Korkusuz

Tarikat

Tarikat
Tarikatlar, tarikat şeyhleri ve onlara bağlı bazı sözde vakıfların ne türlü iğrenç işlere bulaştıklarını herkes biliyor.

Özellikle kadın, cinsellik ya da sapkınlıklarla ilgili olarak.

İslam coğrafyasının birçok ülkesini ve bu ülkelerin farklı sosyal çevrelerini gidip gören biri olarak Türkiye’nin çok ilginç bir ülke olduğunu söyleyebilirim.

Türkiye; diğer Müslüman ülkelerden farklı olarak bu konuda oldukça zengin hikayelere sahne oluyor.

Örneğin Arap ülkelerinin hemen hemen tümünde tarikat ve tarikat şeyhlerinin varlığı ya da varsa da etkisi Türkiye kadar değil.

Kur’an, Hadisler ve İslam tarihinin tümü Arapça olduğu için okuma ve yazma bilen her Arap vatandaşı merak ettiği her konuyu açıp bakabilir.

Bu nedenle de şeyhler çok fazla etkili olamıyorlar.

Yani Türkiye’de ya da dili Arapça olmayan ülkelerde olduğu kadar, tarikat ve şeyhlerin etkili olduğu bazı Arap ülkelerinde daha çok yoksul ve cahil insanlar hedefte Türkiye’de olduğu gibi.

Osmanlı döneminin büyük bölümünde olduğu gibi.

Şimdi ise adamlar AKP iktidarından aldıkları destek ve güçle artık her alanda varlar.

Özellikle Arap Baharı’ndan bu yana.

Toplumu ve devleti İslamlaştırmaya çalışan AKP bu tarikatlardan medet umuyor.

Tıpkı bir zamanlar FETÖ’den medet umduğu gibi.

Başka türlü de saltanat ve hilafet hevesleri topluma kabul ettirilemez.

Tarikatlar ve şeyhler sahip oldukları medya araçlarıyla artık çok daha geniş kitlelere ulaşıyorlar ve insanların aklını çeliyorlar.

Sonra da sıra başka şeylere geliyor!

Konu din olunca muhalefet çok fazla ve gerekli olduğu kadar tepki göstermiyor.

Adamlar kendi müritlerine “Korkmayın arkamızda devlet var” diyerek bir çoğunun bulaştığı karanlık hikayeler bir şekilde örtbas ediliyor ya da unutturuluyor.

Medyaya yansıyan hikayeler gerçeğin belki de yüzde onu bile değildir.

Yandaş medya gücüyle toplum çok düzeysiz bir girdabın içine sürüklenmek isteniyor.

Safsatalara dayalı söylem ve sloganlarla vasat kültür ve yaşam biçiminin ilkel koşullarına alıştırılmaya çalışılan kitleler AKP için müthiş bir güç kaynağıdır.

Sonrası çok kolay.

Dolar olmuş yedi buçuk ama kimin umurunda.

Türkiye herkesle kavgalı ama vatandaş “Bir Türk dünyaya bedel” modunda.

Hem de AKP’nin yeni formatıyla.

Yani İslamcı söylem ve eylemle.

Nerede İslamcı var orada AKP var.

AKP’nin olduğu yerde İslamcılar var.

Kendi ülkelerinden kaçmış on türlü türlü İslamcı İstanbul’u mesken edinmiş.

Adamların televizyonları, radyoları, internet siteleri ve ticari faaliyetleri tam hız çalışıyor.

Hepsi de AKP ve Erdoğan’ın propagandasını yapıyor.

İstanbul artık “yeni Mekke” olma yolunda.

Bunun maliyetini ne bilen ne de soran var.

Onun için AKP çok rahat.

Onun için AKP sahip olduğu medyanın da gücüyle her zaman kendi gündemini içerde ve dışarda insanlara kabul ettirebiliyor.

Onun için Erdoğan’ın oy potansiyeli yüzde kırktan fazla.

Konu sosyolojinin ilgi alanı içinde.

Hem iktidar hem de muhalefet açısından.

İktidar işini iyi beceriyor ama muhalefet bir alem.

Muharrem İnce Sivas’tan yola çıkıyor.

Seçime daha üç yıl var ama muhalefet ve muhaliflerin derdi Abdullah Gül.

Saadet Partisi Karamollaoğlu daha önce de “Erdoğan kazanamayacağı seçimi yaptırmaz” dedi ama bazıları erken seçim eğlencesiyle kendini eğlendiriyor.

Muhalif gazeteciler ve bazen de aydınlar kendi aralarında kavgalı.

Sosyal medyada bazen birçok kişi anlamsız bir konuyla ilgilenip duruyor.

Sanki memleketin başka derdi yokmuş gibi.

Tele1 susturuluyor ama ortalıkta ciddi bir tepki yok.

Yakın gelecekte herkes susturulduğunda her şey bitmiş olacak ama diziler iktidarın istediği her şeyi topluma aşılamaya devam edecek.

Özellikle teslim olmayı.

Özellikle başına ne gelirse gelsin “Kaderden kaçınılmaz” demeyi.

Tecavüz vuku bulduğunda zevk almayı öğrenmeyi!