Korkusuz

Yeni bir banka krizi mi geliyor?..

Yeni bir banka krizi mi geliyor?..
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan koordinatör baş danışmanı Erdoğan Toprak,  ekonomik analiz ve değerlendirmeleri ile dikkat çeken bir siyasetçi. Toprak, dibe vuran ekonomi ile ilgili çok önemli bir uyarı yaptı. CHP’li siyasetçi, “İktidarın sürekli şekilde tebliğ değişiklikleri, yönetmelik ve kararname değişiklikleri ile bankaları daha çok kredi vermeye zorlayan tutumunun yanı sıra şimdi kredi alacaklarını yapılandırma ve milli şuurla hareket etme söylemine yönelmesi uzun süredir üstü örtülmeye çalışılan batık kredi krizinin yaklaştığının işaretleridir” dedi.

Erdoğan Toprak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sunduğu haftalık değerlendirme raporunda “Bankaları daha çok kredi verme ve iktidara destek olmaya çağıran Hazine ve Maliye Bakanı’na karşılık, mevcut tablo bankaların batık ve yasal takibe intikal edecek kredilerinde artış olacağını gösteriyor” tespitinde bulundu. Toprak, şunların altını çizdi;

“ -- Koronavirüs salgını nedeniyle mart ayında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından yapılan değişiklikle bankaların tahsil edemedikleri kredi alacakları hakkında yasal takibe intikal ettirip işlem başlatmaları için uygulanan 90 günlük süre 180 güne çıkartılmıştı. Batık ya da geri ödenemeyen krediler için uzatılan bu 180 günlük süre ağustos ayında doluyor. Mevcut ekonomik tabloya bakarak, eylül ayından itibaren bankaların halen beklettikleri ve yasal takibe intikal ettirmek durumunda kalacakları kredi alacaklarının büyük artış göstereceğini, öngörebilirim.

-- Gerek BDDK’nın tahsil edilemeyen kredilerin kanuni takibe intikal süresini 180 güne uzatan kararı gerekse Cumhurbaşkanının icra ve haciz davalarının 3 ay ertelenmesi kararları hep sorunları erteleyerek günü kurtarma yaklaşımının ve kalıcı çözüm üretememenin sonucudur. İcra-haciz davalarının erteleme süresi haziran ayında doldu. Erteleme öncesinde icra daireleri ve mahkemelerindeki dava dosyası sayısı 21 milyondu. Erteleme süresi dolup davalar görülmeye başlandığı andan itibaren bu sayının 27 milyona ulaştığı medyaya da yansırken, kanımca 180 günlük kanuni takibe intikal süresinin dolmasından itibaren de eylül ayında icra-haciz davalarının sayısı bankaların tahsil edilemeyen kredilerden ötürü açacağı davalarla 30 milyon ve üzerine çıkacaktır. Kanuni ehliyeti olmayan 19,5 milyonluk 0-18 yaş nüfusunu düştükten sonra bu tablo, kalan nüfusun her iki kişisinden birisinin icra- haciz davalarıyla mahkemelik olduğunu göstermektedir.

Bu süreç ekonominin kilitlenmesine, banka sisteminin batık kredi artışıyla sıkıntılı bir duruma sürüklenmesine ve giderek bir banka krizinin patlak vermesine doğru zemin hazırlamaktadır.

-- Kaldı ki ülkemizde faaliyet gösteren toplam 48 bankanın 25’i tamamıyla yabancı sermayelidir. 3 kamu bankası ile 2 özel banka dışındaki diğer özel sermayeli bankaların da hemen tamamında yabancı ortak, sermayedar ya da hissedar olduğu göz önünde bulundurulduğunda Hazine ve Maliye Bakanı’nın bankalara “milli şuur ile hareket etmeleri” çağrısı anlamsız kalmaktadır! “

★★★

Emekli Albay Tahsin Ataizi... Ara sıra dertleşiriz, konuşur tartışırız... Söyleyeceklerini dosdoğru ifade eder, eğip bükmez. Baro başkanlarının Ankara’ya yürüyüşünden çok etkilenmişti. Yerden göğe haklı buluyordu avukatları. Telefonda epey sohbet ettikten sonra bana bir de mektup gönderdi. Cümle kuruluşlarına dokunmadan özetliyorum;

“Emekli bir ASKER olarak düşünce ve birikimlerimi yazmaya çalışan bir okur yazarım...

