Korkusuz
Can Ataklı

Toplumsal tepki balonu patladı

ANALİZ

Toplumsal tepki balonu patladı


İktidar, elindeki tüm güçleri kullanarak kendinden olmayanları sindirmeye, korkutmaya etkisiz hale getirmeye çalışıyor.

Medya üzerinde kullandığı iki önemli kurum var.

Biri; Radyo Televizyon Üst Kurulu.

RTÜK, muhalefet yapabilen televizyonları hizaya sokmak için tam bir sopa gibi kullanılıyor.

Diğeri; Basın İlan Kurumu.

Bu da gazeteler üzerinde bir kılıç gibi duruyor. İktidar, beğenmediği yazı ve haberler çıkan gazetelere Basın İlan Kurumu’ndan ilan verdirtmiyor.

Her iki kurumun da ihbar hatları var.

Muhalif kanallara yönelik bazı cezalar verilirken RTÜK yetkilileri, “Bu konuda vatandaştan çok sayıda şikayet aldık, bu durumda ortaya çıkan toplumsal tepkiyi göz ardı edemeyiz” bahanesi arkasına sığınıyorlar.

Oysa bizler çok iyi biliyoruz.

RTÜK’e yapılan şikayetlerin çoğu organize.

İktidarın paralı trolleri bir talimatla harekete geçiyor ve Alo RTÜK hattına şikayet yağdırmaya başlıyorlar.

Ancak bu balon patladı artık.

Çünkü RTÜK’ün, gerçek olmayan şikayetler üzerine “toplumsal tepki var” bahanesiyle harekete geçerken, gerçek şikayetlerin üzerinde hiç durmadığı, görmezden geldiği ortaya çıktı.

Tahmin edeceğiniz gibi, gerçek şikayetlerin hepsi iktidar yanlısı televizyonlara yönelik.

RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın hazırladığı bir rapor var.

Taşçı’nın saptamalarına göre, 2020 yılının 6 aylık döneminde RTÜK’e en çok şikayet edilen kanal, atv olmuş.

Şaşırmayın, 89 bin 987 şikayet yapılmış atv hakkında.

Ama ne ilginçtir ki, bu şikayetlerden bir tanesi hakkında bile işlem yapılmamış RTÜK yönetimi tarafından.

İlhan Taşçı, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in atv’ye dokunulmazlık zırhı giydirdiğini belirterek, “Görüyoruz ki RTÜK Başkanı, yayıncılara AKP’yi, Erdoğan’ı eleştirenler ve eleştirmeyenler olarak bakıyor. Hatta atv ve diğer yayıncılar diye ayırıyor” diyor.

“İktidar yanlısı kanallar, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in koruması altında” diye konuşan İlhan Taşçı, şöyle devam etmiş; “Bir kanal 6 ayda en çok şikayet edilenler sıralamasında birinci oluyor ve hakkında tek bir rapor dahi düzenlenmiyor. O yayıncının durumu üst kurulda dahi görüşülmüyorsa bunun adı denetim değil, yandaşını koruyup kollamak, denetlememek demektir.  Ebubekir Şahin’e, yasada belirtilen görev ve sorumlulukları yerine getirmemesinin kendisi açısından hukuki sonuçlar doğuracağını hatırlatmak isterim.”

Sarayın gözüne girmeyi başardığı için, sadece RTÜK değil, başta Vakıfbank Yönetim Kurulu olmak üzere, başka yerlerden de maaş alan ve artık sanıyorum kendisini “yenilmez” olarak gören RTÜK Başkanı’nın, bu uyarıyı duyacağını ve buna göre davranacağını pek sanmıyorum.

Ebubekir Şahin ve benzer davranışlar içinde olan birtakım başka kamu yöneticileri, kendilerini asla değişmez ve dokunulmaz olarak görüyorlar bence.

Bir gün iktidarın değişmesi halinde ne yapacaklarını ise çok merak ediyorum doğrusu.

