Korkusuz
Ümit Zileli

Yalakalık da meslektir vesselam!..

“Çok önceleri ortak sıfatları ‘dalkavuk’ tu...

Avrupa saraylarındaki ‘soytarı’ya üç aşağı, beş yukarı denk gelen tipin adıydı... Öylesine kurumsallaşmıştı ki, bir tarifesi bile vardı:

-Dalkavuk tarifesi!..

Osmanlı zamanında sarayda ve konaklarda dalkavuk kadrosu mutlaka bulunurdu. Bu geleneğin en ünlü, en aranan dalkavuklarının kendilerine yakıştırdıkları isimlere bir bakalım:

-Süğlün Bey, Kız Pehlivan, Malak Ağa, Hacı Fışfış, Çıplak Kadı, Kahkaha Molla, Şapur Çelebi...

Bu dalkavukların tek görevi, yamandıkları sarayda ya da konaklarda devlet büyüklerini ve zengin beyleri, paşaları eğlendirmekti. İşin püf noktası ise şuydu: Kendilerinin değil, onların istediği gibi eğlendirmek ve yapılan şakalara tahammül göstermek!.. Gel zaman, git zaman ortaya bir dalkavuk tarifesi bile çıktı:

-Dalkavuğun burnuna fiske vurmak, fiske başına 20 para... Yüzüne mürekkep ve kömür sürme 37 para... Kafasına yumruk indirme, yumruk başına 40 para... Merdivenden aşağı yuvarlama 180 para... Kuyruğu dışarıda kalmak kaydıyla fındık faresini ağzına kapatma 400 para... Bostan kuyusuna sarkıtılıp su içinde bir süre bırakmak 600 para...

Tabii bu şakalar sonucu maazallah dalkavuk ölürse, cenaze masrafı şakayı yapan tarafından karşılanırdı!.. Tanzimat döneminden sonra giderek zayıflayan bu gelenek, Cumhuriyetle birlikte iyice tarihe karıştı...

-Yerini yalakalık, yanaşmalık müessesesi aldı!..

Övgüde ve yergide ince ayar!..


İsim ve içerik değişmişti ama geçmişi yüzyıllara dayanan dalkavukluk ruhu kolay kolay ölmüyordu tabii!..

Her kesimde, her meslek grubunda, siyasette, iş dünyasında dalkavukluk yeni çehresi ve içeriğiyle sürdü gitti. Tabii yeni adıyla yalakalık ya da yanaşmalık en çok siyaset ve medya dünyasında rağbet gördü; özellikle “medyadaki yağlı kalemlerin” iktidardaki siyaset erbabına düzdüğü övgüler büyük prim yaptı önceleri... Üzerine kitaplar, şiirler, taşlamalar yazıldı. Hatta bir aralar bu tipler için bi sıfat bile üretildi:

-İktidar vakanüvisleri..

Bilmeyenler için; vakanüvis, Osmanlı döneminde tarihi padişaha göre yazan, övgüden tarihe yer bırakmayan yazıcılara takılan sıfattı...

Neyse, bir zaman geldi, bu tür dalkavukluk da gına getirdi. Bunun üzerine yanaşma/yalaka takımı yeni bir yol buldu; yeni durum şu şekilde formüle edildi:

-İktidarı arada bir öv, muhalefete veryansın et!..

Anladınız sanırım; iktidarın sorumlu olduğu olaylarda bile dalkavuk, pardon yalaka bir yolunu bulacak suçu muhalefete bindirecekti!.. Öyle de oldu, bu ‘mesleğe’ gönül vermiş takım, yeni düzeni büyük bir başarıyla rayına oturttu!.. Bombalar mı patlıyor suçlu muhalefetti, ekonomi kötüye mi gidiyor sebebi muhalefetti, yolsuzluk ve soygun sıradan hale mi gelmişti muhalefet yüzündendi, dış politikada rezil mi olmuştuk tabii ki muhalefet sayesindeydi!.. Özellikle ‘fetret devri’ bu tipler için adeta “cennet” kıvamında bitmek tükenmek bilmeyen bir ‘memba’ halinde sürdü gitti!.. İş o hale geldi ki, eskisi gibi bir ‘yalaka tarifesi’ olmasa da, “iktidara övgü, muhalefete yergi” konusunda kendini aşanlar el üstünde tutulup ihsanlara boğuldu...

-Geride kalanlara da yalanmak, bir sonraki fırsatı kollamak düştü!..

“Ben meydanlardayken siz neredeydiniz?!.”


Sizler aslında bu tipleri gayet iyi tanıyor, isim isim biliyor­sunuz... Yok birbirlerinden pek farkları; yazdıkları gazete, konuştukları TV farklı da olsa tıynet açısından adeta birbi­rinin kopyası muhteremler tümü...

Ancak, içlerinden biri, tam da darbecilerin kaybettiği­nin iyice anlaşıldığı sırada, yani o kanlı darbe gecesinden tam 4 gün sonra, öyle bir atak yaptı, öyle bir yazı patlattı ki, bir anda aradan sıyrı­lıp ‘eşitler arasında birin­ci’ konumuna yükseliverdi!..

Bir zamanların ‘Amiral Ge­misi’ sıfatlı gazetesinde kalem sallayan bu muhterem, yazısı­nın başlığında ana muhalefet liderine şu soruyu sordu:

-O gece neden siz de insanları sokağa çağırma­dınız?..

Medya kulislerinde gazetesi­nin genel yayın yönetmenliği için ‘yanıp tutuştuğu’ uzun süredir konuşulan bu muhte­rem hızını alamayıp aynı so­ruyu MHP Genel Başkanı’na da yöneltti, yetmedi ‘Gezi Parkı’nda direnişe geçen CHP’li vekillere de’ bulaştı, yine yetmedi Gezi Direnişi’ne katılan milyonlara seslendi!..

-Neredeydiniz?..

İddiasına göre kendisi, tam da darbe saatlerinde Samsun’da meydandayken (!) işadamlarını Taksim’de gö­remediği için kahrolmuştu.. Muhalefetin Başbakanı arama­sı, ‘demokrasiden yana ol­duklarını’ defalarca açıklama­sı iyi güzeldi de, meydanlarda yalnızca AK Parti’nin çağırdığı insanların olması biraz ayıp olmamış mıydı?!. Bu “vaka­nüvis tarihine” altın harflerle kazınmayı hak eden yazısını şöyle bitirdi:

-Keşke Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli de ‘sokağa çı­kıyorum’ deseydi... Deme­diler. Merakım da şu: Niye demedik diye tartışıyorlar mı? Geziciler de tartışıyor mu? Vesselam.

Arşivleri taradım, ‘keskin dönüş’ içeren tonla yazısına rastladım; ancak ‘vesselam’ kelimesi kullandığı bir tek ma­kalesini göremedim... Yakında genel yayın yönetmeni olarak ‘atanırsa’ hiç şaşırmam...

-Çok da yakışır vesse­lam!..

İsmini soracaksınız biliyorum da, cismini ma­kaleye bir türlü sığdırama­dım...”

Yıllar öncesinden bir yazı... Dalkavukluk ya da yalakalığın modasının hiç geçmeyeceği, üstelik son günlerde bu cep­hede iktidara yaranma yarışı zirve yaptığı için bir kez daha paylaşayım dedim...

-Haa, bu arada o muhte­rem de o makama atandı, bilginize!