Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Alkışlarım, stratejik düşünen Hüsnü Mahalli için...

Hüsnü Mahalli bir oyun teorisi kurarak, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu aşağılayan, geçmişin suçlarına ortak etmeye çabalayan CHP’li ve İYİ Partili seçmenleri uyarıyor...

“..... bir yıl sonra yapılacak bir seçimde DEVA ve Gelecek Partisi’nin alacağı oy oranı toplamda yüzde 15-20 olursa AKP ve Erdoğan’ın kazanma şansı yok olacaktır” dedikten sonra soruyor:

“Yoksa muhalif geçinenler bunu istemiyor mu?”...





Mahalli’nin bu yaptığı harika bir oyun teorisidir...

Diğer adıyla “stratejik oy kullanma...”.



Canlarım...

Bir İngiliz atasözü, “Saman yığınını çökerten son konulan saman çöpüdür” der...

O halde strateji her bir saman çöpünün çok değerli veya önemli olduğuna inanmak ve her bir saman çöpünü sahiplenmek, korumaktır...

Çünkü...

Tek bir saman çöpü yığın değildir ama...

Saman çöpleri bir arada toplandıklarında bir yığın oluştururlar...

En son konan saman çöpünün hangi saman çöpü olduğu değil, saman çöpü olduğudur önemli olan...





Seçimlerde de öyle tercihler vardır ki; sizin tercih ettiğiniz partinin kazanamayacağını bilirsiniz...

Ve fakat...

Diğer rakiplerinizden birinin kaybetmesi durumunda ise kazanmasını hiç istemeyeceğiniz rakibiniz seçimi büyük bir çoğunlukla kazanacaktır...



Kimi CHP’li ya da İYİ Partili ulusalcı/milliyetçi fanatikler HDP’ye oy verenlere öfkeleniyorlar ama...

“HDP’nin barajı aşamaması durumunda nasıl bir sonuç çıkacaktı” sualinin cevabını hiç düşünmüyorlar...

Söyleyeyim...





HDP’nin çıkardığı 53 milletvekilinin tamamını -ki çarpan etkisiyle o rakam 60’ı da geçebilirdi- AKP kazanarak mecliste 360 kadar milletvekiline sahip olacaktı...

Buna 43 de MHP milletvekilini ekleyin...

Sonuç; anayasayı rahatlıkla değiştirebilecek kadar güçlü bir çoğunluk...



Bu stratejik düşünceden hareketle bu iyi niyetli ama stratejiden uzak kardeşlerime soruyorum:

AKP ile MHP 400 milletvekilini aşıp anayasayı dilediği gibi değiştirseydi durum bugünkünden daha mı iyi olurdu yoksa daha mı kötü?..



Alkışlarım, stratejik düşünen değerli meslektaşım Hüsnü Mahalli için...

PARLAMENTODAN ERKEN SEÇİM KARARI ÇIKAR MI?


Kamuoyu yeniden erken seçim tartışmalarına odaklandı.

Bunun asıl sebebi gündem değiştirmek...

Asıl sorunlar yerine; olmayan, hayali sorunlarla acılı, çilekeş halkı oyalamak...



Bu yıl erken seçim olur mu?..

Kararı Erdoğan tek başına alırsa (Yetkisi var) olur ama...

O durumda da kendisi aday olamaz...

“Buna rağmen erken seçim kararı alır mı?..” “Alır” diyenler Erdoğan’ı hiç tanımamıştır...



TBMM erken seçim kararı alır mı?..

Bu meclis aritmetiğiyle alamaz...

Çünkü en az 360 milletvekilinin erken seçim için oy vermesi gerekiyor...

O miktar oy bu parlamentodan çıkmaz...



Yani, bu yıl erken seçim yok mu?..

Olabilir ama kolay değil...

Nasıl olabilir?..

AKP (MHP gerekli değil) parlamenter sisteme, cumhurbaşkanlığı yetkilerinde ise 1980 öncesine dönüşü kabul ederse olur... Çünkü muhalefet partileri artı AKP oyları, referanduma gitmeden de anayasa değişikliği (400 oy) için yetiyor...

BU ÜSLUPLA NEREYE?


Ali Babacan, kendisini aşağılayan Bahçeli’ye, iktidar ortağı olduğu üçlü koalisyon döneminde yaşanan ve yakın tarihimizin en büyük ekonomik buhranı olan 2001 krizini hatırlattı...

Bugün de yeniden derin bir ekonomik krizin içerisinde olduğumuzu ve 2001 krizinde iktidarda olan Bahçeli’nin, bugün yine iktidar ortağı olduğunu söyledi...





Gelin görün ki MHP yine ve yeniden çok çirkin, çok kırıcı, çok aşağılayıcı ve hakaret dolu bir üslupla verdi cevabını...

Bu üslup, bu dil kötü...

Hatta kaba, nobran, kırıcı, itici...

Ve hatta...

Çürük yumurta kokuyor...



AKP ve MHP bir an önce muhalefetin üslubuna dönüş yapmalı... Bu dil siyasetin geleceğini de haliyle ülkenin geleceğini de fena hırpalar...

ERDOĞAN KORKUYOR


Erdoğan neden hapis yattı?..

Okuduğu bir şiir yüzünden...

Geçmişte kendisine yapılanları unutmuş olabilir mi?..

İmkansız...



“Acaba” diyorum...

Erdoğan bugün bir eline toplu iğne, diğer eline çuvaldız alsa ve...

İğneyi bir yerine batırıp aynı anda diğer elindeki çuvaldıza baksa...

Bütün öfkesini, kinini ve nefretini yenebilir mi?..



Belki yener ama bunu yapmıyor...

“Yapamıyor” değil, yapmıyor...

Çünkü empati yapmaya korkuyor...

Çünkü vicdanıyla baş başa kalmak istemiyor...