Korkusuz
Can Ataklı

Sürü bağışıklığı ile bitirme planı

ANALİZ

Sürü bağışıklığı ile bitirme planı


Her ne kadar iktidar medyası hiç değinmemiş olsa bile AKP kongresinin en çok konuşulan bölümü pandemi kurallarına hiçbir şekilde uyulmamasıydı.

Çarşamba günü karşılaştığım, AKP’li olan olmayan herkes “Bu nasıl iş?” diye soruyordu.

Erdoğan daha önce bazı il kongrelerine de katılmış, buralarda da korona önlemlerine sadece VIP sıralarında uyulmuştu.

Ancak Ankara’daki büyük kongre hepsini bastırdı.

Çünkü il kongrelerinde katılımcılar o ilin sınırları içinden gelenlerdi.

Oysa büyük kongreye ülkenin her tarafından binlerce otobüsle on binlerce kişi taşındı.

VIP bölümüne alınanlardan “korona testi” istenmiş.

Seyirciler ise bundan muaf tutulmuş nedense.

Tabii kimsenin aklı almıyor.

Ben dahil hep şu soru soruldu; “Koca iktidar partisinde bunu sorgulayacak, karşı çıkacak bir kişi bile mi yok?”

Ya da “Tehlikeyi kimse görmüyor mu?”

Bana göre elbette AKP içinde, üstelik tepe noktalarında bunu fark eden pek çok kişi vardır.

Ancak anladığım kadarıyla yeni sağlık stratejisi “sürü bağışıklığı” üzerine kuruluyor.

Sürü bağışıklığı şu; “Bir salgını önlemek yerine, hızla herkese yayılması sağlanır, herkes virüsü kapınca bulaşma riski sona erer, virüs herkeste ölümcül etki yaratmadığı için 15-20 günlük süre içinde ülkenin çok büyük nüfusu aşılanmış gibi olur ve salgın sona erer. Bu arada bağışıklığı düşük olanlar da ölürler. Zaten önlem alınsa da alınmasa da o tür insanlar ölecektir, yani kayıp sayısı her durumda aşağı yukarı aynı olacaktır.”

Bana göre artık bu uygulanıyor.

Yoksa ülkenin adeta kılcal damarlarından toplanıp getirilen on binlerce kişinin sadece 15-20’sinin bile virüs kapmasının yaratacağı kelebek etkisini herhalde saray da biliyordur.

Sürü bağışıklığı yöntemi aslında aylar öncesinden de düşünülüyordu.

Şimdi koşullar da biraz oluştu.

En azından Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 65 ve üstü yaşlarda olan, yani koronanın öldürücü etkisinin en çok görüldüğü yaş grubunun tamamına yakını aşılandı.

0-45 yaş arasında ölüm riski çok düşük.

Bu yaş grubu elbette koronaya yakalanıyor ancak hastalığın seyri çok yıpratıcı olmuyor, virüse yakalananların çok büyük kesimi hastaneye bile yatmadan kurtuluyorlar.

Saray iktidarı şu sıralar aşı getirmekte sıkıntı yaşıyor.

Sanıyorum riskli kesimin aşılarının tamamlanmış olması, iktidar cephesinde “artık sürü bağışıklığına geçebiliriz, mücadeleyi bu yönde götürebiliriz” görüşünün ağır basmasına neden oldu.

Ne saray ne Sağlık Bakanlığı elbette “sürü bağışıklığı” politikası uygulandığını söylemeyecektir.

Son günlerde dikkat ediyorsanız vaka sayılarının çok arttığını açıklıyorlar.

Ben bunları biraz şaşırarak izliyorum çünkü bir yıldır böyle yüksek rakamlar açıklanmıyordu.

Tabii test sayısının artması vaka sayısının da yüksek çıkmasına neden oluyordur.

Burada bir başka gerçek de çıkıyor ortaya.

