Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Yaptıkları bağış, milletin cebinden çıkıyor...

Erdoğan’ın açtığı kampanyaya bağış yapan isimlere baktınız mı?..

Öncelik kamu bankalarında...

Daha sonra bazı kamu şirketleri geliyor...

En sonunda da devlete paralı oto yol, paralı köprü, paralı alt geçit, paralı havaalanı ve paralı hastane yapan müteahhitler geliyor...



En kötüsü...

Bu gruplar, yaptıkları bağışları vergiden düştükleri için aslında onlar yerine de bağışı yine halk yapmış oluyor...



Eyyyy....

Hooopppp...

Müteahhit efendi...

Yaptığın köprü, alt geçit ve otoyollarda, geçende de geçmeyenden de para koparan arkadaş...

Sakın ola yaptıklarına “bağış” falan deme...

Ne bağışı len?..

Seninki olsa olsa egemen bağış olur be...



Çünkü...

Yaptığın bağışları vergiden düşeceksin...

Yani her zaman olduğu gibi sen sadece aracılık edeceksin...

Asıl bağışçı ise “Halk” olacak...

Yani...

Kendi kendine bağış yapacak...

Kes sırıtmayı...

Bırak hava atmayı...



Canlarım benim be...

Halkına destek olduğunu söyleyen iktidar işte bu...

Gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi para basmak yerine...

İşsiz, aşsız, evine kapatılmış halktan, yine halka yardım için para isteyen ve ülkemizi bütün dünyaya rezil eden iktidar...

Daha da fenası...

Milleti perişan eden iktidar...

AKILLARI DA BAŞLARA GETİRİYOR SANKİ...


Ey güzel insanlar!..

Para da tıpkı bir mal ve hizmet gibidir...

Arz – talep yasasına göre belirlenir fiyatı...

Paranın fiyatı ise faizdir...



Sorayım...

Evinizi bir başkasına kira parası almadan bedava verir misiniz?..

Elbette vermezsiniz...

Alacağınız kira ise, “Ben evimde oturmaktan vazgeçiyorum ama vazgeçme maliyetimi senden alırım” demektir...



Yani canlarım...

Bir ürünün fiyatı veya kirası nasıl ki “O ürünü/mülkü kullanmaktan vazgeçme maliyeti” ise...

Paranın faizi de aynen öyledir...

“Şu kadar paraya sahibim ama onu kullanmayıp sana kiralayabilirim... Tabii ki faiz alarak...”...



Paranın fiyatında/faizinde de yine arz- talep yasası işler...

Para nedret halde (Zor bulunur) ise...

Yani para miktarı talep edilenden düşük ise paranın fiyatı yani faizi yükselir...

Para miktarı talep edilenden fazla ise fiyatı yani faizi düşer...



25 yıldır işte bu iktisadi gerçeği anlatamadım...

Son günlerde ise koronavirüse ve evde kapalı kalmış olmama rağmen çok mutluyum...

Çünkü ve nihayet...

Saygın iktisatçılar da beni anladılar...

Artık resesyon dönemlerinde para basılabileceğine ve hele salgın hastalık sürecinde mutlaka basılması gerektiğine ikna oldular...

Koronavirüs çok can alıyor ama akılları da başlara getiriyor...

SIFIRLANMIŞ BİLE OLABİLİR...


Ağustos böceği gibiyiz ve göreceksiniz ki...

Korona salgını geçtikten sonra en büyük yarayı bizim ekonomimiz alacak...

Petrol ve hammadde fiyatları bir anda ve dramatik bir şekilde artacak...

Döviz ihtiyacımız yükselecek...

Ve fakat...

Ve ne yazık ki...

O süreçte...

Merkez Bankası rezervlerimiz sıfıra yakın bir noktada yakalanacağız...



Oysa Erdoğan daha 1.5 yıl önce muhalefete çatarken:

“Biz iktidara geldiğimizde MB döviz rezervi sadece 25 milyar dolardı bugün ise tam 127 milyar dolar” diyordu...

Peki bugün ne kadar?..

Açıklamaya utandıklarına göre sıfırlanmış bile olabilir...

ESPRİ HARİKAYDI


Küçük enişte bir mesaj gönderdi...

İspanya ve İtalya’ya ettiğimiz yardım için şöyle diyor:



“Evde karısının bütün taleplerini ‘para yok’ diye geri çevirip dışarıda metresini hediyelere boğan zampara gibi...”...



NOT: Türkçe’de “zampara” demek “çapkın erkek” demek...

Oysa kelimenin aslı (Bence) “zenpare” olacak...

Açayım...

“Zen” Farsçada kadın demek...

“Pare” ise oğlanın çoğulu...

Yani “zenpare” demek “kadın/sı oğlanlar/efemine” demek...

Hiç de bizim anladığımız manada değil yani...



Dil bilimcilere göre ise “zenperest”...

“Zen” kadın, “perest” Tanrı veya seven...

O durumda
“kadını tanrı gibi gören” demek olabileceği gibi, “kadın seven” diye de çevrilebilir...



Öyle ya da böyle kelimenin aslı “zampara” değil...

Ya zenpare’den geliyor...

Ya zenperest’ten...

Neyse espri harikaydı (Bence)...

ÇOK AĞIR BİR CEZA...


Hamurabi döneminde bira yapımının ve satımının yasaları vardı...

Çok ağır cezalar içerirdi...

Mesela...

Bira üretiminde hile yapan, hiç olmaması gereken bir başka ürünü biraya katan üretici, kendi bira fıçısı içinde boğulmaya mahkûm edilirdi...



Günümüzde böyle bir cezanın bütün hilelerde uygulandığını düşünebiliyor musunuz?..

İlle de siyasetçiler için uygulandığını mesela...



Neyse düşünmeyin...

Nasıl olsa bugün öyle bir ceza yok...

Rahat rahat diledikleri hileyi yapabilirler yani...