Korkusuz

‘Seferberlik ilan etmek şart!’

‘Seferberlik ilan etmek şart!’
Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte, sahillerde tatil yapmak isteyenlerin gözü denizlerden gelecek haberlere çevrildi. Tatilini deniz kenarında geçirmek isteyenler ajansları takip ediyor. Zira; tatil mevsimi yaklaştıkça, bir süredir unuttuğumuz, yok saydığımız ya da artık önemsemediğimiz ‘müsilaj’, bilinen adıyla ‘deniz salyası’ yine kendisini hatırlatmaya başladı.

Gün geçmiyor ki; gazeteler, ajanslar ya da TV’ler, ‘müsilaj’dan bahsetmesin… Medya, “Döndü dönüyor, yine geliyor” derken, konuyu uzman bir isme sormak ve tehlikenin hangi boyutlarda olduğunu öğrenmek istedim.

“ÖNLEM ALINDI AMA…”

Deniz Kültürü Derneği Başkanı, gazeteci ve akademisyen Ayşe Olcay, “Müsilaj sorunu bitti mi, yeni mi başlıyor, son durum nedir?” soruma şu yanıtı verdi:

“Marmara’da tabii ki müsilaj sorunu çözülmedi, zaman geçip görünen kirlilik ortadan kalkınca da müsilaj ya da nam-ı diğer deniz salyası unutuldu gitti. Şimdi bahar geldi, yaza hazırlık başladı. Eh bayram tatili de geliyor, hemen gözler denize çevrildi. Deniz tatili yapmak isteyenler haberlere bakmaya başladı. Acaba müsilaj var mıydı? Sanki bir sihirli değnek değecek 40 yılın sorunu 1 yılda bitecek gibi… Mümkün mü, cevap tabii ki hayır… Hiç mi bir şey yapılmadı. Tabii ki yapıldı, yeterli mi değil.”

Akademisyen Ayşe Olcay’a “Peki ne yapıldı?” diye sordum bu kez… Olcay, “Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve üst yönetimi müsilajı önlemek için en üst düzeyde iradelerini ortaya koydular” dedi.

[caption id="attachment_349304" align="alignnone" width="600"] Ayşe Olcay[/caption]

40 YILLIK SORUN

Ayşe Olcay, atılan adımların önemli olmasına rağmen, yetersiz kaldığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tüm tarafların katılımıyla Marmara Denizi Eylem Planı yapıldı. Harika bir üst yönetim belgesi çıktı ortaya. Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildi. Kurullar oluşturuldu. Deşarj limitlerine yönelik yasal düzenlemeler yapıldı. Belediyelere tüm arıtma tesislerini ileri biyolojik arıtmaya dönüştürmek için üç yıl süre tanındı. Meclis Müsilaj Araştırma Komisyonu kuruldu. Stratejik plan hazırlandı. Kurullar, komisyonlar raporlar yazdı, sunumlar yaptı. Ama hiçbiri 40 yıllık sorunu çözmeye yetmedi.”

“ATIKLAR AKMAYA DEVAM EDİYOR”

Bu konularda ciddi çalışmalar yapmasıyla bilinen Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın yaptığı son açıklamaya da dikkat çeken Ayşe Olcay, “Hocamızın da kamuoyuyla  paylaştığı üzere, denize boca edilen bütün atıklar aynı şekilde akmaya devam ediyor” ifadesini kullandı.

Ayşe Olcay, Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın yaptığı çalışmaya dikkat çekince, Sarı’nın yetkilileri uyardığı o açıklamayı buldum. Sarı, yaşadığımız tehlikeye şöyle dikkat çekiyor:

Zehir kanalına dönüşmüş akarsular, atıkları denize taşımaya devam ediyor. Kanunen trol kullanımının yasak olduğu denizde adını ‘algarna’ koyarak kullanım izni verdiğimiz çerçeveli troller denizin dibini kazımayı sürdürüyor. Müsilaj yüzünden yaralı bedene dönüşmüş Marmara Denizi’nde, sanki hiç müsilajla karşılaşmamışız gibi yeterli düzenlemeler yapılmadan davulla zurnayla avcılık sezonunu açtık. Avcılık sezonu kapanırken, balıkçılar 4,5 ay sonra açılacak yeni sezonun hazırlıklarına başladılar bile.”

“SORUMLULUĞU KİMSE ÜSTLENMİYOR”

Prof. Mustafa Sarı, denizlerimizi bitirme noktasına gelen müsilaja karşı önlem alınmamasına ise adeta isyan ediyor ve şöyle konuşuyor:

“Müsilajın sorumlusu tüm tarafların tek savunması ‘Müsilajın nedeni de, sorumlusu da biz değiliz!’ Haklılar aslında. Çünkü bir yıldır konuştuğum tüm yetkililer, tüm sanayiciler, tüm belediye başkanları Marmara Denizi’ni benden daha çok düşünüyor. Herkesin arıtma tesisi mükemmel çalışıyor. Kimse denizi kirletmiyor. Yani müsilaj UZAYLILARIN işi!”

“TEK UMUDUMUZ SUYUN SOĞUKLUĞU”

Prof. Sarı’yı umutlandıran tek gelişme ise müsilajın henüz denizin dibini sarmamış olması… Sarı, açıklamasında bu duruma dikkat çekiyor ve şu ifadeyi kullanıyor: “Tek tesellimiz şimdilik geçen yıldan farklı olarak müsilaj örümcek ağı gibi suyun ışıklı bölgesini ve deniz dibini henüz sarmış değil. Bunun nedeni de bizim aldığımız önlemlerden çok, deniz suyu sıcaklıklarının 1,5-2 °C daha düşük olması geçen yıla kıyasla...


Olcay: “Lavaboya yağ dökmeyin...”


Sarı’nın açıklamasını okuduktan sonra mikrofonu yeniden Deniz Kültürü Derneği Başkanı Ayşe Olcay’a uzattım. Olcay’a “Peki ne yapılmalı?” diye sordum. Olcay, “Derhal seferberlik ilan edilmeli” yanıtını verdi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Hocamın dediği gibi sorunun nedeni biz isek, çaresi de biziz. Lavaboya yağ dökmeyin mesela ev hanımları… Sifonu çekerken temizlik için kullandığınız malzemelere dikkat edin. Balıkçılık için sürdürülebilirlik ilkelerini belirleyip, balıkçıyı da denizi de koruyacak kararlar almalıyız. Burada belediyelere büyük görev düşüyor, artık arıtma tesislerini doğru hale getirme zamanı. Kısacası hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Devlet, belediyeler, STK’lar ve Marmara çevresinde yaşayan 25 milyon insan.”

ÖLÜ DENİZLERE DOĞRU…

Sizin de gördüğünüz üzere, bu konuda uzman olan iki akademisyen, “Denizlerimiz ölüyor” diyerek adeta isyan ediyor. Eğer bu konuda yeterli bir önlem alınmazsa, Marmara, Ege ve Karadeniz kelimenin tam anlamıyla “ölü deniz” olmaya adım adım gidiyor...