Korkusuz
Can Ataklı

Uzaktan eğitimle bile din istismarı yapıyorlar

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Uzaktan eğitimle bile din istismarı yapıyorlar


Koronavirüs nedeniyle okullarda eğitime verilen bir haftalık ara dün sona erdi.

Okullar açılmadı elbette, bunun yerine televizyonlar üzerinden uzaktan eğitim programı başladı.

Başarılı olacak mı?

Diliyorum ama zannetmiyorum.

Çünkü bu iktidara ve zihniyetine güvenmiyorum.

Nitekim daha ilk gün dersiyle birlikte asıl amaç ortaya çıktı bile.

AKP zihniyeti, virüs nedeniyle zorunlu olarak başvurulan uzaktan eğitimi bile din istismarı ve dinci propaganda amacıyla kullanıyor.

İlkokul birinci sınıf derslerinin öğretmeni türbanlı bir kadın.

Neden?

Kimse kalkıp da “hâlâ mı kılık kıyafet tartışması yapıyorsunuz” türü saçma sapan laflarla saldırmasın.

Bunun kılık kıyafetle ilgisi yok.

Bir zihniyetle ilgisi var.

Derslere türbanlı öğretmenle başlamak, iktidar propagandası yapmak, dini siyasete alet etmek ve dinci anlayışı tüm topluma dayatmak içindir.

Milli Eğitim Bakanı’na sormak isterim; “Kendi okulunuzda tek bir türbanlı öğretmen bile yokken, Türkiye’nin her tarafında toplumun tüm kesimlerinin çocuklarına türbanlı öğretmenle ulaşmak ne anlama geliyor?”

Ayrıca iktidarın propagandası sadece türbanlı öğretmenle sınırlı değil.

Liselerin dersi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile başladı dün.

Programa bakıldığında tüm seviyelerde en ağırlıklı dersin Din ve Ahlak olduğu görülüyor.

Ders aralarında ilahiler okunuyor.

Bunun da ötesinde bugünkü iktidarın propaganda amacıyla kullandığı klişeler de çocukların zihnine sokulmaya çalışılıyor.

Menderes’e haksızlık yapıldığını anlatan bir klip oynatıldı dün ilkokul kanalında örneğin.

Ama ne klip.

1960 yılında Ankara’daki iktidar aleyhine gösteriler, sanki yasa dışı bir terör faaliyeti gibi anlatılıyor.

Sonra darbe yapılıyor.

Menderes hapiste. Bir demokrasi kahramanının idam sehpasına gönderildiği anlatılıyor.

Ama asıl dehşet, Menderes’in boynuna idam ipinin geçirilmesi ve ayağının altındaki sandalyenin çekilmesi.

Minicik çocuklara gösterilen şeye bakar mısınız?

Neden?

Sırf iktidarın propagandasını yapmak, beyinleri yıkamak için.

Bu olmaz, yapılamaz.

Ayrıca ders arasına bir şey koymanın da manası yok.

Tam tersine ders aralarında hareketsiz spot olmalı.

Çünkü ara, öğrenci dinlensin diye veriliyor.

Bu sırada ekranda içeriği ne olursa olsun hareketli görüntü olmamalı ki çocuğun dikkati buraya yönelmesin.

Ama belli ki Milli Eğitim Bakanı, bu fırsattan yararlanarak dinci anlayışın zihinlerde yer alması için ders saatlerini AKP propagandası olarak kullandırmaktan çekinmiyor.

Aslına bakarsanız, daha önce açıklanan Fatih Projesi ile her okul ve öğretmen, kendi öğrencileriyle internet üzerinden iletişim kurabiliyor ve dersler buradan verilebiliyor.

Gerçi bunun için öğrenci olan her evde bilgisayar ve internet bağlantısı olması gerekiyor.

Ancak anladığım kadarıyla bakanlık bu sistemi harekete geçiremiyor.

Bunun yerine genel eğitim yolu seçiliyor. Böyle olunca da iktidarın eline eşsiz bir propaganda yapma fırsatı geçiyor.

