Korkusuz
Ümit Zileli

Senin gibilerle işimiz olmaz efendi!..

Epeydir dikkatle izliyordum...

Özellikle elinde kılıçla Ayasofya minberinden inişiyle başlayan süreci mercek altına almıştım. Yaptığı tüm şovlar, laiklik ve cumhuriyete saldıran her sözü bir mizanseni, daha önceden hesaplanmış bir projenin dışavurumu gibi görünüyordu!

Bu duygum, Yargıtay’ın yeni binasındaki açılış töreninde iyice pekişti. Dualarla açılan yargı binası, askeri okulların keza bu muhterem tarafından yine dua ve konuşmalarla açılması bir şeylerin “pişirildiğini”, pişirilen her neyse bu “devlet memuruna” önemli bir rol biçildiğini gösteriyordu!

Yukarıda sözünü ettiğim açılışta protokoldeki yeri 40 küsür sıra yükseltilen, Genelkurmay Başkanı’nın dahi önüne geçen, devletten aldığı bütçe en az dokuz bakanlığın bütçesine rahmet okutan, yine de her yıl o bütçeyi bile milyarlarca lira aşan bir devlet kurumu ve başındaki memurla ilgili uygulanacak proje ne olabilirdi acaba?

Tavır, davranış ve söylediklerine odaklandım; mesela sosyal medyanın fıkıh yoluyla ıslah edilmesi isteği çok ilginçti! Ne demekti fıkıh peki?

-İslami yasaların pratik ve teorik uygulamalarına verilen ad demekti!

Fetva ile de pek yakından ilgiliydi; bireylerin yapıp yapmamasının gerekliliğinde de fetva ve fıkıh beraber zikredilirdi!

İşte bu noktada, bu muhteremin, İslam’ın günlük hayatın, ticaretin, siyasetin içinde de bulunmasının gerekliliği ile ilgili adeta fetva niteliğindeki konuşmasını anımsadım. Adeta “şeriat” ilanı gibi bir fetva/konuşma olarak kayıtlara geçmişti!

-Bahsettiğim zat devletin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başındaki zat Ali Erbaş!

İşte bu zat hakkında “yaptığı şovlara”, “işaret ettiği şeriat kurallarına”, “bir şeyhülislam, belki de halife” edasıyla yaptığı gezinti ve konuşmalara” dair bir yazı yazmaya karar vermiştim ki, bir başka vahim durum önümü kesti:

-Manevi İlkeli Liyakatli Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası (MİL Diyanet Sen) sözcüsünün, sevgili kardeşim Yılmaz Özdil üzerinden “iğrenç” sözcüğünün bile karşılamaya yetmeyeceği bir üslupla yurtseverlere, cumhuriyetçilere ve Atatürkçülere dil uzatma cüreti!..

Hizmet parası!


MİL-Diyanet Sen Sözcüsü sıfatlı zatın, seviyesi kişiliğine pek yakışan hakaret ve tehditlerine geçmeden önce beni çok derinden etkileyen bir anımı paylaşmak isterim...

Sevgili annem, 1991 yılının 8 Ocak tarihinde çok genç bir yaşta, 49 yaşında menhus bir hastalık nedeniyle yaşamını yitirdi... Naaşı Kartal Çarşı’sındaki camiden kaldırıldı. Ben, ailesi, dostları tabutunun başında cenaze namazını beklerken, avlunun diğer ucunda bir takım tartışma ve gürültüler duydum. Ne olduğunu sorduğumda cami imamının avluda çiçek, çelenk istemediğini, dine aykırı olduğunu söylediğini öğrendim. Annemin emekli olduğu İş Bankası ve birkaç seveninin gönderdiği çiçekler gözüne batmıştı muhteremin...

Sonrası volümü epey yüksek bir tartışma halinde seyretti. Nihayetinde çelenkler avluda kaldı. Namaz kılındı. Oradan da mezarlığa gidildi. Annemin defnedileceği mezarın başında aynı zatı görünce şaşkınlık ve öfke içinde itiraz ettiğimi, aile fertleri tarafından zar zor teskin edildiğimi anımsıyorum. Sevgili annemin mezarının başında, camide olay yaratan bu zat dua edecekti... Sonuçta annem defnedildi. Ancak, adam hâlâ orada yanında iki kişiyle beklemedeydi. “Hizmet parası” vermem gerektiğini söylediler, vermedim, çekti gitti. O gün orada şöyle düşündüğümü anımsıyorum

-Ben bu adamın dininden değilim!

