Korkusuz

Tükeniyoruz

Tükeniyoruz
Ben çok ciddiyim.

Yanız dünkü gazetelerde bu başlığı anlamlandıran dört haber vardı.

Birinci haberde; Kuzey Ormanları Savunması’ndan Ömerli Barajı’yla ilgili yapılan açıklama vardı.

Açıklamada “İstanbul’un en büyük su kaynağı Ömerli Barajı iki ay önce su doluydu. Çevresi; 3. Köprü otobanı, taş ocakları ve orman manzaralı villa projelerinin tahribi altında. Ya bu yağmayı durduracağız ya da susuz nefessiz kalacağız. Salgın ortamında susuz kalmamak için; suyu boşa konfora harcamayın. Su kaynaklarımızı yok edecek rant kanalına izin vermeyin.” denildi.

İkinci haberde ise “Ülke genelinde kuraklık haritasına göre sorun Marmara, Batı ve Orta Karadeniz bölgelerinde çok daha büyük olarak göze çarpıyor” deniliyordu.

Üçüncü haberde “Manisa’nın Salihli, Saruhanlı ve Göl Marmara İlçeleri sınırlarında bulunan ve Kuş Cenneti olarak bilinen Marmara Gölü’nde derinlik 40 santimetreye düştüğünden ve kayıkların karaya oturmasıyla balıkçılığın bitme noktasına geldiğinden” söz ediliyor.

Gelelim son habere:

“Türkiye’nin buğday, ayçiçeği, çeltik gibi ürünlerin en önemli merkezlerinden biri olan Trakya, son 91 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Üreticiler, ayçiçeği ve buğday gibi ürünlerde kuraklık nedeniyle verim kaybı yaşarken, DSİ verilerine göre bölgede bulunan 6 baraj ve 31 gölette 2019 yılına yüzde 40 doluluk oranıyla girildiği, bu yıl ise aynı baraj ve göletlerde su seviyesinin yüzde 20’ye kadar düştüğü kaydedildi. Edirne’de Meriç ve Tunca nehirlerinin debileri dip seviyeyi görürken, Meriç’te kum adacıkları oluştu” deniliyor ve “yer altı sularının yüzde 85’i de tükenmiştir ve bu tüketim biçimiyle yer altı su seviyesinden artık istifade edilemeyecek noktaya gelinmiştir”.

Hepimiz her gün buna benzer haber okuyor ya da televizyonlarda görüyoruz.

Bu durumun iki temel nedeni var:

1- Ağırlıklı olarak ikilim sorunlarına bağlı kuraklık.

2- Ve doğayı perişan eden talan politikaları.

AKP’nin iktidarda olduğu 18 yılda dağlar, vadiler, yer altı ve yer üstü su kaynakları, ormanlar, tarım arazileri ve insan yaşamını yakından ilgilendiren her yer talan edilerek perişan edildi ve ediliyor.

AKP iktidarıyla birlikte Türkiye her alanda kendine yetecek kadar tarım ürünlerini üretebilen ülke konumundan arpa ve dondurulmuş et ithal eder bir ülke konumuna gelmiştir.

Benzeri olmayan bir örnekle Türkiye kendi doğal tohumlarını yasaklayarak İsrail’den GDO’lu tohum ithal eden ülke haline gelmiştir.

Sağlık sorunlarının son dönemde bu denli çoğalması büyük ölçüde bu ve benzeri talan hikayelerine bağlıdır.

Siyasal ortamın baskılarıyla nefes alamaz hale getirilen toplum şimdi de havasıyla, doğasıyla, gıdasıyla, suyuyla, güneşiyle ve bildik tüm yüce değerleriyle tüketilmek isteniyor.

Yalnız ve yalnız günlük sıkıntılarıyla uğraşmak zorunda bırakılan insanları gütmek çok daha kolaydır.

Rezil yandaş medyanın becerisiyle.

Üstüne üstlük başımızda korona gibi ciddi bir bela varken.

Kimse oturup araştırmıyor ama korona ile birlikte toplum ve insanlar artık çok farklı bir konumda.

Sosyal, psikolojik ve insani olarak.

Hemen hemen her evde ve her insani ilişkilerde sıkıntılar yaşanmaktadır.

Bu işin şakası yok.

Korona ve koronaya bağlı devlet politikalarının yarattığı ekonomik ve mali sıkıntılar herkesi çok feci bir şekilde etkilemektedir.

Ama iktidarın derdi başka!

Ona göre “toplumun yarısı vatan haini, terörist, ajan ve daha neler neler”!

İçeride ve dışarıda bildik gerginlik, provakasyon, macera ve kavgalarla iktidar her şeyi unutturmak istiyor.

Özellikle ülkeyi ve insanı hedef alan her türlü talan hikayelerini.

Son iki örnek; İstanbul ve Ankara’daki katrilyonluk yolsuzluklar.

Meclis toplantılarından kaçmakla bu yolsuzluklar örtbas edilemez.

Rüşvet aldığı AKP iktidarı tarafından bile kanıtlanmış bazılarını büyükelçi yapmak, terfi ettirmek ya da adam yerine koymakla bu ülke hiçbir yere varamaz.

Ben bu filmleri Ortadoğu ülkelerinde çok gördüm.

Ne olur vazgeçin artık bu gidişattan.

Her şey ortada ve her şey çok kötü.

Her şeyimizi tükettiniz.

Ruhumuz yoruldu yüreğimiz yanıp kömür oldu.