Sporla siyaset iç içe geçmiş, kimin eli kimin cebinde bilen yok.
Milyonlarca liralık yatırımla statlar inşa edilmiş, tribüne giden taraftar yok.
Federasyon başkanları, ‘seçim’ adı altında atamalarla göreve geliyor. Üyesi olduğu kulübün menfaatlerini korumak için federasyon yönetiminde yer alan da var, üyesi olduğu kulübün başkanını yıpratmak, ona ayar vermek için o koltuğu işgal eden de. Tarafsızlık da şeffaflık da yok. Federasyonun kurullarında ise bağımsızlık yok.
Yabancı kuralıyla ilgili karar alınıyor, kulüplere, teknik adamlara soran, onların fikirlerini önemseyen yok.
Kulüpler borç batağında. Kulüpleri borçlandırırken kendi ceplerini dolduranlara yaptırım yok.
Yıllardır ‘marka değeri’ ifadesiyle başlayan süslü cümleler kuranlardan, yayın ihalesinde ortaya çıkan komik rakamlar sonrasında ses, seda yok.
Blöf var ama sonuç yok.
Yıllarca açık veya örtülü mesajlarla yönlendirilen hakemlere, hakemlik camiasına güven yok.
Sezonun bitimine 10 hafta kala, 13 hakemle yolların ayrılması kararıyla ilgili, Trabzonspor’un şampiyonluk yarışında tek kalmasının bunda dolaylı olarak etkisi olduğunu söyleyen, bu hamleyi bir günde yapmadıklarını, 4 aydır planladıklarını vurgulayan, bu listeyle ilgili kimseden baskı gelmediğini belirten MHK Başkanı’na inanan yok.
Peki, bir şeylerin düzeleceğine dair bir umut var mı?