Korkusuz
Can Ataklı

Sıktı artık bu hayalet sendromu

ACAİP YAZILAR

Sıktı artık bu hayalet sendromu


İktidarın başı iyice sıkıştı.

Ekonomi çok kötüye gidiyor, başlıyorlar bağırmaya; “Başaramayacaksınız.”

Dolar 7 lirayı geçiyor, feryat yükseliyor; “Milletimizi bölemeyeceksiniz.”

Maske işini soruyorsunuz, koro halinde; “Bayrağımızı indiremeyeceksiniz” diye çığlıklar atıyorlar.

Onca yer varken, neden Atatürk Havalimanı’nın ortasına hastane yapıldığını soruyorsunuz, cevap yine benzer biçimde geliyor; “Vatanımızı parçalayamayacaksınız.”

Belediyelerin yardımına engel olmalarının nedeni merak ediyorsunuz, “Devletimizi yıkamayacaksınız” naraları atıyorlar.

Döviz rezervinin neredeyse bittiğini söylüyorsunuz, “Ezanlarımızı susturamayacaksınız” cevabını alıyorsunuz.

Sonuçta ne söylerseniz söyleyin, iktidar için hiç fark etmiyor, hep bildiklerini söylüyorlar.

Hep dış güçler var.

Hep gizli odaklar yine harekete geçiyor.

Hep Türkiye düşmanları etrafımızı sarmış.

Hep bunların yerli işbirlikçileri altımızı oyuyor.

Peki “Kim bunlar, söyleyin tükürükle boğalım onları” diyorsunuz.

Cevap yok tabii ki.

Şimdi aynı hayalet sendromu yine gündemde.

Dolar 6.9 olana kadar çıtları bile çıkmadı.

Derken 7’yi aştı.

“Türkiye’ye karşı operasyon başladı, Londra üzerinden saldırıyorlar” vaveylası patladı.

Ardından yine herkesi salak yerine koyarak, “Ama güçlü Türkiye öyle bir önlem aldı ki, dolar bir anda sert düşüşle dibe çakıldı” dediler.

Gözümüzün içine baka baka hem de.

Dolar 7.24’e çıkmış, sonra 7.09’a inmiş, bunun adı “sert düşüş, dibe çakılma” oluyor ve ne gariptir ki fakir fukara, garip gureba zafer çığlıkları atarak bunu alkışlıyor.

Ki zaten amaç da bu; AKP’nin tabanı bu tür hayalet senaryolarla böyle dik tutuluyor işte.

Sarayın sözcüsü dün yine bombalamış ortalığı, aynı mantıkla.

Diyor ki, “Ekonomimize, ekonomi yönetimimize, Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’a yönelik saldırıların arkasında, ülkemizin ‘post-korona’ döneminde gerçekleştireceği ekonomik ve sosyo-politik sıçramayı engellemek, ülkemizi yeniden 18 yıl öncesinin bağımlılık düzenine mahkum etmek yatmaktadır.”

Vay canına!

Devam ediyor sözcü bey; “Darbelerden, doğal afetlerden, terörden ve salgın hastalıklardan medet uman ancak bunların hiçbirinden bekledikleri sonucu elde edemeyen küresel ve onların güdümündeki ulusal vesayet odaklarının son umudu ekonomimizin kötü gitme ihtimali... Kötüye değil iyiye gideceğiz!”

Hayır, sözcü beyimiz bunların kim olduğunu söylese, biz de ayağa kalkacağız kalkmasına da söylemiyor ki.

Sonra laf tabii ki muhalefete geliyor.

Bu muhalefet öyle bir muhalefetmiş ki, öncelikle gayrı milli imiş ve “şimdi de Türkiye’nin salgın sonrasında ekonomi alanında bir kriz yaşayacağı beklentisiyle ellerini ovuşturmakta, bu yönde küresel güç odaklarının ekonomi yönetimimize yönelik operasyonlarını ve hamlelerini açıkça desteklemekteymiş.”

Saray sözcüsü bunları söyledikten sonra sanki gerçekten ciddi bir şey demiş edasıyla, “O zaman şu soruyu sormak kaçınılmazdır. Kimden yanasınız?” diye sorduktan sonra hükmü de veriyor kendi kendine; “Dünyayı eşitsizlikler inşa ederek sömüren ve vahşi ekonomik düzenin temsilciliğini yapan küresel güç odaklarının hadsiz saldırılarından medet umduğunuza göre; bizden, bu ülkeden, milletten, Türkiye’den yana değilsiniz!”

Gerçi, “Allah’ım aklımızı koru” diyeceğim ama teflon tava gibi üzerine hiçbir şey yapışmayan iktidar, insanda akıl mı bıraktı zaten.

