Korkusuz
Can Ataklı

Televizyon dengeleri altüst oluyor

BUNU YAZMAK GEREK

Televizyon dengeleri altüst oluyor


Haber kanallarının işi çok zor bugünlerde.

Çünkü ülkenin ana konusu koronavirüsü ve etkileri.

Her gün yeni teşhis konanların sayısı ile ölenlerin sayısı açıklanıyor yetkililer tarafından.

Haber kanalları da gece gündüz korona yayını yapıyor.

İlk başlarda yandaş kanalların bildik yüzleri ekranlardaydı yine.

Her konuyu bildikleri gibi virüs konusunu çok iyi bildiklerini göstermek için birbirlerini yediler yine.

Ancak zaman geçtikçe haber kanalları tıpkı 1999 depreminde deprem uzmanlarını, jeologları, maden mühendislerini keşfettiği gibi bu kez de tıp uzmanlarını keşfetti.

Önceleri genel anlamda tanınmış doktorlar çıkıyordu ekrana.

Gün geçtikçe virüs konusunda uzmanlar bulunmaya başlandı.

Şimdi içerden dışarıdan sayısız virüs uzmanı doktor, bakteriyolog, mikrobiyoloji uzmanı tanıyoruz.

Şimdi geleyim asıl konuma.

Bütün bunları bir kenara koyalım.

Diyoruz ki “Şu an dünyamız korona oldu, korona ile yatıp kalkıyoruz.”

Peki, halkın çoğunluğu da aynı kanıda mı?

Elbette şu sıralar toplumun her kesiminden insanlar korona ile ilgileniyor.

Merakla bu korkunç günlerin ne zaman geçeceğini öğrenmek için çabalıyorlar ama galiba o kadar.

Çünkü televizyonların izlenme oranlarına ve gördükleri ilgiye bakınca, toplumun önemli bir bölümünün yine eğlence, yarışma, dizi peşinde olduğu görülüyor.

Gerçi bu çok da anormal değil elbette.

İnsanlar evlerinde hapis. Gün boyu vakit geçirmek için yapılacakların sayısı da sınırlı aslında.

Bu durumda elbette sabahtan akşama, akşamdan sabaha haber kanallarında korona takip etmeyecektir insanlar.

Diziler, eğlenceler, filmler de ilgi görecektir.

Şimdi sizlere çarşamba gününün reytinglerinden bir örnekleme sunmak istiyorum.



TÜM İZLEYİCİDE İLK 10 PROGRAM

1- Kuruluş Osman (ATV)

2- Fatih Portakal ile Ana Haber (FoxTV)

3- Öğretmen (FoxTV)

4- Kuruluş Osman-Özet (ATV)

5- Doğduğun Ev Kaderindir (TV8)

6- Müge Anlı ile Tatlı Sert (ATV)

7- Benim Adım Melek (TRT1)

8- Esra Erol’da (ATV)

9- ATV Ana haber

10- SHOW Ana Haber

AB GRUBUNDA İLK 10 PROGRAM

1- Öğretmen (FoxTV)

2- Kuruluş Osman (ATV)

3- Fatih Portakal ile Ana Haber (FoxTV)

4- Doğduğun Ev Kaderindir (TV8)

5- Kuruluş Osman (ATV)

6- Öğretmen-Tekrar (FoxTV)

7- Benim Adım Melek (TRT1)

8- Hava Durumu (ATV)

9- Müge Anlı ile Tatlı Sert (ATV)

10- Seksenler (TRT1)

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, genel izleyicide Fatih Portakal önde ayrıca Show ve ATV ana haberleri de ilk 10 sıralamasında var.

AB grubunda ise ilk 10 içinde sadece Fatih Portakal var gerisi diziler ve reality şovlar.

Demek ki daha nitelikli kesimler yandaş kanalların ana haberlerine itibar etmiyor.

Diğer tabloda ise sizlere çok farklı bir sıralama sunuyorum.

Somera tarafından her hafta düzenlenen bu sıralama reytingleri göstermiyor.

Ama çok daha kapsamlı bir sonuç veriyor.

