Korkusuz

Savaşlar eskisi gibi olmayacak!..

Savaşlar eskisi gibi olmayacak!..
“IBAN”... İktidardan olmayıp da bağış toplayan belediyelerin hesaplarının bloke edilmesi... Koronavirüse karşı alınan günlük tedbirler... Af yasası vs. gibi konularda yazacak çok şey var. Ancak, tehdit o kadar büyük ki, bugünleri yaşarken yarınlara da çok ciddi bir şekilde bakmalıyız. Daha önce de ifade etmiştim; Bu bir ‘MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR’ diye. Gelin görün ki, Türkiye henüz değişmekte olan dünyayı, yeni tehdit ve güvenlik kavramını kavramış değil. Pandemi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hayatı durduran büyük bir güvenlik tehdidi olarak ortadayken Milli Güvenlik Kurulu’nun henüz konuya el atmaması ve ocak ayındaki olağan toplantısından sonra olağanüstü toplantı yapmaması, yeni tehdit ve güvenlik konseptlerinden çok uzakta olduğumuzu gösteriyor.

Gönlüm isterdi ki, değerli stratejist, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek ile yaptığımız söyleşinin tümünü yayımlayım. Uzun yazıları sevmeyen bir toplumuz. O yüzden,  bugün, “Yeni tehdit ve değişmesi gereken güvenlik anlayışı” başlığı altında geleceğe ışık tutmaya çalışacağız. Dilek’in, “Dünyanın dijital çağa geçmesiyle birlikte bulaşıcı hastalık nasıl fiziki sınır tanımıyorsa dijital dünyada da fiziki sınırların bir önemi kalmayacak. Eğer, mevcut ulus devletler hızlı ve kararlı harekete geçip milli yapılarını, milli güç unsurlarını güçlendirmezlerse kısa sürede parçalanacaklar. Böyle bir parçalanma başlarsa da etnik/mezhepsel ayrımlarında etkisiyle dünyada 5 bine yakın devletçiğin ortaya çıkması söz konusu” uyarısından sonra hap başlıklar altında söyledikleri;

-- Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa tehditler de eskisi gibi olmayacak. Değişen tehditlerle birlikte, bilgi toplumunun dijital safhasına geçilmesiyle savaş yapma biçimi de değişecek. Yeni savaş biçimin ortaya çıkması, eski savaş biçimlerinin ve bu arada onun en öldürücü silahlarının kullanılmasını öngören güvenlik konseptinin tamamen terk edildiği anlamına gelmiyor.

-- Dijital güvenlik; Devlet yönetiminde, ekonomide, ticarette, eğitimde, iletişimde dijital sistem ve yöntemlerin hakim olması, dijital paraya geçilmesiyle birlikte dijital güvenlik yeni güvenlik konseptinde mutlaka yer alması gereken vazgeçilmez unsur oluyor.

-- Biyo-güvenlik; Korona, biyolojik tehdit olarak ortaya çıkarken biyo-güvenlik kavramını da yeni güvenlik konseptinin vazgeçilmez unsuru haline getiriyor. Örneğin, bugüne kadar uluslararası uçuşlar öncesi büyükelçiliklerden vize alırken adli temiz raporu aranıyorsa- nasıl hava alanlarında fiziki kontrolden geçiyor- bakın bundan sonra biyo-güvenlik raporu da istenecek. Salgın hastalık taşıyıcısı veya şüphelisi olmadığınızın kanıtı istenecek. Daha sonraları bu tür biyo-güvenlik raporları ülke içindeki hareketlerde de istenecek.

--Su güvenliği; Korona sonrası en çok konuşulacak konulardan biri su olacak. Tarım için, üretim için, temizlik için, daha da önemlisi yaşam için temiz içme suyu. Su geleceğin savaşlarının ana nedeni olacak. Daha şimdiden ülkelerin sınır sorunları gibi gözüken konuların aslında su paylaşım sorunları olduğunu görmek lazım. Geleceği ön görmeye çalışan büyük devletler dünyanın hangi bölgesinde ne zaman su savaşları çıkacağının hesabını yapıyor. Örneğin ABD, 2011 yılında Irak’tan çekilirken Irak ile imzaladığı güvenlik çerçeve anlaşmasında bölgedeki su sorunuyla ilgili hareket tarzına ilişkin hükümler koydurduğunu biliyor musunuz? Dolayısıyla susuzluk ve su güvenliği artık başlı başına yeni bir kavram olarak yeni güvenlik konseptinin içinde önümüzde duruyor.

-- Tarım üretimi güvenliği; Korona krizin en büyük etkisinin tarım üretimine olacağını gören büyük tarım üreticisi ülkeler daha şimdiden tarım ihracatlarına sınırlamalar getirdi. Yani eskiden sıradan olan tarım ürünleri artık aslanın ağzında. Yani tehdit büyük. Dolayısıyla tarım üretimi güvenliği yeni güvenlik konseptinin bir değer ana unsuru olarak artık ben de varım beni dikkate almazsanız ölürsünüz diyor.

--İklim değişikliği; Onlarca yıldır gelişmiş ülkeler risk ve tehdit değerlendirmelerinde iklim değişikliği veya küresel ısınma denen kavrama en üst sıralarda yer veriyor. İklim değişikliği, insanların yaşam alanlarını değiştirmesine neden oluyor göçe zorluyor, belki de yeni kavimler göçüne neden olacak. Veya bulunduğu yerlerdeki şehirleşme koşullarını ve yaşam biçimlerini değiştirtiyor, savaş yapma biçimini değiştirecek.

-- Kaynak güvenliği; Dünyadaki savaşların en temel nedenlerinden biri insanların ve devletlerin hayatını idamesi için gerekli kaynakları kontrol etme, sahip olma üzerine yapılan mücadeledir. Belki dünya üzerindeki kaynaklar tüm insanlara yeterlidir ama o kaynakları bulmak, ulaşmak, çıkarmak, işlemek, kullanılabilir hale getirmek sınırlı olduğu için bu mücadele yapılıyor. Onun içindir ki, topraklarımız üzerinde ve mavi vatan dediğimiz denizlerimizde kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgelerimizdeki kaynaklarımıza sahip çıkmamız, korumamız hayati önemdedir. Dolayısıyla aslında hep var olan kaynak güvenliği kavramını toplumu ve devleti yönetenlerin bilinçli bir şekilde kavraması ve yeni güvenlik konseptinin ana unsurlardan biri haline getirmesi gerekiyor.

Tabi, kaynak denilince akla gelen kavramlardan biri de insan kaynaklarıdır. Nüfus bir ülke için milli güç unsurlarından biridir. Yetişmiş insanları bir değerdir. Koronavirüs salgını nedeniyle hayatın nerdeyse yüzde 90 durduğu bu süreçte sağlıkçısından tarım çalışanına her alanda yetişmiş insanlarımızın işlerini kaybetme durumuyla karşı karşıyayız. Sizin sahip çıkmadığınız bu değerler beyin göçü yada çalışan olarak başka ülkelere gidecektir. Yetişmiş insan gücü en önemli kuvvet çarpanıdır. Yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak için en önemli güvenlik meselesi, insan kaynaklarımızın/değerlerimizin güvenliğidir.

-- Yumuşak güvenlik; Buraya kadar anlattıklarımızı yani yeni tehditlerle  ortaya çıkan güvenlik konseptini yumuşak-güvenlik (soft-security) kavramıyla ifade ediyorum. Evet, klasik anlamda bildiğimiz ve varlığını sürdürecek sert-güç (askeri güç) ile sağladığımız güvenlik konseptini yok saymıyoruz, sayamayız da. Ama yumuşak-güvenlik konseptini onun üstüne yeni bir katman olarak koymak gerekir.

Artık ülkeler başka ülkelere kendi politikalarını dayatırken, şantaj yaparken, tehdit ederken bu yeni tehdit alanlarında kendilerini göstereceklerdir. Burada sonuç alınamazsa sert güç devreye girecektir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte değişen dünyayla birlikte sıkça karşılaşacağımız tehditleri bertaraf etmek için yumuşak güvenlik konseptini uygulamaya geçirmeliyiz.