Korkusuz
Ümit Zileli

Yaşasın hürriyet kahrolsun istibdat!

Üzerinden tam 115 yıl geçti...

30 yıl süren istibdat devri 23 Temmuz 1908’de baskılara dayanamayan Sultan 2. Abdülhamit’in 2. Meşrutiyeti ilan etmesiyle sona erdi...

Tüm İstanbul sokaklara döküldü; sevinç çığlıkları atanlar, ağlayanlar, halay çekenler, baskı ve jurnal döneminin sona erişini kutluyordu... Herkesin haykırdığı ortak slogan ise tarihe kazınacaktı:

-Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat!

Henüz hiç kimse bilmiyordu ancak daha sırada koca bir dünya savaşı, ağır bir yenilgi, başta payitaht İstanbul olmak üzere vatanın işgal edilmesi, bir büyük devrimcinin önderliğinde tarihte görülmemiş bir Kurtuluş Savaşı, Osmanlı devletinin tarihe karışması ve Cumhuriyetin ilanı vardı!

Türkiye Cumhuriyeti zor zamanlardan geçti. İçerden ve dışardan pek çok saldırıyı, fitneyi, ihaneti göğüsledi. Her şey adeta Mustafa Kemal Atatürk’ün daha 1927 yılında TBMM’de 6 gün, günde 6 saat, toplamda 36 saatte okuduğu NUTUK eserinin sonundaki o müthiş “Gençliğe Sesleniş”inde söylediği gibi gelişiyordu!

Ancak, ülke hiçbir zaman, bugün olduğu gibi adeta uçurumun eşiğine kadar sürüklenmemişti...

Ülke hiçbir zaman bu denli yoksullaşmamış, bu denli geleceğinden korkar hale savrulmamıştı...

Toplum hiçbir zaman bu kadar ayrımcılığa uğramamış, ötekileştirilmemiş, birbirine düşman hale getirilmemişti...

Yolsuzluklar hiçbir zaman böylesine açık açık, böylesine göstere göstere yapılmamış, milletin varlıkları böylesine soyulmamıştı...

Yarın sandığa gidiyoruz; bizlerden çalınan yılların hesabını sormaya, çocuklarımızın geleceğini kurtarmaya, ayrımcılığı, ötekileştirilmeyi, düşmanlaştırılmayı bir daha hiç Günyüzü görmeyecek şekilde gömmeye gidiyoruz...

15 Mayıs sabahı güneşli bir bahar gününe uyanacağız ve o bahar bizleri bir daha terk etmeyecek...

Çocuklarımız hayal kurmanın o müthiş keyfini yeniden keşfedecek...

Dostluğun, arkadaşlığın, sevginin erdemi tüm toplumu yeniden sarmalayacak...

Bu seçimden önceki son yazım; devamını daha büyük bir coşku ve sevinçle seçimden sonra yazmak üzere sizleri büyük şair Nazım Hikmet’in ölümsüz dizeleriyle baş başa bırakıyorum...

Hürriyet kavgası


Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zapt ettiler yine.


Beyazıt’ta şehit düşen
silkinip kalktı kabrinden,
ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
yıktı Şahmeran’ın mağarasını.


Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.