Çünkü buradaki sıralama, reytinglerin yanısıra Twitter, YouTube, Instagram, Facebook gibi medya alanlarındaki izlenmeleri kapsıyor.

Bu sıralamada haber kanallarını içinde en önde olan Tele1.

Sabahları benim de program yaptığım Tele1 son 6 ay içinde muazzam bir sıçrama yaptı.

Klasik reyting izlemelerini altüst ediyor.

İnsanlar Tele1’i sadece televizyon üzerinden değil cep telefonundan, internet sitesinden, YouTube’dan da diğer haber kanallarına oranla çok daha yoğun biçimde izliyor.

Kısacası televizyon alanında dengeler de, alışkanlıklar da hızla değişiyor.

Bİ SORALIM BAKALIM

Hani korona vakalarını, hani şehirleri açıklamak sakıncalıydı?


Korona ile ilgili ilk “Bizim de bir koronalı hastamız var” açıklaması 10 Mart’ta yapıldı.

Ertesi gün de ilk ölüm haberi duyuruldu.

O günden itibaren sayısı geometrik olarak arttı.

Çünkü nihayet test yapılmaya başlanmıştı ve test yapıldıkça hasta sayısının da çok fazla olduğu görülmeye başlandı.

Bu süreçte kamuoyu “Hastalık nerelerde var, ölümler hangi kentlerde gerçekleşti?” sorularını sordu ısrarla ama iktidar bunu açıklamaktan kaçındı.

Yandaş tetikçi takımı ise koronanın yaygınlığı ile ilgili merakını bir kenara bırakıp bunu sorgulayanların üzerine saldırdı.

Öyle ki kimi tıp otoritelerinin salgınla ilgili açıklamalarını bile suç sayıp soruşturmalar açmaya kalktılar.

Yandaş tetikçi yazarlar sorgulayanları “Nerede korona olduğu açıklansın da panik mi çıksın?” gibi saçma sapan bir gerekçeyle suçladılar.

Sonra her zaman olduğu gibi hiçbir ilkesi olmayan iktidar bir anda şehir şehir nerede kaç vaka olduğunu, nerede kaç kişinin öldüğünü açıklayıverdi.

Neden?

Ne oldu da “Panik yaratsın mı istiyorsunuz” denilen konuda bu kadar ayrıntılı açıklama yapıldı acaba?

Ne olduğunu söyleyeyim.

Çapsız ve niteliksiz kadrolar bu işi de yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Sonunda Dünya Sağlık Örgütü bu konuda istatistikleri de isteyince “Bizden önce yabancı medya açıklar” korkusuyla genel durumu ilan etmek zorunda kaldılar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

İyi de hocam bu imkanları bu hükümet sunmadı ki


Korona nedeniyle iktidar çırpınıyor.

Başarısızlığını örtmek için elinden geleni yaparken, yandaşları da ekranlarda aslanlar gibi savaşıyor.

Klasik AKP yandaşlarına Amerika’dan bir bilim insanı da katılınca insanın canı sıkılıyor ister istemez.

Böyle bir örneği Habertürk’te izledik.

Programa Amerika’dan katılan Türk Profesör Mehmet Çilingiroğlu sözünün sıkça kesildiğini ileri sürerek yayını terk etti, programın sunucusu Didem Yılmaz Arslan da profesörün bu davranışına tepki gösterdi.

Bunun üzerine troller sosyal medya üzerinden bu kez Didem Yılmaz Arslan aleyhine yayına başladılar.

Efendim neymiş; bu profesör Türkiye’yi övmüş, hükümete destek vermiş, Habertürk sunucusu ve stüdyodakiler de buna tahammül edememişler.

Çilingiroğlu diyor ki “Sizler çok şanslısınız. İşsiz bile kalsanız 50 TL SGK ödemesi ile ilaç alıp, tedavi olabiliyorsunuz. Allah devletimizden razı olsun. Hükümetimizden razı olsun.”

Bu görüşünü kanıtlamak için de Amerika’yı örnek gösteriyor  “33 milyon kişi ABD’de işsiz kaldı. Bu insanların psikolojik süreçleri var, ilaçlarını nasıl alacakları var. ABD’de ilaç almak, tedavi olmak ne kadar pahalı biliyor musunuz? Göğüs ağrısı için hastaneye gidiyorsunuz, 20 bin dolar istiyorlar. Adam şu anda evinin kirasını ödeyemiyor. Nasıl tedavi olacak?” diyor.