BUNU YAZMAK GEREK

Bugün Anneler Günü, ya annesi olmayanlar


Önceki yıla kadar yazı yazabildiğim her Anneler Günü’nde, başta kendi annem olmak üzere bütün annelerin önünde saygı ile eğildim, onlarla ilgili güzel cümleler yazmaya çalıştım.

Ama geçen yıl, Anneler Günü’nden hemen önce annemi kaybettim.

Bugün annesiz geçen ikinci Anneler Günü.

Gerçi kendimi bir açıdan şanslı sayıyorum.

Annem çok da ileri olmayan bir yaşta, 85 yaşında hayata veda etti, tıpkı babam gibi.

Bir de çok daha erken yaşlarda annelerini kaybeden, annesiz büyümek zorunda kalanlar var.

İşte bunlardan biri Ergenekon mağdurlarından Ankaralı dostum Mahir Akkar, annesini çok küçük yaştayken yitirmiş.

Akkar, 2006 yılında 18 maddede topladığı,  “annesini çok erken yaşta kaybedenlerin yaşadığı duyguları” kaleme almış.

Bu yıl bana da gönderdi. Sizinle paylaşmak istedim;

“11 yaşımdaydım annemi ve kız kardeşimi 1963 yılında Ankara’da meydana gelen feci bir uçak kazasında kaybettiğimde. Aradan tam 57 yıl geçti. Aslında bu içeriği öncelikle benim gibi erken yaşta annesini kaybeden erkekler için hazırladım, daha sonra da kadınlar için. Cinsel bir ayrım söz konusu değil. Bir erkek için annesinin taşıdığı önemi çok iyi bildiğimden söylüyorum bunu.

1-Her mayıs ayında aynı hüznü tekrar yaşarsınız.

2-Çünkü koruyucu meleğiniz artık yok.

3-Başkalarının anneleri ile çeşitli aktiviteler yapmalarına tanık olursunuz.

4-Sabahları sizi okşayarak uyandıran biri yoktur.

5-Sabahleyin kahvaltınızı kendiniz hazırlarsınız ve birçok ev işini erken yaşta öğrenirsiniz.

6-Sizi öperek okula uğurlayan biri yoktur.

7-Ders çalışırken kapı aralığından dikkatinizi dağıtmamaya çalışarak odanıza girip kek, kurabiye vb. bırakan biri de yoktur.

8-İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite mezuniyet törenlerinizde bir şeyler eksik kalır daima.

(Hele bir de annelerine diplomalarını gösteren, sırıtarak kutlama yapan ve fotoğraf çektirenleri izlemek zorunda kalırsanız, tadından yenmez annesizlik...!)

9-Anneniz hakkında size yöneltilen fakat cevaplamaktan çekindiğiniz sorular sürekli yakınınızdadır.

10-Onsuz kutlanan doğum günleri ve onun yaptığı bisküvili-pudingli yaş pasta yerine, dışarıdan alınan hazır pasta... Daima canınızı sıkar.

11-Onun doğum ve ölüm günlerinde, bayramlarda evden çıktığınızda ilk ziyaret edeceğiniz yer bellidir. Kabristan... 

12-İlk kız/erkek arkadaş deneyiminizi paylaşabileceğiniz ve bu konuda tavsiye alabileceğiniz bir numaralı kişi yoktur yanınızda.

13-İlk kez terk edildiğinizde kanatları altına sığınacağınız birini ararsınız. Bulamayınca kendi kendinizi avutmayı öğrenirsiniz.

14-Annesiyle kavga eden ya da annesine bağıran birine tanık olduğunuzda öfkeden kudurursunuz.

15-Sigara-alkol gibi alışkanlıkları 18 yaşından önce edinme olasılığınız yüksektir.

(Allah’tan ben bu alışkanlıkları edinmedim.)

16-Yokluğuna alışırsınız, kendi ayaklarınız üzerinde durmayı yaşıtlarınıza göre daha erken yaşta öğrenirsiniz ama özleminiz asla bitmez.

17-Düşünceli, depresif, durgun, kırılgan, hassas ve agresif olduğunuz zamanlar diğer insanlara göre daha fazladır.

18-Fakat, bir gerçeğin farkındasınızdır. Dünyanın en güçlü insanlarıdır annesiz büyüyen çocuklar...

FIKRA GİBİ

Rahmi Turan, bir yazısıyla bugün ceza yiyebilecekleri kurtardı


Sarayın içişlerine atadığı Süleyman Soylu, son istifa şovundan sonra sanıyorum çok sıkıntılı günler yaşıyor.

Bir kere pek ortalarda görünmüyor artık.

“Ben devletim, devlete ve başına laf söyletmem, adamın canına okurum” falan gibi açıklamalarını da bu sayede pek duymuyoruz.

