Korkusuz

Soykırım İddialarının Temeli! -1-

Soykırım İddialarının Temeli! -1-
ABD Başkanı Biden; o kelimeyi kullanınca, yeni bir dönemece girdik.

Çünkü bugüne kadar ABD ile onlarca kez kriz yaşamıştık.

Ama böylesi olmamıştı.

★★★

Johnson tarafından mektup yazıldı... Zehir zemberek...

Haşhaş krizi yaşadık...

Ambargo yedik yahu ambargo.... Amerika’dan ithal ne kadar ürün varsa, hepsi kesildi.

1975’te Ecevit’e Amerika’da Waldorf Astoria Oteli’nin kapısında suikast düzenlendi. (Rum bir saldırgan tarafından) Çok sert tepki verdik.

İncirlik Üssü’nü kapadık...

Daha bir yığın olay oldu.

★★★

Biz onlara...

Onlar bize...

★★★

Ama ABD başkanları, bir tek kez ‘Ermeni soykırımı’ lafını kullanmadılar.

Bir gün dahi soykırım lafı gündeme gelmedi.

Neden?

Çünkü günü birlik değişen bir dış politikamız yoktu.

Çünkü hem göl manzara hem dağ manzara olsun diyen bir hariciye anlayışımız yoktu.

★★★

Kaya gibi hariciyecilerimiz vardı.

★★★

Bakınız...

Orhan Eralp, 1979 yılında BM daimi elçimizdi.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin devlet olarak tanınması gündeme gelmişti.

Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’ı devlet olarak tanıması isteniyordu. Merhum Orhan Eralp söz aldı.

O nefis İngilizcesiyle, BM Genel Kurulu’na hitap etti.

“Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir. Bir cebir denklemidir. Bu denklemin x’i de Türkiye’dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz ‘Kıbrıs Rum İmparatorluğu’ bile diyebilirsiniz.”

Ve kulaklığını çıkarıp kürsüye bıraktı.

★★★

Devletine güven...

Tarihine bağlılık...

Ve kendine özgüven...

★★★

Biz bunları kaybettik.

Dünya’ya meydan okuyan elçilerimizden, güven mektubunu sunmak için ABD’de gün sayan büyükelçilere geldik.

★★★

İşte böyle olursanız...

ABD’de de soykırımı burnunuza dayar. Bir de bununla yetinmez... Kostantiniye der.

Yani hem soykırım golü atar hem de Yunanistan’a bir gül uzatıverir.

★★★

15 Temmuz 1983’te, Fransa’da Orly Katliamı oldu.

Davası 1984’te Fransa’da görüldü. Bir terör davasından çok, bir tarih hesaplaşmasına döndü. Davaya... Bizi temsilen; Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Hasan Köni, Sina Akşin ve Türkkaya Ataöv katıldı.

Teröristler, bütün savunmalarını soykırım iddialarına dayandırıyordu.

★★★

Prof. Mümtaz Soysal; harikulade Fransızcasıyla, önce ‘soykırım’ sözünün hukuki anlamını anlattı. 1948’deki Birleşmiş Milletler kararını hatırlattı ve 1915 olaylarını soykırım diye nitelemenin hukuka da mantığa da sığmadığını belirtti.  

“Türk ve Ermeni toplumu, yüzyıllar boyunca birlikte yaşamışlardır.

Ermenilerden aralarında sefirler, bakanlar da olmak üzere devletin en yüksek kademelerine kadar yükselmiş kişiler vardır.”

“ ‘Jenosid (soykırım)’ kelimesinin kullanılması için gerekli şartların hiçbiri yoktur. Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin savaş sırasında aldığı önlemler, bir etnik gruba karşı değildir. Çünkü böyle olsa; bu, İmparatorluğun batı bölgelerinde; İstanbul’da, İzmir’de yaşayan Ermenilere karşı da yapılırdı. Halbuki bunlar hakkında hiçbir tedbir alınmamıştır, daha sonraki hayatlarında da işlerini - güçlerini Türkler gibi sürdürmüşlerdir.” 1.5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü iddialarına ilişkin olarak da Mümtaz Hoca, “O zamanki Fransız belgelerine göre de Ermeni belgelerine göre de  Türkiye’deki tüm Ermenilerin sayısı 1.5 milyonu bulmuyor. Yüzbinlerce Ermeni de, - o yer değiştirme uygulamasından sonra - hayatlarına devam etmiştir. Nasıl oluyor da ölen Ermenilerin sayısı 1.5 milyon olarak veriliyor. Tabii, o sıradaki ölüm olayları, sayıları ne olursa olsun fevkalade acıdır ama, avukatın iddialarının bu kadar hayali rakamlara dayanması da, gerçeklerin nasıl saptırıldığının bir örneğidir. Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde Türklerden de 2.5 milyon insan -Rus-Ermeni iş birliği de dahil çeşitli sebepler dolayısıyla- ölmüştür. O ölümler de savaşın trajedileri arasındadır.”

★★★

Sanık avukatlarından Bourget: “Talat Paşa; Halep Valisi’ne telgraf çekerek, Ermenileri ortadan kaldırın diye emir vermedi mi?” dedi.

Soysal:  “O telgrafın sahte olduğu kanıtlanalı çok oldu. Sanık avukatı bunu bilmelidir. O telgraf 1921’de bir Ermeni yazar tarafından imal edilmiştir. Sonradan Türk arşivleri açılarak ispat edilmiştir ki, telgrafın ne tarihi Osmanlıların kullandığı tarih sistemine uyuyor ne telgrafın çekildiği Halep Valisi o zamanki Halep Valisi’dir ne de telgrafın kağıdı Osmanlıların kullandığı kağıda benziyor. Ayrıca, üzerindeki imza da sahtedir. Bu da gösteriyor ki, bu soykırım iddialarının büyük bir kısmı bu gibi sahteciliklere dayanmaktadır.”

Sanık Avukatı: “24 Nisan 1915’te Kostantinopol’de 600 Ermeni öldürülmek için tutuklandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” Soysal: “Önce, Kostantinopol değil, İstanbul.. Bunu düzeltin. O tutuklananlar Çarlık Rusyasıyla işbirliği yapıp Osmanlı yönetimine karşı harekete geçtikleri için tutuklandılar. Öldürülmek için tutuklanmadılar.  Bu gibi önlemlere, savaş halinde olan her ülkenin başvurduğunu gösteren pek çok örnek vardır.”

★★★

Hocalarımızın Paris mahkemesindeki tarih dersi böyle...

Anlamak isteyen anlar.

★★★

ABD’nin tavrının tamamen siyasal olduğunu biliyoruz.

Ama soykırım iddiaları bizde nasıl taraftar buluyor?

Başta liboş takım olmak üzere bir kısım insanımız, “Biz de yapmışız canım” hoppalığına nasıl düşüyor?

★★★

Onu da yarın ki yazım da anlatacağım.