Sanıyorum kimi özel okullar, internet üzerinden bu programı harekete geçirerek en azından kendi öğrencileri için müfredatı uygulamaya devam edecek.

ÖNERİ

Eğitimi bu yıl donduralım, öğrenciler bir üst sınıfa geçsin


Uzaktan eğitim başladı başlamasına ama daha ilk günden sistemin yürümesinin pek mümkün olmayacağı görülüyor.

Bunun da ötesinde ders programı adı altında dinci propaganda yapılması, sistemi kısa sürede iyice çıkmaza sokacaktır.

Çünkü Türkiye’nin her tarafından tepkiler yükselecek ve büyük sorun haline gelecektir.

Kimse kendini kandırmasın.

Bu iktidar zihniyeti ile uzaktan eğitim yapılması hem çok zordur hem de sorunludur.

Sırf “Eğitime ara vermedik” demek için böyle bir sistemi dayatıp sonra da başarısız olmak yerine, bu yılı tümüyle koparıp atmak en doğrusu olacaktır bana göre.

İlk anda kulağa tatsız gibi gelse de bu yıl ilk, orta lise eğitiminden vazgeçmek ve öğrencileri bir üst sınıfa taşımak dünyanın sonu değildir.

Anlamsız biçimde güya eğitim veriliyormuş gibi yapılması yerine, her okuldaki öğretmenlere eğitim videoları hazırlatmak ve bunları internet üzerinden öğrenciye ulaştırmak çok daha mantıklı olacaktır.

Böylelikle sanki eğitim verilmiş gibi yapılarak çocukların dengesini bozmak yerine, ailelerin de katılacağı bu tür eğitim programlarıyla çocuklar en azından daha az geri kalacaktır.

Virüs sorununun muhtemelen tümüyle atlatılmış olacağı önümüzdeki eylül-ekim dönemiyle eğitim yeniden başlar.

İnanın kayıp çok büyük olmayacaktır.

YENİ ÖĞRENDİM

Ozon da koronavirüse karşı etkiliymiş


Hayatımız korona olunca, ister istemez her türlü çare önerisine de kulak veriyoruz.

Son öğrendiğim ozonun da virüse karşı koruyucu etkisi olduğu.

Fahrettin Erdoğan, mühendis kökenli bir girişimci.

Birkaç yıldır ozon üzerinde çalışıyor.

Kendi dizayn ettiği ve ürettiği makinelerle birçok şirketin havalandırma sistemlerine destek veriyor.

Aynı cihazın bir özelliğini de kullanarak kadınlar için ozonlu kozmetik ürünleri de üretmeye başladı.

İşin özü şu: Bildiğimiz saf zeytinyağı, 24 saat yüksek oksijene maruz tutuluyor. Zeytinyağı katı hale geliyor. Sonra bu krem yapılıyor, cilt güzelliği falan.

Birkaç gün önce konuştuk. Dedi ki “Ozonlu ürünlerimiz koronaya karşı güçlü koruma biliyor musun?” Ben de “İyi valla meğer bu virüse karşı ne çok şey varmış böyle” diye takıldım.

“Öyle deme” dedi ve ekledi; “Sana bilimsel kaynakların linkleri göndereyim. İnanmazsan onlara bak. Ozon geleceğin kurtarıcısı olarak tanımlanıyor.”

Şimdi bu linki size de sunuyorum, merak eden açar bakar.

https://finance.yahoo.com/news/ozones-effectiveness-killing-sars-coronavirus-000000776.html

Ayrıca Fahrettin Erdoğan’ın Instagram hesabını da meraklısı için veriyorum. Orada da burun deliklerine sürülen kremler anlatılıyor.

https://www.instagram.com/ozmetic.official/

BAŞIMDAN GEÇENLER

Olan bana oldu, ilaç gibi kullandığım “tonik” yok oldu


Korona kasıp kavururken çareler de aranıyor elbette.