Sadede gelecek olursak, (kendini gazeteci sıfatı ile tanıtarak basında tv’lerde) askerler için yaptığı çirkin benzetme ve yakıştırmayı yapan kişiden bahsetmek istiyorum. Ki, o kişi geçmişte kim ne yaptıysa; şimdi görevde olanlara, iktidarın yanında olarak ‘Eşşek gibi (maalesef bu kelimeyi kullandım) arkalarında olacaksınız’ diyen zat-ı muhteremden (kişi demiyorum) bahsetmek istiyorum. Teşbihte hata olmaz sözüne sığınarak söylenen bu kötü benzetmeyi ben şahsım olarak asla hazmetmiyorum. (Komutanlarımızın da aynı fikirde olduğundan eminim).

Zira hatayı, eğer ben yaptıysam; şahsım zikredilerek gerekli suçlamalar (hakaret etmeden) yapılır, icabında yargı yolu ile hak arana bilinir. Aksi takdirde askere, askerlere, komutanlarımıza, sonuçta tüm Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına teşmil edilecek şekilde suçlama ve yakıştırmayı kimse yapamaz. Yaptırmazlar da...

Bu kişiye karşı ‘siz avukat mısınız? Komutanlara ve TSK mensuplarına karşı yapılan hakaretlere karşı yapılan savunma için ne derseniz?’ cevabımı, savunmamı, ‘Biz Avukatız’ diye mesleğini hançeresinden gelen sesle savunan Sayın Mehmet DURAKOĞLU’na (5 Nisan 2020 tarihindeki Avukatlar günü konuşmasını dinleyip etkilendikten sonra) ona bırakıyorum.

Bana; ‘Sana ne be Tahsin Albayım, bırak komutanları, kötü o sıfata karşı kendilerini savunsun. Kendilerini savunamazlar mı?’ desen.. ‘Sükut ikrardan (kabullenmekten) gelir’ derler. ‘Sana ne’ diyen profesyonel gazetecilere; Doğru söylüyorsunuz cevabımla; Bizler bir bütünüz, TSK camiası olarak parçalanamaz ve bölünmeyiz. Tek yumruk olarak bu vatanın bölünmez bütünlüğü için işimizi (mesleğimizi) tercih ederken meslek değil yaptıklarımızla adeta yaşam tarzı olarak tercih yapmışız. Komutanlarım da o kişiye cevap vermediyse, vermek istemiyorlarsa muhatap olmamak ve o kişi ile aynı seviyeye düşmemek içindir. Bu yaşam tarzında çoluk çocuk eş yakın akraba demeden vatanı uğruna can veren şehitlerimiz adına da; erinden generaline kadar şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımız adına da savunmamı yaptım.

Askerlikte selam her şeyin ama her şeyin ( maddi-manevi) sonsuz bedeli karşılığıdır. Benim selam verdiğim kişi komutan ve selamını aldığımız astın selamların manası ‘BEN SENİN İÇİN ÖLÜRÜM’. Karşılığı mı? ‘BEN DE SENİN İÇİN...’ İzaha gerek var mı?

Not: Mehmet DURAKOĞLU’nun 5 Nisan Avukatlar Gününde ‘Biz Avukatız’ konuşmasını izlemenizi isterim. İzledikten sonra komutanlarımın da; ‘BİZ ASKER’iz’ diye haykırdıklarını hissettim. Dolayısıyla komutanlarımı ‘neredesiniz’ diye içimde hissettiğim için aramadım.”