Bİ SORALIM BAKALIM

Fatih tablosunun satışa çıktığından Kültür Bakanlığı’nın haberi yok muydu?


Son zamanların en flaş haberlerinden biri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İtalyan ressam Bellini’nin 1480 yılında yaptığı belirtilen Fatih Sultan Mehmet tablosunu Londra’daki bir müzayedede satın alıp Türkiye’ye getirmesi oldu.

Dünyanın en büyük müzayede kuruluşlarından Christie’s salonunda yapılan satışa katılan İBB yetkilileri, 770 bin sterlin vererek tablonun sahibi oldu.

Müzayede şirketinin yüzde 20 komisyonu, vergiler, taşıma ve sigortalarla birlikte resmin maliyeti 935 bin sterline ulaşmış. Bu da yaklaşık 8 milyon lira ediyor.



Bu elbette Türkiye’nin sanat hazinesine önemli bir tarihi eseri kavuşturması açısından  çok önemli.

Ancak insanın aklına ister istemez “Peki Kültür Bakanlığı’nın bu satıştan haberi yok muydu?” sorusu geliyor.

Çünkü müzayede gizlice yapılmıyor, dünyanın en ünlü müzayede şirketi yapıyor bu satışı.

İstanbul Belediyesi bunu biliyor ve ihaleye katılıyor ama Kültür Bakanlığı’ndan hiç ses çıkmıyor.

Tabii ki Kültür Bakanlığı, yurt dışında satılan ve Türkiye için önemi olan her sanat eserinin peşine düşmeyebilir.  Buna karşı, “ecdat edebiyatından” asla vazgeçmeyen ve Osmanlı deyince aklına ilk Fatih Sultan Mehmet gelen bu iktidarın böyle bir müzayedede olmaması bana tuhaf geldi.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Covid 19.5 Ahmet Hakan, Fatih’in tablosundan bile bölücülük çıkarmış maşallah


Hürriyet’in, kibirden bastığı yeri göremeyen yazarı, beni “Covid 20” olarak nitelendirdiği için, saygımdan kendimi daha kötü yere koyarak kendisini Covid 19.5 olarak isimlendirdim, başka niyetim yok.

Her fırsatta iktidara bağlılığını bildirmek için binbir takla atan bu yazar, Fatih tablosu üzerinden de kendince bir “kutuplaşma” hikayesi çıkarmış.

Önce sanki iktidar partisine çakar gibi yapıyor diyor ki, “AK Partili belediye, Fatih Sultan Mehmet’in tablosunu alsaydı... - Ne gerek vardı? - İsraf bu israf! - Milletin parası! Falan diye bik bikleyecek ne kadar tip varsa..., “Yaşa! Varol! Şahane! Mükemmel!” diye alkışlıyor.”

Sonra sıra geliyor muhalefete. Bu kez diyor ki, “Buna karşılık... AK Partili belediye, Fatih Sultan Mehmet tablosunu alsaydı... - İşte budur! - Ceddine rahmet! - Muazzam hareket! diye alkışlayacak olanların birçoğu ise... Sessizce geçiştiriyorlar, altını çizmiyorlar, heyecan dalgası oluşturmuyorlar.”

Ve altın vuruş yapar gibi tabloyu çizen Bellini ile finalini yazıyor; “Fatih’in resmini çizen ressam Gentile Bellini, partizanlığın tablosunu çizseydi... İşte tam da bunu çizerdi.”

Ne güzel değil mi, herkesin tepesindeki yazarımız “bir ona bir buna” oyunu ile bölücülük misyonunu yine getirmiş yerine.

Oysa kimsenin Covid 19.5 Ahmet’in yazdığı gibi; bölündüğü, kutuplaştığı, birbirine girdiği falan yok.

Sadece, birkaç kendini görevli sananın söylediği saçma sapan birkaç cümle var ortada, hepsi bu.