Ama sürekli “terse düşen” ve tabii ki alaya alınan Emniyet Genel Müdürlüğü açıklamaları var ortada.

Önce 23 Nisan’da da sokağa çıkma yasağı olacağı iddialarına karşı çok sert bir açıklama yapmıştı Emniyet Genel Müdürlüğü.

Hatta “Bunları yayanlar hakkında soruşturma açıldığını” bile duyurmuştu.

Ne oldu, 24 saat sonra saraydan Süleyman Soylu’nun haberi dahi olmadan, “23 Nisan’ın da içine alındığı 4 günlük sokağa çıkma yasağı” ilan edildi.

Adam mosmor oldu belki ama ses çıkarmadı. Emniyet Genel Müdürü ise sokağa çıkma yasağı olacağını söyleyenlerin kaçına soruşturma açıldığını nedense açıklayamadı bile.

Şimdi emniyetten yine evlere şenlik bir açıklama yapıldı.

SÖZCÜ Gazetesi yazarı Rahmi Turan, bugün 4 saatlik sokağa çıkma izni kullanacak olan 65 yaşını aşmış olanları uyarmak için bir yazı yazdı.

Turan, yazısı boyunca; “tehlikenin henüz geçmediğini, sokağa çıkanların maske takmaması, kalabalık gruplar oluşturması, çok yakın temasta bulunması halinde virüsün hızla yayılabileceğini” anlattıktan sonra esprili biçimde, “Aman” diyor, “Sakın maskesiz çıkmayın, çünkü polis ceza yazacak.”

Bunu güçlendirmek için eski bir emniyet müdürünün kendisine, “Polise talimat verilmiş, en az 150 kişiye ceza yazılması istenmiş” açıklamasına da yer verdi.

Esasında yasa gereği, “yüksekokul bitirmiş olma” mecburiyeti olan emniyet genel müdürü, muhtemelen yazıyı okumadığı, okuduysa da anlayamadığı için hemen bir açıklama yapmış.

Demiş ki; “Tüm dünyanın pandemi ile uğraştığı bu zorlu süreçte, hiçbir resmi dayanağı olmayan bu tür beyanlar, gecesini gündüzüne katarak büyük bir özveri ve istekle vatandaşlarımızın sağlığını korumak için çalışan polis teşkilatımıza yönelik atılmış çirkin bir iftiradır. Söz konusu yazıdaki iddialar kesinlikle doğru değildir. Yazıda belirtildiği gibi, sahada çalışan personelimize yönelik böyle bir talimat verilmemiştir. İddia edildiği gibi bu ve buna benzer uygulamalarımız da bugüne kadar kesinlikle olmamıştır.”

Demek ki bugün maskesiz çıkanlara ceza yazılmayacak. Zaten bu açıklamadan sonra hiçbir polis ceza yazamaz artık.

Kaş yapayım derken göz çıkarmaktır bu.

Ne diyeyim, burası artık yeni Türkiye.

Böyle insanları çok önemli görevlere getiriyorlar işte.

ÇOK GÜLDÜM

Günün mana ve ehemmiyetine uygun iki pazar fıkrası


KORONA SEMPTOMLARI NASILDIR?

Koronavirüs belirtileri basit bir anlatımla eşinizin cep telefonunuzu eline alıp kurcalaması sırasında hissettiklerinizle aynıdır.

Nefes almakta zorlanırsınız.

Birden aşırı terleme hissedersiniz.

Kaynağı belirsiz bitkinlik ve halsizlik kendini gösterir.

Müthiş bir baş ağrısı peydahlanır.

Ve eşiniz, “Bu Sibel de kim?” diye sorduğunda, kuru kuru öksürmeye başlarsınız.

KARANTİNANIN YAN ETKİLERİ

40 gündür karantinadayız, gerçekten vakit geçmiyor...

Geçen hafta arka balkonda hava alırken bir baykuş sesi duydum. Hemen aynı sesi bağırarak çıkartmaya çalışarak, hayvana yalnız olmadığını hatırlatmak istedim.. Bir an sonra karşıdan aynı cevap gelince ne kadar sevindiğimi size anlatamam...

Bir hafta boyunca hemen hemen aynı saatlerde bu tüylü arkadaşımla saatlerce karşılıklı ötüştük. Doğanın bana bir hediyesi işte. Bir ben bağırıyorum, bir o cevap veriyor. İnanın haftanın nasıl geçtiğini anlayamadım.

Bu sabah eşim, komşunun hanımı ile sohbet ederken bir ara “Kocam her şeyi bir kenara bıraktı, bütün gecelerini baykuşlarla karşılıklı ötüşerek geçiriyor” dedi.

“Aa? Çok ilginç bir tesadüf” diye şaşırarak cevap verdi komşu kadın, “Ama benim kocam da öyle?”