Test az yapılırken vaka az, çok yapılırken çok çıkıyorsa, az test yapıldığı dönemlerde on binlerce kişi virüsü kaptı ve kayıtlara geçmeden iyileşti demektir.

Bu da iktidarı sürü bağışıklığı konusunda yüreklendiren bir unsurdur.

Tabii şu sıralar vaka sayısının yüksek açıklanmasının bir nedeni de bence şu; AKP kongresine yönelik eleştiriler de bu şekilde göğüslenecektir.

10 gün sonra “İşte gördünüz, AKP kongresinden sonra vaka sayısında gözle görülür bir artış olmadı” derlerse kimse şaşırmasın.

YENİ ÖĞRENDİM

Avustralya koronadan tamamen kurtulan ilk ülke oldu


Uzun yıllardır Avustralya’da yaşayan dostum aradı önceki gün ve “Artık maske takma zorunluluğundan kurtulduk” dedi.

Avustralya, koronanın çıktığı ilk günden itibaren çok sıkı önlemler almış.

Bölgesel sokağa çıkma yasakları uygulanmış.

Herkes yaşadığı bölgede kalmış, günlük üç saatlik alışveriş izinleri sırasında ihtiyaçlarını gidermiş.

Bu önlemler sonunda hiç koronalı hasta kalmadığı bir sırada, ülke dışından gelen bir kişi yüzünden 8 kişi koronaya yakalanmış.

Bunun üzerine 15 günlük karantina tekrar uygulanmış.

Geçtiğimiz hafta sonunda ülke çapında tek bir hasta bile kalmayınca önlemler önemli ölçüde kaldırılmış.

Bunlardan biri de maske takma zorunluluğunun kaldırılması olmuş.

Dostum, “Gözlük de taktığım için en büyük sıkıntı maskeli gezmekti, virüsten kurtulduğumuza sevindiğim kadar buna da sevindim” dedi.

NOT: Gözlük takanlar maskeyle ne kadar zorlandıklarını biliyorlar.

İRONİ

Geç bunları anam babam, geç bunları


Vecdet Öz Adalet Partisi Genel Başkanı biliyorsunuz ve ara sıra yazdığı yazıları gönderir bana da.

Birkaç kere yayımlamıştım.

Şimdi okuyacağınız yazıyı bir hafta kadar önce göndermişti. Üzerine AKP kongresi yapıldı.

Medyada koparılan “manifesto, 2053 vizyonu, yeni vitrin” türü fırtınalardan sonra “Vecdet Bey’in yazısı tam yerine denk geldi” dedim içimden.

Ünlü şairin dizelerindeki gibi “Geç bunları anam babam, geç bunları” diyor ironik yazısında Vecdet Öz.

Okuyalım: Neymiş efendim;

Ekonomi batmış...

İşsizlik artmış...

Dolar tavan yapmış...

128 milyar $ kayıpmış...

Hazine iradı Varlık Fonu’na aktarılmış...

Enflasyon zirve yapmış...

Fabrikalar kapanmış...

Esnaf perişanmış...

Köylünün traktörüne haciz gelmiş...

Her şey zamlanmış...

Onur intiharları ve boşanmalar artmış...

İcra ve haciz dosyaları 20 milyonu aşmış...

İflaslar artmış...

Mülteci sayısı 5 milyonu aşmış...

EYT mağduru zordaymış...

KYK’lı sayısı 5 milyonu bulmuş...

Beyin göçü başlamış...

Korona can almış...

Putin kapıda bekletmiş...

Trump hakaret dolu mektup yazmış...

Askerin başına çuval geçirilmiş...

FETÖ, devleti ele geçirmiş...

TSK tahrip edilmiş...

Ergenekon ismine kara çalınmış...

Açılım adı altında teröre taviz verilmiş...

APO’nun kardeşi TRT’ye çıkarılmış...

Barzani’ye Hazine’den para aktarılmış...

Sözde Kürt devlet televizyonu, TÜRKSAT üzerinden yayın yapıyormuş...

Yunan, adaları işgal etmiş...

PKK, rehineleri katletmiş...

Milli onurumuz kalmamış...

Askeri teknoloji eskimiş...

F-16’lar çağın gerisinde kalmış...

Helikopterler ve eğitim uçakları tek tek düşmüş...

S-400 füzeleri depoya kaldırılmış...

Tank palet fabrikası Katar’a satılmış...

Ülke yandaşa peşkeş çekilmiş...

Devlet Madalyası, Atatürk’süz kalmış...

T.C. kullanılmayacakmış...

Andımız temelli kalkmış...

Tarikatlar dört bir yanı sarmış...

Cehalet tavan yapmış...

Sübyan evlilikleri artmış...

Çocuklar tecavüze uğramış...

İstanbul Sözleşmesi’yle yollar ayrılmış...

Kadının adı kalmış...

Hepsi CEHAPE uydurması...

İşte gerçek;

Elektrikli traktör tarlada...

Yerli otomobil yollarda...

Yerli tank sınırda...

Yerli uçak havada...

Yerli aşı sahada...

Ay’a gidiyoruz Ay’a...

Almanya kaldı yaya...

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Libya’daki “yabancı silahlı güçler” çekiliyormuş


Bizim medyada hiç yer almadı ama özellikle Arap medyasında çok söz edilen bir konu var.

O da Libya’daki yabancı silahlı güçler.



Libya’da iç savaş bitti.

Yeni hükümet kuruldu.

Sonra yeni yönetim çağrıda bulundu; “Yabancı silahlı güçler ülkemizden çıksın” dedi.

Avrupa Birliği aynı çağrıyı yaptı.

Almanya, Fransa, İtalya bunu ayrıca tek başlarına da yaptı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de “Yabancı güçler Libya’yı derhal terk etsin” kararı aldı.

Arap medyası da Avrupa medyası da şimdi “Yabancı silahlı güçler Libya’yı terk ediyor” haberleri yapmaya başladı.

Fotoğraflar da koyuyorlar haberlerine.

Türk ve Suriye bayrakları var asker kılıklı kişilerin ellerinde.

Yazdıkları da şu; “Türkiye’nin Libya’ya gönderdiği ve maaş bağladığı Suriyeli paralı askerler, Libya’dan çekiliyor.”

Ne kötü bir imaj ülkemiz için.

AKP’nin dış politikası pek başarılı değil mi?

BAŞIMDAN GEÇENLER

“Bizim başkan ne yapıyor böyle anlamak mümkün değil”


Eski kuşak MHP’li bir tanıdığımla sohbet ettik ayaküstü.

AKP kongresinde olanları konuştuk biraz.

Artık MHP ile bağlarını kopardığını, şu anda herhangi bir siyasi partiye bağlanmadığını söyledi arkadaşım.

“MHP’den ayrıldım çünkü genel başkanı artık anlayamıyorum” dedi önce.

Niye öfkeli olduğunu anlıyorum elbette ama sordum tabii “Hangi yaptığını anlamıyorsun?” diye.

“Hiçbirini” diye cevapladı sonra da ekledi, “Örneğin Erdoğan’a neden bu kadar bağlandığını anlayamıyorum. Üstelik başkasına da laf söyletmiyor, olacak iş değil.”

Ama asıl canını sıkan şeyi de şöyle anlattı; “Bunca yıl ülkücü hareket içinde mücadele ettik. Efsane Başbuğ Türkeş’ten sonra Bahçeli’yi hep destekledik. Ama bizim partimizin başkanının 2 yıl sonra yapılacak bir seçim için ‘Bizim adayımız Recep Tayyip Erdoğan’dır’ demesi çok ağrıma gitti. Son anda bir başka adayı desteklemek başkadır ama bir başka partinin genel başkanını kendi adayı olarak sunmak olmaz.”

Akranım olan eski MHP’li arkadaşımla havalar düzeldikten sonra sahilde bir kahve içerek sohbet etmek üzere sözleşip ayrıldık.