Değil naaşımıza dokunmak namazımızı kılmak, cenazemize bile gelemezsiniz!


Yıllar içinde bu gibi tipleri gördükçe bu duygum iyice güçlendi...

Gelelim “sözcü” sıfatlı muhteremin söylediklerine; önce hakaretleri görelim:

-Çukurlaşan gazeteci müsveddesi, ağzı lağım kokan, çukur kişilik...

Bir din görevlisine bu sözler ne kadar yakışır? Böyle birine cenaze teslim edilir mi? Bu nasıl bir kindarlık ve dindarlıktır? Bu soruları hiç sormadan istekler kısmına geçelim:

-Diyanet’e ve yetkililere çağrıda bulunuyoruz. İslam’la, dini değerlerimizle alay edenlerin, hakaret edip aşağılayanların cenazesi camiye getirilmesin. Dine küfreden bir kişinin cenazesi nasıl kılınabilir? Ağzı lağım kokan dine küfreden Yılmaz Özdil’de azıcık haysiyet var ise, çıkar kamuoyuna açıklama yaparak ‘FARE’ dediği Diyanet’in imamına cenaze namazını kıldırtmaz.

Bu sözcü kılıklı küfürbaz, Diyanet’in başındaki zatı çok sevebilir, istediği gibi savunmasına soyunabilir, bu kendisinin takdiridir. Ancak Tanrı’ın evi kimsenin babasının malı değildir, orada hizmet veren kişi ise devletin memurudur ve üzerine düşen görevi yapmakla yükümlüdür! Kimsenin İslam dininin değerleriyle alay ettiği, küfrettiği filan da yoktur. Pek sevdiği kişi ise yalnızca bir devlet memurudur, eleştirilmesi de son derece doğaldır. Asıl bunu İslam’a küfür, din ile alay saymak, sözünü ettiği kelimelerin içerdiği “hakaret ve alay” günahlarını işlemektir!

Uzatmadan şu tehdit kısmını da okuyalım:

- Her defasında ülkemiz için ‘Diktatörlükle yönetiliyor’ suçlamasında bulunan Yılmaz ÖZDİL’e şu gerçeği hatırlatmak isteriz: Şunu bil ki, eğer ülkemiz diktatörlükle yönetilseydi, O diktatör senin gibi terbiye yoksunu gazetecinin dilini keser ve asla Diyanet İşleri Başkanını ‘FARE’ ye benzetmene müsaade etmez ve sana o köşe yazısını yazdırmazdı.

Savcılığın dikkatini çekmek gibi bir zavallılığa sığınıp, tehdit etmek hiç kimseye yakışmayacağı gibi din adamı geçinen biri için zul sayılması gereken büyük bir eksikliktir, bunu bile bilmemek ise affedilemez bir eksikliktir...

Şimdi bak efendi; görülüyor ki, senin işin dinden çok biatla, siyasetle, göze girmek, “aferin almak” ile ilgili! O halde, sorun zaten çözülmüş oluyor, bu durumda sen ve senin gibilerle yollarımız taban tabana zıt:

-Ben, yukarıda da söylediğim üzere ne senin, ne senin gibi olanların dinindenim!

Ama madem çok istemişsin, ben üzerime düşen kısmını bilerek, isteyerek, üstelik tüm inancımla yapayım:

-Vasiyetimdir: İslam dinini kendi çıkarlarına göre dizayn eden, siyasi, ticari, her türlü çıkarını dini kullanarak elde etmeye odaklanan, insanlar arasında ayrımcılık, ötekileştirme yapan, fitne çıkaran din adamı kılıklı hiçbir şahıs bırakın naaşıma dokunmayı, namazımı kılmayı, kıldırmayı, cenaze törenime bile katılamaz... Naaşım bu gibi tiplerin görev yaptığı camilere asla ve kat’a götürülemez...

Üç, beş inanmış, temiz, haysiyetli insan yolculuğum için yeter de artar bile!..