Korkusuz
Ümit Zileli

“Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur!”

‘2012 Mart ayı...

Afganistan’dan 12 evladımızın naaşı, gri metal Amerikan tabutlarının içinde gelince...

Bu hazin olay, AKP dışında neredeyse tüm çevreleri ayağa kaldırınca ve de “Afganistan’da ne işimiz var?” çığlıkları yükselmeye başlayınca zamanın Başbakanı çok kızmış adeta köpürmüş ve şöyle demişti:

-Afganistan’da, Somali’de, Bosna’da, Kosova’da, Lübnan’da Türk askerinin ne işi var diyenler, bunu sorgulayanlar, Sivas’ın ötesine, ufukları İstanbul’un ötesine geçmeyenlerdir. Bu ülkenin tarihini okumuş olan herkes, bizim yurtdışındaki askeri varlığımızdan gurur duymalıdır. Büyük iddialarınız varsa büyük ülke olursunuz... Türkiye bir butik devlet değildir, güçlü bir devlettir...

Başbakan’ın söylediklerini okuyunca aklıma nedense George Soros gelmişti o tarihte... Hani şu ünlü uluslararası para sihirbazı, spekülatör, dünyayı yöneten üç beş kişiden biri olan Rotschild ailesinin adamı olarak da bilinen Soros.. Bu muhterem, yıllar önce Türkiye’ye gelmiş, üst düzey zevatla basına kapalı toplantılar yapmış, giderken de şöyle demişti:

-Türkiye’nin en önemli ihraç malı ordusudur!..

Tayyip Bey’in aynı konuşmada, “ihracatı arttırmak için, dış ticareti büyütmek için gideceğiz” sözlerini görünce niçin Soros’u anımsadığımı anlamıştım haliyle..

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın söylediklerine bir bütün olarak baktığınızda, ülkenin kurucu felsefesine 180 derece ters, hegemonya meraklısı, emperyal duyguları depreşmiş, ancak ham hayaller içinde yüzen bir ruh hali çıkıyordu ortaya ne yazık ki...

Üstelik bunu yalnızca bizler dile getirmiyorduk; İslami hassasiyetleri yüksek, mütedeyyin çevrelerin itibar ettiği isimler daha da ağır eleştiriyordu.

-Hem de ne eleştiriler!

“İşgalcilerin yanında yer almak caiz mi?”


Mesela bu isimlerden biri şöyle yazıyordu:

-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yerinde bir soru sordu: “Bizim Afganistan’da ne işimiz var?” Cevap şu: “NATO İttifakı çerçevesinde Türkiye, Afganistan’da da asker bulunduruyor.” Cevabın destekleyici argümanı emperyal nitelikte: “Küresel oyuncu olmak istiyorsan, dünyanın her yerinde var olmalısın.” Gurur okşayıcı ama kendi başımıza mı küresel oyuncuyuz, yoksa asıl “küresel hegemonik gücün bize çizdiği çerçevede” mi hareket ediyoruz? Mesela NATO ve ABD olmadan Türkiye herhangi bir İslam ülkesine asker gönderebilir mi? Ya da İslam ülkeleriyle bir “İslam barış gücü” oluşturup kriz bölgelerine müdahale etme fikrini ortaya atabilir mi? Elbette hayır.

Bu yenilip yutulması pek zor, Türk askerinin sömürge askerine dönüştürüldüğünü işaret eden yazının sahibi Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’tı!

Bulaç bu yazıyla da yetinmedi, hemen ardından sütununda, “Türkiye’nin, İslam topraklarını işgal edip kaynaklarını talan edenlerin, yurdunu ve dârü’l-İslamı savunanları kitlesel katliamlara, zorunlu göçe tabi tutan işgalcilerin yanında yer alması caiz mi?” sorusunu da yöneltti. Gerçekten İslamcı iddiasındaki bir parti için çok zor bir soruydu!..

Bir başka yazı da yine aynı çevrelerde etkin bir profesör ve parti liderine aitti:

- ABD, Türkiye üzerinden Suriye’de yapmaya çalıştığını aslında Afganistan’da gerçekleştirmiştir... Suriye, Afganistan ve İran, menfaatler dikkate alındığında sorunumuzun olmadığı ülkelerdir. Ancak dış politika anlayışı “Önce ABD” haline gelmiş Türkiye, savaşı dahi göze alarak Birleşik Devletler ile hukukunu korumaya özen göstermektedir.

Bu ağır ve “yapmayın” mesajı veren yazıyı da Yeni Mesaj gazetesinde Bağımsız Türkiye Partisi lideri Prof. Dr. Haydar Baş yazmıştı! Prof. Baş, Türkiye’nin “Kurtuluş Savaşı ile emperyalist Batı’nın karşısında ezilen milletler için model ülke olduğunu” ancak bugün bu vasfını ne yazık ki yitirdiğini de özellikle vurguluyor, aslında net biçimde iktidarı uyarıyordu yazısında...

-Ne yazık ki ne bu yazılar, ne tepkiler hiçbir işe yaramadı!

Zamanında Menderes, sırf NATO’ya üye olabilmek için nasıl Kore’ye hem de Meclis kararı bile olmaksızın asker gönderdiyse, bu iktidar da “NATO çerçevesinde” Afganistan’a asker gönderdi!..

Bu kez iktidar talip oldu!..


Aradan 9 yılı aşkın süre geçti...

Dış politikada, ekonomide birbirinden beter felaketlerle boğuşarak geçen bu dokuz yılın son yıllarını da “Tek adam rejimi” altında yaşadık...

-Satarak, savarak, borçlanarak, hazinede “eksiye düşerek”, yoksullaşarak yaşadık!

Çok uzun bir aradan sonra “Ermeni soykırımı” sözlerini kullanan yeni ABD Başkanı Biden ile ancak aylar sonra NATO toplantısında 45 dakika görüşebilen AKP’li Cumhurbaşkanı çıkıştaki basın toplantısında “Soykırım konuşması konuşuldu mu?” sorusuna şu yanıtı vermişti:

-Elhamdülillah gündeme gelmedi!

O konuşmada, ABD’nin çekilme kararı aldığı ve askerini çekmeye başladığı Afganistan’ın “bekçiliğini” yapmaya talip olduğumuzu ise kısa bir süre sonra öğrenecektik!.. Bu durum Biden’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na daha sıcak, daha bonkör davranmasını sağlayacak mı, Rusya ile ve tabii bizi asla üye yapmayacağını daha çok yakınlarda bir kez daha açık eden AB ile ilişkilerimizi iyi yönde etkileyecek mi bilemem... Ancak şunu söyleyebilirim:

-Soros’un uzun yıllar önce söylediği “ihraç malı” öngörüsü “tıkır tıkır” yürüyor!..