ÖNERİ

Belediye, Fatih tablosunu yeniden müzayedeye koysun


İstanbul Belediyesi’nin 540 yıl önce yapılmış bir Fatih Sultan Mehmet tablosunu Londra’da satın alması, iktidar kanadında hafif bir soğuk duş etkisi yarattı.

Açıkça karşı çıkamıyorlar elbette, hatta zevahiri kurtarmak için “Kutluyoruz” falan diyorlar ama içten içe öfkelendikleri de belli.

Nitekim yüzünü kızartan bazı AKP’liler, “Bu tabloyu almak belediyenin işi mi?” diye sordular örneğin.

Bazıları “Bu tablo sahte olabilir” diyerek yapılanı kirletmeye kalktı.

Tabii benim de aklıma “Belediye, 8 milyon lirayı aslında Kültür Bakanlığı’nın yapması gereken bir hizmete yatırmalı mıydı?” sorusu var.

Ama önemli olan başkalarının eline bırakmadan, bu tabloyu alıp getirmektir. Kültür Bakanlığı’nın uyuması eleştirilebilir ama belediye bu konuda suçlanamaz.

Ancak bir önerim var.

İBB çok iyi bir iş çıkararak tabloyu Türkiye’ye getirdi.

Şimdi bu tabloyu yeniden açık artırma ile satışa çıkarabilir.

Satış şartlı yapılabilir.

Kim satın alırsa alsın, bunu özel koleksiyonuna değil, kurulacak bir müzede kendi adına tahsis edilecek özel bir alanda sergilenmek üzere verebilir örneğin.

Tahminim, tablonun alış fiyatının üzerinde satılabileceği yönünde.

Ancak İBB’nin satın aldığı fiyattan satılmasında bile sakınca yok bence.

Böylelikle “Halkın parası tabloya gitti” eleştirileri de havada kalır.

NOT: Bu yazıma esin kaynağı olan okurlarımdan Tuncay Akoğlun’a çok teşekkür ederim...

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

15 Temmuz yardımları ile korona kampanyasından hâlâ haber yok


Bazı soruları ısrarla sormak gerek.

Çünkü bunlar arada kaynayıp gidiyor, tekrar aklınıza geldiğinde de belki iş işten geçmiş oluyor.

Bunlardan biri korona nedeniyle başlatılan “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyası.

Bütün kamu kurumlarına “bağış yapılacak” talimatı verilmişti.

Kamu bankaları, bazı kamu kuruluşları, milyonlarca lirayı bulan paralar yatırmıştı kampanyaya.

Vatandaşa ise IBAN numaraları verilmiş ve “haydi pamuk eller cebe” çağrısı yapılmıştı.

IBAN numaralarına fazla para yatırılmayınca, “Bilmem kaç numaraya SMS at, 10 lira bağış yap” kampanyası düzenlendi bu kez.

Öncelikle devlet memurları adeta zorunlu tutuldu bu kampanya için.

Bazı kurumların müdürleri, memurlarına; “Ekran görüntüsünü gösterin” talimatı bile verdi.

Sonuçta burada 2 milyar liraya yakın para toplandığı belirtiliyor.

Bir diğer yardım kampanyası da 15 Temmuz akşamı yaralananlar için toplanan paralar.

Orada da 330 milyon lira toplanmıştı en son.

15 Temmuz yaralıları, önceki hafta yoğun gösteriler yaptılar, hak ettikleri paraları istediler. İktidar vermedi, bir de üstüne gösteri yapmaya kalkanları tartakladı.

Şimdi onlar da sustu.

Sonuç; kamuoyunun önünde yapılan iki kampanyanın da akıbeti meçhul.

O halde bir daha soralım;

Biz Bize Yeteriz kampanyasında toplanan paralar ne zaman ve hangi amaçla kullanılmaya başlanacak?

15 Temmuz’da yaralananlar için toplanan 330 milyon liralık yardım, hak sahiplerine ne zaman dağıtılacak?

Sorun hallolmadıkça ara ara yine sorarız tabii.