Korkusuz
Ümit Zileli

15 Dakikada Hilafet!..

AKP Genel Başkanı’nın 2003 yılında Başbakan olarak üçüncü yurtdışı seyahatini Malezya’ya yapmıştı...

Kuala Lumpur’da gerçekleşen medya görüşmesinde Malezya medyasından bir muhabir sordu:

-Sizin yönetiminizde Türkiye bir İslam ülkesi olacak mı?..

Zamanın Başbakanı, gülümseyerek yanıt verdi:

-Türkiye zaten bir İslam ülkesidir!

Erdoğan’ın söylediği cümle doğruyu işaret etmiyor ve de muhabirin asıl merak ettiği cevabı karşılamıyordu! Doğrusu şuydu:

-Türkiye nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan demokratik, laik bir cumhuriyettir!

Bir İslam Cumhuriyeti olmakla, anayasasında “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” ve tabii cumhuriyet yazan bir ülke arasında 180 derece fark olduğu açıktı...

O tarihte bu diyalog medyada yer aldığında, birçok eleştiriyi de beraberinde getirmiş, Başbakan Erdoğan da o cümleyi şöyle çevirmişti:

-Büyük çoğunluk Müslüman değil mi? Ben de bunu söylemek istedim!

Aradan 18 yıl geçti, bu kadar yıl sonra yukarıdaki anektodu niçin hatırladım ben peki? Dün haberleri gözden geçirirken gördüm ki, tarikat liderleri, prof. sıfatlı muhteremler, “Peygamber terliği” satmakla, bir üçkağıtçının devre mülklerine fetva vermekle ünlü hacı hoca takımı “İstanbul Sözleşmesi” nin feshedilmesine pek sevinmiş, neredeyse zil takıp oynar hale gelmiş, hepsi de AKP’li Cumhurbaşkanını teşekkür kuyruğuna girmişti!..

Ancak bazıları bunu da yeterli görmüyor, “ümmeti” pek sevindirecek bir istekte daha bulunuyorlardı.

-Ayasofya tamamdı... İstanbul Sözleşmesi de bertaraf edilmişti... Peki ya hilafet, o ne olacaktı? Altı üstü 15 dakikalık işti!..

Yeni Akit’in hilafet sürmanşeti!..


Nasıl olacaktı peki, o “15 dakikalık” iş?..

Şeriat sevdalısı malum gazetenin sürmanşetine göre “çok kolay” olacaktı! Aynı gerici görüşleri taşıyan Mardin Artuklu Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. sıfatlı Ahmet Ağırakça isimli zata koşmuşlar, o da “fetvayı” yapıştırmıştı...

Önce Cumhuriyete olan kin kusulmuş, Türkiye’de tek partili dönemde “Müslümanların büyük sıkıntılar yaşadığı”, “hilafetin kaldırılması, harf inkilabı, “şapka zulmü” ve ezanın Türkçe okutulmasının şok etkisi yarattığı sakızı iyice çiğnendikten sonra sadede gelinmişti...

Haberde (!) islam dünyasını bir araya getirecek tek şeyin “hilafet” olduğu olduğu ileri sürülüyor ve Ağırakça’nın ağzından şöyle duyuruluyordu:

-Ümmet kısa sürede hilafetin etrafında birleşir. Hilafet ilga edilmedi. Meclis’e devredildi. Meclis kararı gözden geçirip hilafeti ihya edebilir. 15 dakikada alınacak bir karardır!

Gördünüz mü ne kadar kolay! Rektör eskisi, ümmetin hilafet etrafında nasıl birleşeceğini ise es geçiyor; mesela, yüz küsur yıl önce padişahın Müslümanlara “hilafet bayrağı altında birleşin” çağrısına, o zamanki adıyla Hicaz’daki Müslüman Arap kardeşlerimizin nasıl yanıt verdiğini, İngilizlerin peşine takılıp Anadolu çocuklarını katlettiğini, yaralı Türk askerlerini hastanelerde boğazladıklarını anlatmıyor, anlatamıyor!..

Kurtuluş Savaşı boyunca düşman saflarında olan dedelerinin Yunan ordusunu nasıl “hilafet ordusu” diye tanıtmak için her türlü taklayı attıklarını da söylemiyor örneğin! Hangi ümmetin hilafet etrafında birleşeceğini de söyleyemediği gibi...

-Ancak kabul etmek lazım en zifir yalanları kolayca söylemekte de üstlerine yok!

“Gizlice şeriat düzenine mi geçiyoruz?..


Gelelim reform uyutmalarına...

Şunun şurasında yalnızca birkaç hafta önce, ilk olarak “İnsan Hakları Eylem Planı” ardından da “23’üncü Ekonomik Reform Paketi” açıklandığında “Eyvah, bir şeyler geliyor!” diye düşünmüştüm...

-Tsunami geldi!..

Ne yapsalar, hukuku bu kadar katledemez, ekonomiyi bu denli tarumar edemezlerdi!.. Prof. Korkut Kanadoğlu, yapılanları Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetinde şu cümleyle değerlendirmişti:

-Franco İspanyası gibi!

Bence bir gece ve bir gündüze sığdırılan ve tümü de “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile tamamına erdirilen işlemler, bırakın Franco’yu, ne Salazar Portekizi ile, ne Mussolini İtalyası ile, ne de Hitler Almanyası ile dahi karşılaştırılamaz!

Eski Danıştay Başkanı Nuri Alan ise “Yüksek yargı nereye koşuyor?” başlıklı, feryat niteliğindeki yazısında Yargıtay’da, Danıştay’da yaşanan hukuksuzlukları, yasalara aykırı yapılan atamaları anlatıyordu...

Her yazısı bir ders niteliğinde olan Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu “Bu gidiş nereye?” başlıklı yazısında bu facia niteliğindeki “sürdürülemez” oyunun içinde hangi büyük hesapların döndüğünü soruyor ve şu yargısını paylaşıyordu:

-Adeta gizlice şeriat düzenine geçiyoruz!..

Tüm bu olanlara şaşırıyor musunuz bilmiyorum ama ben hiç ama hiç şaşırmıyorum; aksine tam da “planlandığı gibi” hareket edildiğini düşünüyorum!

-18 yıl bu hayalleri gerçekleştirme planlarıyla geçti!..