Korkusuz

Vahdettin sattı mı?

Vahdettin sattı mı?
“Araplar Osmanlıyı arkadan vurdu” propagandasının devamı olarak iki palavracı kesim var:

1- “Filistinliler toprağını satıp kaçtı” diyenler ve

2- “Filistin devleti Ermeni soykırım iddialarının 100. Yıl dönümünde anma pulu çıkardığına göre biz neden Filistinlileri destekleyelim” diyenler.

Arkadan vurma” konusunun nasıl bir palavra olduğunu bir çok kez bu köşede, kitaplarımda ve televizyon programlarında anlatmıştım. Şimdi de tam zamanı olabilir çünkü “Araplar Osmanlıyı arkadan vurdu” diyenler bile “Vahdettin’in Osmanlıyı nasıl İngilizlere sattığını ve Mustafa Kemal’ın satılan bu Osmanlı’nın yerine çağdaş bir Cumhuriyet kurduğunu ve Hilafet’le Saltanat’ı ortadan kaldırdığını” konuşuyor. Umarım saçma bir genelleştirmeyle “Araplar arkadan vurdu” palavrasıyla kendi ırkçı komplekslerini tatmin etmeye çalışanlar Mustafa Kemal için de “Osmanlıyı dağıttı” demezler!

Filistinliler topraklarını satıp kaçtı” diyenlere bakalım.

Bu söylem doğru olsaydı İsrail devleti 1948’de kurulduğunda Yahudilerin tapulu mülkleri Filistin toprağının % 7’si civarında olmazdı. Kaldık ki Yahudiler bu % 7’nin büyük bölümünü İngiliz manda yönetiminden ve öncesinde Osmanlı döneminde ele geçirilmişlerdi.

Gelelim Filistin devletinin 2015 yılında çıkardığı 100. Yıl anma pulu hikayesine.

İsrail sevdalısı bazı tipler her canı sıkıldığında bu konuyu hatırlatarak Filistin ve Arap düşmanlığından medet umuyorlar.

1- Filistin diye bir devlet yoktur ve Filistin toprakları İsrail işgali altındadır.

2- Filistinliler Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili pul basarken Türkiye’nin NATO içinde ve dışında müttefiği olan bir çok ülke bu iddialarla ilgili kendi parlamentolarında karar almışlardı. En son geçen yıl 23 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayan Başkan Biden “Yarın Soykırımı tanıyacağım” dedi ve öyle yaptı. Yani anma pulu bastırmadı. Buna rağmen kimse sesini çıkarmadı ve Erdoğan Biden’dan davet almak ve NATO zirvesinde oturup sohbet etme olanağını yaratmak için Yahudi lobilerinin yardımını istemişti. Aynı Erdoğan öncesinde 20 milyon dolarlık bağış karşılığında Mavi Marmara dosyasını kapatmış, İsrail’in OECD’ye üye ve NATO’ya gözlemci olarak katılımına izin vermiş ve son olarak söylemediğini bırakmadığı İsrail’le barışmak için her yola baş vurmuştu. Erdoğan’ın bu tutum ve davranışları soncu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog 9 Mart’da ve Dışişleri Bakanı Lapid ise 23 Haziran’da Ankara’ya gelmişti. Temmuz’da Başbakan olan Lapid bugün New York’ta Erdoğan’la buluşacak.

Olay bir anma pulu bastırması olayı değil. Olay bazı tip ve kesimlerin saplantı ve kompleksi olayıdır çünkü herkes tarihi kendi kişisel ve grupsal keyfine göre yazıyor ve anlatıyor. Toprağı işgal edilmiş bir halkın mücadelesine destek vermek istemeyenler tarihsel gerçekleri kendi yalanlarıyla değiştiremezler.

Örneğin Deniz Gezmiş başta olmak üzere onlarca onurlu Türk gencinin Filistin halkının yanında İsrail’e karşı savaştığı gerçeğini.

Örneğin 1948’de kurulduktan dokuz ay sonra İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülkenin Türkiye olduğunu.

Örneğin 1958’de İsrail Başbakanı Ben Gurion’un gizlice Ankara’ya gelip Menderes’le görüştüğünü.

Örneğin İsrail ordusunun içinde bir çok milletten insanın bulunduğu Mavi Marmara’da dokuz Türk insanını seçerek ve bilinçli olarak öldürdüğünü.

Örneğin ilk kez Yahudi olmayan birine verilen Siyasi Cesaret Madalyası’nın Amerikan Yahudi Lobileri tarafından Erdoğan’a verildiğini.

Örneğin yandaş medya tarafından “dış mihrakların ve faiz lobilerinin ele başlısı” olarak ilan edilen Yahudi kökenli Soros’un bir kaç kez   Erdoğan’la buluştuğunu.

Örneğin İsrail Parlamentosu’nun Ağustos 2017’de komite oylamasında kabul ettiği Ermeni Soykırım Yasasını Türk kökenli Azerbaycan’la olan stratejik işbirliğini gözeterek Nisan 2018’de konuyu ertelediğini.

Örneğin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin önceki gün Erivan’da Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmesi ve anıtın önünde ağlayarak Azerbaycan ve Türkiye’ye yüklenmesini.

Örneğin Türk kökenli Kazakistan ve Kırgızistan’ın Ermenistan’la ortak savunma anlaşmalarının olduğunu.

Talimatla yazıp çizenler sürekli demagoji yapmak ve yalan söylemek zorundalar çünkü Goebbels öyle buyurmuştu:

“Çok büyük yalanlar söyleyin çünkü kitleler sık tekrarlanan büyük yalanlara küçük olanlardan çok daha kolay inanır”.

Tipik bir AKP taktiği.

Muhalif geçinenler de aynı yolun yolcusu.

Amaçlar farklı olabilir ama araçlar yani yalanlar herkesin ortak paydası.

NOKTA.