Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

TÜİK isabet ettirir

Fıkra bu ya...

Erdoğan, oğlu Bilal’in yönettiği Okçular Vakfı’na ziyarette bulunur...

Bilal, babasının ne kadar başarılı bir okçu olduğunu kanıtlamak için:

“Babacım” der “Lütfen ok ve yayı alınız ve hedefe doğru atınız ki sizin her konuda ne kadar isabetli olduğunuzu muhalifleriniz de görsünler...”.

Erdoğan bir yay ve bir ok alır...

Oku, yay yatağına yerleştirir...

Gerer ve bırakır:

Ok isabet etmez...

Hatta...

Çok alâkasız bir yere gider...

Bilal, izleyenlere döner:

“O kadın işte böyle ok atar” der...

Ve babasından devam etmesini rica eder...

Erdoğan, bir ok daha alır...

Yay yatağına yerleştirir...

Gerer ve bırakır...

Yine isabet ettiremez...

Bilâl bu sefer hafif mahcup bir ses tonuyla izleyenlere açıklar:

“Bay Kemal de işte böyle atar...”.

Bakışlarını yardımcılarının üzerinde gezdir...

Birkaçına kaş göz işareti yapar...

Ve babasına döner:

“Babacım lütfen son bir kez daha...”.

Erdoğan oku alır...

Yay yatağına yerleştirir...

Gerer ve bırakır...

Aynı anda...

Hedef tahtası kısa bir süre için:

Gözden kaybolur...

Yeniden yerine konduğunda...

Tahtanın “tam isabet” noktasında...

Öylece duran:

Bir ok vardır...

Bilal izleyenlere döner...

“Babacım da işte böyle atar...”.

 



SÖZCÜ’de okudum haberi...

Vatandaş, Erdoğan’ın “enflasyon” açıklamalarına tepki gösteriyormuş...

Sebebi tabii ki:

Bugüne kadar sadece enflasyon oranları değil...

Döviz kurları ve diğer pek çok konuda da:

Sürekli yanılmasıymış...





Yani canlarım...

Erdoğan...

Bugüne kadar...

Hiçbir tahmininde:

İsabet ettirememiş...



Sorun yok...

TÜİK...

2023 yılı ocak ayında...

Enflasyon oranını...

Erdoğan’ın isabet ettiği rakama göre açıklar...

Olur biter...

I don’t eat this...


2007 yılında yayımlanan 607 sayfalık “Derin Kıyamet” isimli romanımın kapak sayfasına:

“Bilgi, bilmemiz istenen şeydir” yazdım...





O hüküm cümlesini neden kapak sayfasına koydum?..

Çünkü...

Romanım:

Seçmenlerin doğru bilgilerle değil...

Üretilmiş bilgilerle yönlendirildiğini anlatıyordu...



Kendimi övmeyeyim ama...

O günler henüz...

Ve tam da:

Bilgi ya da haber üretildiği bir dönem değildi...

Ama...



Erdoğan’ın “üretilmiş haber” merakı...

Ve hatta...

“Üretilmiş haber” sevdası çok üst düzeydeydi...



Zamanında yapılacak seçimlere 9 ay kaldı...

Ve canlarım...

İktidar medyası olguların değil...

Algıların peşinde...



Ve ne yazık ki...

Seçimlere kadar...

Dünya basın tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar çok...

Masa başı haberciliği yapılacak...



Ve iktidar (Olur a) yine kazanırsa...

Hiç utanmadan...

Hiç arlanmadan:

“Alın terimizle kazandık” diyecek ha?..



I don’t eat this...

Because...

I’m ziro number child of İstanbul...



NOT:

Boşuna aramayın lütfen...

İngilizcede böyle bir terim yok...

Ben uydurdum...

Düşünün...


Che Guevara şöyle demişti:

“Aç insanların karnını doyurduğum zaman ‘kahraman’; ‘bu insanlar neden aç?’ diye sorduğumdaysa; ‘komünist’ diyorlar...”.

[caption id="attachment_378041" align="alignnone" width="600"] Che Guevara[/caption]



Şimdi sorum şu:

Che Guevara günümüz Türkiye’sinde yaşıyor olsaydı...

94 yaşın verdiği olgunlukla:

“Din afyonuyla uyutulmuş, ırk gazıyla uçurulmuş hem cahil ama hem de fakir olanların canları cehenneme” der miydi?..



Hemen:

“Demezdi” demeyin...

Bence:

Düşünün...

Boş verin


Ümit Özdağ demiş ki:

“Kılıçdaroğlu seçimi kazanırsa iç savaş başlar...”.



Başından beri:

“Bu arkadaş kafayı yemiş” diyorum...

Ama...

Özdağcı kardeşlerim...

Bana inanmıyor...



Neyse...

Boş verin...

Alkışlıyorum


Edirne cezaevinde yatmakta olan HDP eski eş başkanlarından Selahattin Demirtaş:

“Diploma konusu basit bir magazin konusu değil. Çok ciddi bir şey” dedikten sonra devam ediyor:

“Sayın Erdoğan’a soruyorum: neredeyse bütün ortaokul ve lise arkadaşlarını devlette bir yerlere getirdin. Üniversite arkadaşlarına ayıp olmuyor mu?..”

[caption id="attachment_378043" align="alignnone" width="600"] Selahattin Demirtaş[/caption]



Demirtaş’a öfke duyanlardan olabilirsiniz...

Benim de geçmişte kızdığım söylemleri oldu...

Ama...

Zekâsını her zaman alkışladım...

Şimdi de alkışlıyorum...

Zira...

Satır araları harika...

Ah o satır araları


İvan Gonçarov, “Oblomov” isimli o harika romanında...

Zekâ ile kurnazlık arasındaki farkı anlatmak için:

“Bozuk para” alegorisini kullanır...

Aklımda kaldığı kadarıyla şöyle der:

“Kurnazlıkla, bir kabahatinizi ya da bir suçunuzu gizleyebilirsiniz ama bunu sonsuza kadar başaramazsınız... Kurnazlıkla başkası için kurduğunuz tuzağa sonunda kendiniz düşersiniz yani kurnazlık bozuk para gibidir... Bir kişiye bir gün ancak yeter ve çok az şey satın alır...”.



Tam da böyle olmayabilir...

Ama...

Mealen anlamı budur...



Kurnaz insan:

“Zaaart” diye konuşur...

Ve aklı sıra:

“Çok şey söylemiş” olur...



Zeki insan ise...

Eğer gerekiyorsa...

Anlatmak istediği şeyleri:

Satır aralarına gizler...