Korkusuz

Sayın Yaşar Yakış; Konuşun!..

Sayın Yaşar Yakış; Konuşun!..
Libya’ya Türk askeri gönderilecekti!.. Ufaktan ufaktan unutturuluyor...

İdlib, karambolde!.. Ceza sahamız içinde büyük bir mücadele var...

Ege’de hafiften kükrer gibi yaptılar!.. Sonra yine uykuya daldılar...

Derken... Derken...

Yeni bir gerginlik gündemimiz oldu. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Türkiye aleyhtarı sözleri... Akıncı’nın Türkiye düşmanı olduğunu anlamak için illa bir İngiliz gazetesine verdiği demece mi okumak gerekiyor. Adam, o sözlerden daha beterini yıllardır söylüyor. İnanmayan hazreti Google’a sorsun!.. Bu Mustafa Akıncı’yı aynı Mehmet Ali Talat’da olduğu gibi KKTC Cumhurbaşkanlığı koltuğuna otursun diye var gücü ile AKP iktidarı desteklememiş miydi?.. Aman Rauf Denktaş çizgisinde biri gelmesin diye!.. Şimdi, bazı AKP sözcüleri çıkıyor ve dümenden Akıncı’ya tepki koyar gibi yapıyorlar. Güya, aklımızla dalga geçiyorlar!.. Bu isimler, AKP’nin tam desteği ile rahmetli Rauf Denktaş’ın koltuğuna niye oturtulmuşlardı?..

Kaseti geriye saralım mı!.. AKP’nin Rauf Denktaş’ı tasfiye edip Türkiye’ye sokmamak için türlü tezgahlar kurduğu yıllara dönelim mi?.. “Yes be annem”cilerin KKTC’yi yutacak, Kıbrıs Türklüğünün sonunu getirecek Annan Planı’na sıkı sıkıya sarıldığı 2004’e;

Büyük dava adamı Rauf Dentaş, Türkiye’ye gelip Meclis’te gerçekleri haykırabilmek adına bir konuşma yapmak istiyor fakat AKP hükümeti buna engel oluyordu. Kamuoyunda büyük bir tartışma başlamıştı. O dönem AKP’den istifa ederek bağımsız kalan İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in TBMM Başkanı Bülent Arınç’a çok sert bir üslupla kaleme alıp gönderdiği mektubu hatırlıyorum. Şirin, mektubunda, Denktaş’ın Meclis kürsüsünden konuşturulmamasının Kıbrıs davasına büyük bir ihanet olacağını dile getirip buna müsaade edilmemesinin gaflet olacağını söylemişti. Onur Öymen ve Şükrü Elekdağ gibi isimlerinde gayretleri ile Arınç, üzerindeki yoğun baskıya rağmen Denktaş’ı Meclis’te konuşturmuştu. Ancak, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Meclis Genel Kurulu’na, Denktaş’ı dinlemeye gelmemişti.

Kaseti biraz daha geriye saralım. 2002’nin son aylarına;

Meşhuur, AB’den tarih almak uğruna yırtınılan günlerdi!.. Hani şu sonradan da Ankara’da gündüz vaktinde havai fişekli kutlamaların yapıldığı günler...

AB için Avrupa’da lobi turu yapan Tayyip Erdoğan, 12 Aralık 2002’de Kopenhag’ta düzenlenen AB zirvesi öncesinde, AB dönem Başkanı ve Danimarka Başbakanı Rasmussen ile görüşmüş, aradığını bulamamış bir de “Reform planınızı bize mektupla bildirin” diye talimat almıştı. Kapalı kapıların ardında ise Türkiye’ye dayatılan Kıbrıs vardı. Brüksel’in şefaatine sığınan AKP iktidarının zayıf karnını yakalayan AB liderleri, Türkiye’ye, Rumların çıkarları doğrultusunda “Kıbrıs’tan vazgeç” baskısı yapıyordu. O zamanlar, Rauf Denktaş’ın hayatta olduğunu ve nasıl direndiğini bir de TSK’ya kumpas davalarının başlamadığını hatırlayın!.. Erdoğan’ın görüşme sonrasında yaptığı ortak basın toplantısında Rasmussen, ‘‘Müzakere tarihi alma, Kıbrıs konusunun çözümüyle ilgili mi?’’ sorusuna karşılık, ‘‘Türkiye’nin adaylık statüsünde bir sonraki adım ile Kıbrıs arasında doğrudan bağlantı yok. Ama ortamı etkileyecektir’’ diyerek işaret fişeğini açıktan çakmıştı.

Bu hava içinde Kopenhag’daki AB zirvesine gidildi. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül ve ekibi ayrı, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve ekibi ayrı uçaklarla!.. Basından sorumlu Başbakan Başdanışmanı sıfatımla Danimarka’ya giden Abdullah Gül’ün ekibinde ben de vardım. Görüşmeler çok çetin geçiyordu. AB dönem Başkanı Rasmussen, Abdullah Gül’e tüm ısrarlı taleplere rağmen baş başa görüşme için randevu vermiyordu. Bu da çok büyük bir sıkıntıya neden oluyordu. Gül, sorunu çözmek adına çareyi İngiltere Başbakanı Tony Blair’i telefonla aramakta buldu. Rasmussen’in randevu vermesi için Blair’in Amerika ile görüşüp devreye girmesini istedi. Sıkıntılı bir bekleyişten sonra Blair telefon etti. ABD’nin devreye girmesi ile Rasmussen’in Gül’e randevu vereceğini söyledi. Hafızamda yanlış kalmadıysa, Rasmussen 15-20 dakikalık bir görüşmeyi kabul etti ve gerçekleşti.

O kritik Kopenhag zirvesinin kapı arkalarında yaşananlar ileride gün ışığına çıkarsa ibret vesikası olarak tarihe geçer!.. Denktaş’a hasta yatağında yapılan baskılar... Zirvede sunulmak üzere elinden alınmak istenen mektup ve içeriği... Şahit olduğum ve beni Başbakan Başdanışmanlığı’ndan istifaya götüren sebeplerden sadece birinden kısa bir kesit aktardım. O dönem ile ilgili konuşması gereken çok kişi var. Ahmet Davutoğlu’ndan o dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a kadar... Ama burada ben doğruculuğuna inandığım bir kişiye sesleneceğim. O dönem- Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün kendisine çok kızmasına rağmen- yapılan bazı yanlışlara koyduğu tepkilere şahit olduğum Yaşar Yakış’a;

Sayın Yaşar Yakış, en azından, Kıbrıs konusunda gerçeklerin gün ışığına çıkması için çıkın konuşun!..

Cumhuriyet Gazetesi’nde, Mehmet Ali Güller, dünkü yazısında, “Kıbrıs’ta yanlış iliklenen o ilk düğme“ diye yazmış. Aynı kanaatte değilim!.. O gün, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemediler. Üzerlerindeki gömlek sizin bildiğiniz gömlek değildi. Baştan yanlış gömlek giymişlerdi. Ve,o gömleğin etiketinin üzerinde “Made in Pensilvanya” yazıyordu!.. Eyy, Ahmet Davutoğlu, Gürcan Türkoğlu, Hüseyin Avni Karslıoğlu!.. Aksini iddia edin de göreyim!.. Siz de oradaydınız...