görün ki...

Karl, bilezikleri satmak için kuyumcuya giderken...

Polisler tarafından, “hırsız” olduğu şüphesiyle yakalandı...

Karakola götürüldü...



Eşi geldi...

Bilezikleri bizzat kendisinin verdiğini...

Nasıl sahip olduğunu izah etti...

Marks salıverildi...



Demek ki...

O dönemde bile İngiltere’de vicdan sahibi savcılar ve yargıçlar varmış...

O dönemde bile...

Vay anasını yani...

BECERİKSİZ, HIRSIZ POLİTİKACI ZİHNİYETİ



  1. yüzyılda...


Yoksulluğun kökünü kazıyacağı savıyla ortaya çıkan...

Ve...

Kapital’i yazarak Sosyalizm ideolojisini getiren Karl Marks’ın çalışma arkadaşı...

Ve hatta...

[caption id="attachment_237307" align="alignnone" width="500"] Friedrich Engels[/caption]

Bir bakıma sponsoru olan Friedrich Engels ise şöyle diyordu:

“Ne mutlu yoksullara ki öbür dünya onlara verilmiştir, er ya da geç bu dünya da onlara verilecektir.”.



Ne yazık ki halen bu dünya yoksullara verilmiş değil...

Ancak...

Artık günümüzde kesinlikle biliniyor ki:

Yoksulluk kader değil...



Yoksulluğun kader
olmadığına bütün insanlar inandığı gün...


Ne beceriksiz, hırsız politikacı zihniyeti kalacak...

Ve haliyle...

Ne de yoksulluk...

MUTLU İNSANLAR ÜLKESİ TÜRKİYE...


Yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, mutsuz olduğunu söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 14...

Yani...

Yedi kişiden sadece biri mutsuz, altısı mutlu...



Hem de...

Pandemiye ve böylesine yürek yakan işsizliğe rağmen...

Neden acaba?..



Bence...

Din kültürü sebebiyle...

Şükretmezse günaha gireceğinden...

Ve...

Daha beter...

Daha yoksul ve mutsuz olacağından korkan seçmen:

“Mutsuz değilim” diyor...

İYİ Kİ ÇOK ZENGİN DEĞİLİZ...


“Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” deyince akla gelen ilk isim Montesquieu olsa  gerektir...

Fransızların bu ünlü politika filozofu günümüz demokrasilerinin ve çağdaş anayasalarının da temelini atan değerli bir düşünürdür...

Konuşmalarından birinde şöyle demişti:

“Cumhuriyetler zenginlikten, diktatörlükler ise yoksulluktan yıkılır...”.

[caption id="attachment_237309" align="alignnone" width="500"] Montesquieu[/caption]



Bu büyük filozof genelde hep haklı çıkmıştır...

Bu konuda da haklı çıkacaktır...

Ve şükredelim ki Türkiye:

“Zengin bir cumhuriyet” değildir...