Şu anda dünyanın gelişmiş ülkelerinde koronaya karşı tedavi ve aşı geliştirmek için sayısız bilim insanı çalışıyor.

Tabii bu arada kulaktan kulağa yayılan bazı “tedavi veya korunma” yöntemleri de var.

Bunlardan birini Zülfü Livaneli yazmış.

P. isimli ilacın koronaya karşı etkili olduğu söyleniyormuş.

Tabii temeli yok değil çünkü bu ilacı kullanarak hastalığı yenenler olduğu kayda geçmiş bazı batı ülkelerinde.

Tabii bu duyulunca pekçok kişi eczanelere hücum etmiş. Piyasada bu ilaçtan numune bile kalmamış.

Ayrıca bakanlık da hemen önlem almış ve ilacın satışını yasaklamış.

Bu normal ve çok doğru bir karar. Çünkü birkaç kişiye iyi gelmesi, herkesin bu ilacı alarak iyileşeceği anlamına gelmez, üstelik başka yan etkiler nedeniyle daha büyük sorunlara bile yol açabilir.

Ancak bu durum beni de sıkıntıya soktu.

Çünkü adı geçen ilacın bulunamaması üzerine sosyal medyada “Bu ilaç sıtmaya karşı bir ilaç, ana maddesi kinin, bu da bildiğimiz tonikte var” bilgisi paylaşıldı.

Piyasada bir ya da iki meşrubat firmasının ürettiği tonikler satılıyor.

Şu anda hiçbir markette tonik bulamıyorsunuz.

Beni ilgilendiren tarafına gelince.

Birkaç aydır, doktor kardeşimin de “bilimsel olmadığını ama işe yaradığını söylediği” önerisiyle bacaklarıma musallat olan krampa karşı günde bir bardak tonik içiyorum su yerine.

Yaradığını da hissediyorum.

Önceki gün evde bittiği için gittiğim markette tonik aradım ve bulamadım.

İşe bakın, benim başka amaçla ilaç niyetine kullandığım tonik, şimdi bir söylenti üzerine kıymete bindi.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Madem biliyorsunuz tehdit etmeye gerek yok bunun gereğini yapın


Kendini devlet gibi gören İçişleri Bakanı yine esmiş gürlemiş.

Neymiş; maske üreten firmalar varmış, bunlar ürettikleri maskeleri tezgah altında saklıyormuş çünkü fahiş fiyatla satacaklarmış.

Bu doğru mudur?

Büyük ihtimalle doğrudur tabii ki.

Azgın kapitalizmin ilk kuralı bu değil mi?

Fırsat bulduğun an hiçbir kural tanıma, ahlak ve vicdan kavramlarını hiç düşünme.

Sonuçta durumdan yararlanmak, hastalığı bile istismar ederek bir anda aşırı kazanç sağlama dürtüsü insanın içinde var maalesef.

Devletler de bunun için varlar ama.

İçişlerine bakan kişi demiş ki; “Bazı maske üreticileri, maskeleri depolarında tutup bakanlığa satmıyorlar. Yarına kadar 12 saat süreleri var yoksa fabrikalarına el koymaktan çekinmeyiz.”

Bakan bu amaçla fabrikalara dün sabah saat 08.00’de baskın yapıldığını ve üreticilerin de uyarıldığını eklemiş sözlerine.

Ne güzel değil mi?

Adamlar stok yapmışlar.

Bakan beyimiz bunun farkında.

Hatta gidip yerinde tespit bile yapmışlar.

O halde niye tehdit ediyorsunuz ki? Baskın yaptığınız an, o maskelerin Sağlık Bakanlığı’na ulaşmasını sağlayın.

Bakın el koymaya da gerek yok. Parasını da ödeyin.

Tehdide ne gerek var?

Var.

Çünkü böyle olunca halkı için her şeyi yapmaya hazır bir bakan portresi çizilmiş olur.

Ne olup bittiğini anlamayan milyonlar “Helal olsun böyle bakana, işte bu be” diye sevinir.

Ne ayıplı bir ülke oluyoruz böyle.