AKP’li troller Çilingiroğlu’nun hükümeti övmesine çok sevinmişler elbette.

Ancak bu hocanın yanıldığı bir nokta var. Öyle bir konuşuyor ki sanki daha önce Türkiye’de osyal güvenlik hiç yoktu, insanlar ilaç alamıyor, hastanelere gidemiyordu da bu iktidar geldi hepsini yaptı.

Bu iktidarın ve yandaşlarının fıtratında nalıncı keseri gibi her şeyi kendilerine mal etme hevesi var.

Amerikalı profesör de kendini bu akıma kaptırmış, Amerika’nın çarpık kapitalist sistemini örnek gösterip Türkiye’nin 60 yıldır uyguladığı sosyal güvenlik sistemini AKP’ye mal ediyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Çiftçiyi “65 yaş üstü” diye tarlaya göndermemek olmaz


Türkiye’nin bir çok yerinden şikayetler alıyorum.

Kimlerden?

Çiftçilerden.

Diyorlar ki “Şu zor günlerde tarlamızı ekmek, ürünlerimiz toplamak için üstün bir çaba gösteriyoruz, ama jandarma 65 yaş üstü olanlarımızı engelliyor.”

Haklılar mı?

Eğer kurallara uyuyorlarsa haklılar.

65 yaş üstündekilere sokağa çıkma yasağı var ya, kırsal alanlarda jandarma tarlasında çalışanları da kontrol ediyormuş.

Yaşı 65’in üstünde olanlar varsa bunları zorla evlerine gönderiyormuş.

65 yaş yasağı daha çok şehirler için konmuş bir yasak.

Virüs taşıması ya da hızla kapması muhtemel insanların diğer insanlarla yakın temasta bulunmalarını önlemek için alınmış bir önlem.

Ama adamın tarlası var, tarlada çalışıyor, tarlada çalışan başkası varsa bile ona 8-10 metre uzakta, bunun ne zararı olabilir ki?

Tabii tarlada çalışmak zorunda kalan 65 yaş üstü çiftçiye şu söylenmeli: “Evden tarlaya, tarladan eve gidin, dışarı çıktığınız için dolaşmaya, arkadaşlarınızla yarenlik etmeye, ziyarete gitmeyin.”

Bazen vur deyince öldürüyoruz galiba.

ÇOK GÜLDÜM

7 aylık maaş konusu sarayın başını ağrıtacak


Dünyanın gelişmiş, medeni, demokratik hiçbir ülkesinde görülmemiş biçimde halkın hizmetinde olması gereken devlet, Türkiye’de halktan para istiyor.

Kamuoyu aslında şaşkın.

Ama öyle bir baskı var ki, millet de ne yapacağını şaşırdı.

Hakimler, savcılar, ormancılar, öğretmenler, vakıflar, şirketler, iş insanları “bağış kampanyasına zorunlu katılmak” durumundalar.

Normal vatandaş da “fişlenme” korkusu içinde.

Cep telefonu üzerinden “5 lira 10 lira vereyim, ekran görüntüsünü de saklayayım, ne olur ne olmaz” diyor.

Erdoğan “7 maaşımı bağışlayarak kampanyayı açıyorum” dedi, partililerin tuzu kuru olanları da maaş bağışı yapıyor.

Tabii milletin ağzını da büzemiyorsun ki. Maaş bağışı olayını hemen dalgaya almış birçok kişi.

Bir tanesi çok anlamlı geldi bana.

Demiş ki “7 Aylık GELİRİ yerine, 7 Aylık GİDERİNİ bağışlasaydı, samimiyetine daha çok inanırdım.”

Bağışlar belki bağışlamasına da sarayın günlük masrafı 4.5 milyon lira. 7 ayda eder 945 milyon lira.

Üfff değil mi?

Onun yerine 7 aylık maaş 82 çarpı 7 eşittir 574 bin lira bağış yapılıyor. Canınız isterse...