Korkusuz

‘Veto’... Yine elimizde patlayan silah oldu!..

‘Veto’... Yine elimizde patlayan silah oldu!..
Papaz Brunson olayı hiç aklımdan çıkmıyor!..

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği başvuruları... Saray önce esaslı bir posta koydu... Ardından tuhaf bir şekilde saray aparatları sıraya girdi, Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı sözcülüğünden tezat düşen açıklamalar geldi. Dünyanın gözü önünde birbirlerini yalanlar duruma düştüler.  Sıradanlaştı; dış politikada rezilliğin bini bir para!..

Putin’e şirin mi gözükmeye çalışıldı?.. NATO’ya şantaj mı yapıldı?.. ABD ve NATO’ya yeni istekler listesi mi gönderildi hem de “duygusal” içerikli?.. Ukrayna savaşı üçüncü ayında... Biden, diğer liderlerle ikili veya gruplar halinde sayısız kez telefon ve görüntülü görüştü. Ama Erdoğan’ı bu görüşmelere ısrarla dahil etmedi. Tayyip Erdoğan, yüz yüze görüşme olmasa da bir telefon beklentisi içinde mi?.. Şark kurnazlığı mı?.. Yoksa, “at pazarlığı” mı?..

Tam bir tiyatro!..

Saray, yine geri vitesine taktı. Son gelişmelere bakarsak (yarın bir değişiklik daha olmazsa), İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini Türkiye veto etmeyecekmiş gibi görünüyor. Şimdi yapılacak olan sanırım, Türk kamuoyuna Türkiye’nin nasıl ikna edildiğini anlatacak bir metin üzerinde uzlaşmak.

Aynı, Papaz Brunson ve birçok benzeri olayda olduğu gibi bu çıkış, neden elimizde patladı?..  Savunma, güvenlik, dış politika analisti, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek’e sordum. Dilek, “Bu tür karar süreçlerinde devletler ‘veto’ gibi ellerindeki kozları kullanırlar. Türkiye de bunu yaptı. Ama, Türkiye Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin Cumhurbaşkanının sözleriyle soğuk mesajla veto iması verse de bu kozun açıktan kamuoyu önünde açığa çıkarılması için konjonktürün uygun olmadığı görülememiş. Rusya’nın saldırganlığı ortadayken NATO üyesi olmak isteyen Ukrayna’ya yönelik Rus işgali yaşanırken diğer Avrupa ülkelerinin NATO üyeliğini engelleyebilirim demek Batı’da Türkiye’yi otomatik olarak (S-400 hatırlatmasıyla) Rus taraftarlığıyla etiketlendi. Nitekim dış kamuoyunda hızlı bir şekilde Türkiye aleyhinde bir algı oluşuyor “dedi.

★★★

Cahit Armağan Dilek, şöyle devam etti;

“ABD Başkanı ve ilgili kurumları, NATO, AB ve tüm NATO üyeleri (Hırvatistan’ın iç siyasi anlaşmazlıkları hariç) defalarca ve sürekli Finlandiya ve İsveç’in üyeliğine çok net desteklerini tekrar ettiler. Türkiye, bu iki ülkenin NATO üyeliği konusunda kaygılarını açıklamasında çok haklı. Ancak, görünen o ki bunun yanlış yöntemle (megafon stratejisi) yapılması ters tepti.

Ortalık biraz hareketlense de NATO, ABD, Finlandiya, İsveç tarafında ‘Türkiye’nin bu çıkışından bir şey çıkmaz’ görüşü hakim olacak ki, herhangi bir panik havası yaşanmadı.

Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine bakışını olumsuzmuş gibi açıktan seslendirmesi diğer ülkelerde iç politikaya yönelik bir çıkış olarak da görüldü. Bu resim, Türkiye’nin Batı’dan dışlanma sürecini hızlandırabilir.

Mart başında herhangi bir şart öne sürmeden ‘NATO’nun genişlemesini destekliyorum’ diyen Türkiye’nin şimdiki tutumu, veto etmese bile, oluşan çelişkiler ve olumsuz Türkiye algısı Türkiye’yi demokrasiler grubundan hızla uzaklaştırabilir.”

★★★

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “NATO müttefiki olacak ülkeler PKK/YPG terör örgütlerine destek vermemeli” diyordu. İsveç Dışişleri Bakanı “Biz aynı AB gibi PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyoruz. Bunda bir tereddüt yok. Ama Türkiye, Suriye kuzeyindeki Kürt örgütlerinin hepsini PKK ile bağlantılı görüyor. Biz öyle düşünmüyoruz. ABD ve diğer Avrupa ülkeleri de Türkiye gibi düşünmüyor” dedi.

Türkiye, İsveç’in bu açıklamasına rağmen üyeliğine onay verirse PYD-YPG’nin statüsüne ne demiş olacak? İsveç’in (ve diğer NATO üyeleri) PYD-YPG görüşleri bu haliyle kalırsa Suriye kuzeyinde gelişmekte olan Türkiye’nin çıkarlarına ve güvenliğine aykırı bir durum uluslararası alanda de facto kabul görmüş olmayacak mı? Bizi de zımni olarak kabule zorlamayacak mı?

Cahit Armağan Dilek’in analizi şöyle;

“Batı için PKK’nın rolü sona erdi. Terör örgütü PKK üzerinden bölge şekillendirildi, ilgili ülkelerde hedeflenen ortamlar oluşturuldu. Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonlarına artık ses çıkaran Batılı ülke yok. Onların şimdiki tek kaygısı, Suriye’nin kuzeyi. Yani, PYD-YPG liderliğinde özerk bir yapı oluşturmak. Dolayısıyla PYD-YPG’nin terör örgütü olup olmadığı belirsizlikle geçiştirecek bir noktada değil. Çavuşoğlu’nun dediği gibi ABD, bu terör örgütünü meşrulaştırma faaliyetini yürütüyor. Hatta Rusya’nın Ukrayna angajesinden de faydalanarak Suriye Kuzey ve Doğu Federasyonunu ilan etmeye hazırlanıyor. Daha da ilerisini söyleyelim. ABD, Suriye’de en 3-4 parçalı Konfederal yönetime geçişi dayatabilir. Irak kuzeyindeki Kürt bölgesel yönetimin başbakanı geçen ay İngiltere’de Chattam House’da yaptığı konuşmada ‘Irak’ta Konfederal Yönetim’ istemişti. Irak’ta 30-40 yılda olanların benzerinin Suriye’de 3-4 yılda yaşandığına bakılırsa, neden olmasın. Sonrasında nerelerin hedef olduğu belli...

Matruşkalarla karşı karşıyayız. Görünüşe aldanmayıp şekli değil işin özünü iyi kavramak gerekiyor. İskandinavya’daki bir olay, Suriye’nin, Irak’ın kuzeyine kadar etki üretebiliyor. Zaten 100 yıl önce de oraların insanları buradaki haritaların çiziminde söz sahibi olmamış mıydı?”

★★★

İki ileri bir geri... Mehteran diplomasi yüzünden yine Batı’nın ekmeğine yağ sürüyorlar... Ahaliye de bunu “dünyaya meydan okuma” diye pazarlıyorlar!.. İçerde algıyı cilalayacağız derken, koltuk ve saltanat garantisi almaya çalışırken Türkiye’yi boğazlatıyorlar!.

★★★

Ulu Tanrı,  tüm şehitlerimizle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kahraman silah arkadaşlarına rahmet etsin. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun.