Korkusuz

Soykırım İddialarının Temeli -2-

Soykırım İddialarının Temeli -2-
Ermenilere soykırım uygulandığı iddiaları 1965’de ortaya çıktı...

Daha önce böyle bir konu gündemde yoktu.

Evet 1915’den tam 50 yıl sonra birden bire başladığının hikayesini ileri de bir yazıya bırakayım.

★★★

Ermeni soykırım iddialarını incelediğinizde...

Türkiye’de bu işin bayraktarlığını yapan bir isim karşımıza çıkıyor.

Taner Akçam!

Akçam, neredeyse 30 yıldır Ermenilere soykırım uygulandığını ispatlamaya çalışıyor.

Bundan tam 25 yıl önce yazdığı 600 sayfalık kitabının adı: İnsan Hakları ve Ermeni sorunu idi.

Aradan geçen 25 yıldan sonra daha cesur başlıklar atmaya başladı.

Son kitabının adı: Ermeni Soykırımı’nın Kısa Tarihi.

Artık çekinecek bir şey yoktu. Rahatlıkla soykırım diyebilirdi.

Bu arada Taner Akçam’ın Almanya’ya iltica ettiğini ve uzun yıllar Almanya’da yaşadığını da ekleyeyim.

★★★

Ermeni iddialarının büyük çoğunluğu kulaktan kulağa anlatılan ifadelere dayanıyor.

Babanesinin veya büyük dedesinin sadece çevresiyle sınırlı anlatımları kuşaktan kuşağa aktarılmış.

Takdir edersiniz ki bu anlatılanlar sübjektif ve genel fotoğrafı görmekten çok uzaktır.

Ayrıca... Hangi dönemde ve hangi duyguyla aktarılmış onları da bilmiyoruz.

★★★

Dolayısıyla bütün bu sözlü ve sübjektif anlatımların dışında...

Ermeni Soykırım tartışmaları iki önemli noktada düğümlenir.

Devletin katliam talimatı verdiğine ilişkin belge var mı?

Ermeni nüfusundaki değişiklik ne kadar?

★★★

Birincisinden başlayalım.

Katliam emri veya kararının bir belgesi var mı?

★★★

Sadece Doğu illerine özgü olmak üzere bir zorunlu göç yaşandı. Her zorunlu göçte de olduğu gibi acılar yaşandı. Hem Türkler hem Ermeniler...

Siz buna bir dünya savaşının kaosunu da ekleyin.

★★★

Ama soykırım emri başka bir şey...

Lütfen karıştırmayalım.

Ömrünü Ermeni tezlerini ispatlamaya adamış Taner Akçam’ın ilk kitabında tek bir emir veya karar olarak kabul edilecek bir belge yoktu.

Bir talimat... Veya bir karar... Hiçbiri yok.

★★★

Aradan geçen 20 yıldan sonra Akçam bir başka kitap daha yayınladı.

“Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları”

Ermeni diasporası ‘İşte belgeler burada’ diyerek sevinçle kitabın üzerine atladı. Uzun yıllardır aradıkları belgeyi burada bulmuşlardı. Hem de sözümona Talat Paşa’nın direk telgraf talimatı bulunmuştu.

İddiaya göre Talat Paşa 29 Eylül 1915’de Halep Valiliği’ne şöyle bir emir vermişti.

“Türkiye’de mevcut bütün Ermenilerin tamamen mahv ve imha edilmelerinin Cemiyet emriyle Hükümetçe kararlaştırıldığı evvelce de bildirilmişti. Kadın, çocuk, sakat diye düşünülmeyerek vicdani duygulara kapılmadan varlıklarına son verilecektir.”

Peki bu telgraflar nerde bulunmuştu?

Naim Efendi’nin Hatıratı’nda

★★★

Peki...

Gerçekte Naim Efendi isminde bir Osmanlı memuru yaşadı mı?

Bilinmiyor.

Akçam sadece Naim isimli Halep’te yaşayan bir hububat memurunu bulduğunu söylüyor. Daha sonra işten atılmış bir memur...

Düşünün bir hububat memuru, İçişleri bakanıyla valinin yazışmalarını birinci elden takip edebiliyor. Dahası arşivliyor.

Neyse...

★★★

Hadi yaşadı diyelim.

Hatırat gerçekten onun mu?

Naim Efendi tarafından yazıldığına dair de hiçbir delil; isim, imza, tarih yok.

★★★

Hadi onu da kabul edelim...

Naim efendi tarafından yazıldı diyelim.

Metin üzerinde değişiklik yapılıp yapılmadığı veya başka birileri tarafından tekrar temize çekilip çekilmediğine dair bir bilgi de yok. Çünkü metin klasik anlamda bildiğimiz “Hatırat”a benzemiyor. Naim Efendi’nin olaylar içindeki rolü, insanlarla olan diyalogları yok.

Hatıratların olmazsa olmazı...

Olayların kronolojik bir anlatısı yok.

★★★

Gelelim meşhur telgrafa...

Talat Paşa’nın çektiği söylenen ünlü katliam emrine (!)...

Belirteyim...

Telgraf harfle değil şifreyle yazılmış.

Peki şifrelerin kodları nasıl çözülecek?

Orda da bir sıkıntı var.

Çünkü Osmanlı o yıllarda üçlü ve dörtlü rakamlarla şifreleme kullanıyordu. Oysa bu belgelerde ikili şifreleme var.

Ayrıca tarih ve evrak numaraları Dahiliye Nezareti’ndeki evrak defterinde kaydı yok.

Halep Valiliği’nde de yok!

Bir de orijinal olduğu söylenen belgeler çizgili kağıt.

Osmanlı bürokrasisi çizgili kağıt kullanmamış.

İmzaların ise sahte olduğu tespit edildi.

Yani bahsedilen belgelerin inandırıcılığı olmadığı gibi kronolojik olarak da tutarlı hiçbir yanı yok.

★★★

Yani bu kadar vahim ve büyük bir iddiayı...

Bir milleti mahkum etmeye kalktığınız bu kadar ağır  suçlamayı... Böylesi zayıf delillerle, çöpten bağlarla ispatlamaya çalışıyorsunuz.

Pes diyorum.

★★★

Evet... Bu konu uzun...

Günler belki de haftalar boyu yazsam bitiremem...

Ama şunu da eklemeliyim.

Ermeni tezlerine karşı bizim külliyatımızda hiç de azımsanmayacak boyuttadır.

Özellikle Prof. Hikmet Özdemir hocamızın çalışmalarını ayrı bir yere koyuyorum.

Kendisine saygılarımı iletiyorum.

★★★

Pek çok okuyucum bu haksız soykırım ithamı karşısında Balkan Türkleri’nin yaşadığı zorunlu göç ve yaşanan mezalimi hatırlatıyorlar.

Biz niye buna soykırım demiyor, dünyayı ayağa kaldırmıyoruz’ diyorlar.

Haklılar...

Ama ben onlara yazar Mustafa Çalık’ın güzel bir sözü ile cevap vermiş olayım.

“Köklü ve büyük milletler, ‘ağlayıp sızlanma’yı pek beceremezler. Kendilerine acıma ve acındırmayı küçüklük sayarlar. Bu sebeptendir ki ‘ağlama ve sızlanma’ edebiyatları ya gelişmemiştir ya da yok gibidir. Tarihin toplumsal hafızaya intikalinde en ciddi meselelerden biri budur.”