Korkusuz
Ümit Zileli

Savaş çığırtkanları!..

Son günlerde yine savaş çığlıkları atılmaya başlandı!..

Şam’a girmeyi öneren siyasetçiden, daha düne kadar yerden yere vurulan NATO’yu göreve davet eden Bakan Bey’e, millete gaz vermek için her satırından “kan damlayan” yazılar döşenen medya güllerine kadar bir çok cenahtan “cihat çağrıları” geliyor!.. Diğer bir deyişle Suriye ile savaş için ABD’ye yeniden sarılmayı bile yücelten bir ruh hali söz konusu!.. Rusya ve İran faktörünü özenle gözlerden saklayan bir ruh hali!..

-18 yıl önce de aynen böyle olmuştu!..

“İşbirlikçi Şahinler”, hiç utanç sıkılmadan Türkiye’yi Irak işgaline “piyon” yaparak, geri dönülmesi olanaksız bir felakete sürüklemenin propagandasını yapıyorlardı... O tarihte arka arkaya yazdığım iki yazıyı bugün ve yarın paylaşacağım sizlerle:

-Lütfen yalnızca isimleri, yerleri değiştirip okuyun, bugünden en ufak bir farkı olmadığını göreceksiniz!..

İşbirlikçi şahinler!..


Onlar hep varoldular...

Geçen yüzyılın başlarından bugüne efendileri sürekli değişti ama onlar yeni düzene ayak uydurmaktan geri kalmadılar...

Onlar, birinci büyük paylaşım savaşı sırasında Enver suretinde ortaya çıktılar!.. Akılları sıra Alman Kayzeri’nin himayesinde ve de ellerindeki “halife” bayrağı altında tüm dünya Müslümanlarını cihada sürecek, pastadan büyük pay kapacaklardı!.. Bu uğurda yüz binlerce vatan evladını Yemen çöllerine, Allah-u Ekber Dağları’na, Çanakkale sırtlarına gömdüler. Osmanlı’nın tarihten silinişinin altında onların da kanlı imzası vardı!..

Onlar, ikinci büyük paylaşım savaşının en karanlık yıllarında, bu defa “Nazi hayranı faşist” suretinde belirdiler... İsmet İnönü’ye büyük baskılar yaptılar. “Erkekliğimiz iğdiş ediliyor, savaşa girmeliyiz”, “12 adaları almak için savaştan başka çare yok” dediler. Ama İnönü, baskılara karşın Türkiye’yi büyük savaşın yıkımından korudu...

Onlar, 50’lerden itibaren yeni efendileri ABD’nin önderliğinde etkinliklerini giderek artırdılar. Onlar etkin oldukça, bir zamanların mazlum dünya tarafından örnek alınan bağımsızlıkçı, onurlu Türkiye’si de kısa sürede “payanda ülke” olarak mimlendi!.. Örneğin Cezayir sorununda Birleşmiş Milletler’de sömürgeci zihniyetin yanında yer alması onların başarısıydı.. Türkiye’nin tarihinde ise koskocaman kara bir leke!..

Onlar, Birinci Körfez savaşında da “Amerikancı” kimlikleriyle sahne aldılar. Günün sloganı, en etkili ve yetkili ağızdan, Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından dile getirildi:

-Bir koyup yirmi alacağız!..

Alkış tuttular. Musul ve Kerkük’ün işgal senaryoları manşetlere taşındı... Eğer onurlu bir generalin, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın istifası olmasaydı Türkiye büyük bir felaketin girdabında kaybolacaktı.

-Onlar; işbirlikçi şahinler!..

Onlar, bugün yine sahnede... Yine savaş çığlıkları atıyorlar...

Yine aynı klişeleşmiş sloganları kullanıyorlar. “Türkiye’nin büyük önemi anlaşıldı” diyorlar... “Türkiye bu işten çok karlı çıkacak” diyorlar... “Sınırlar genişleyebilir, cetvelle çizilmiş ülkeler ortadan kalkabilir, bu da Türkiye’ye fırsatlar yaratabilir” diyorlar...

-Tıpkı Körfez savaşında olduğu gibi!..

Aynı senaryo aynı işbirlikçiler!..


Eski MİT ajanı, komplocu Mahir Kaynak, televizyonda sözde üstü kapalı biçimde yine petrol zengini Irak topraklarını hedef gösteriyor...

Amerikalılardan daha Amerikalı Sabah Gazetesi, Irak’a ABD ile el ele nasıl gireceğimizi grafiklerle anlatıyor!..

Bir tetikçi köşe sahibi, “Ortadoğu haritası yeniden çizilmedikçe bu işin içinden çıkılmaz... Küçük, bağımlı ve devlet kültürü olmayan, kontrolsüz devletçikler yerine büyük yapılar oluşturmak en doğrusu... Cetvelle çizilen sınırlar, silgiyle silinip, yeni ve sağlıklı yapılar oluşturulabilir..” diye ABD’ye akıl veriyor!.. Ardından hiç sıkılmadan, Mustafa Kemal’i de alet ederek Irak’ı işgal önerisi yapıyor:

-Körfez Savaşı’ndan 10 yıl sonra Özal’ın ‘siyasi haklılığı’ ortaya çıktı. Turgut Özal, Baba Bush’a kara harekatı olmadan Saddam’ın gitmeyeceğini söylemiş ve bir yandan da Atatürk’ün “Misak-ı Milli sınırlarına ilerlemeyi” önermişti. Özal’ın o günkü öngörüsü bugün hala geçerli!..

Ertuğrul Özkök, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Ankara’ya gelişinin hemen öncesinde, “Amerika’nın Irak’ı vurmasını istemiyoruz” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’i, “Gençlik yıllarından beri içine sinmiş olan üçüncü dünyacılığını dışarı mı vurdu” sözcükleriyle suçluyor.

Anımsayacaksınız; Irak’a operasyon ABD tarafından telaffuz edilmeye başlandığında ithal devlet bakanı Kemal Derviş, “ABD’ye kayıtsız şartsız destek” diye ortaya çıkıvermişti. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, “Her türlü yardıma hazırız” açıklamasıyla Türkiye’yi adeta mahkum etmişti. Ama bunlar bile işbirlikçi şahinlere yetmiyor!..Onlar, ülkeyi yönetenleri “kükremedikleri” için pısırıklıkla suçluyor!.. Altın tepsi içinde sunulan fırsatı(!) kullanamamakla itham ediyor

-İşbirlikçi şahinler Türkiye’yi gözü kapalı bir savaşa sokmak için elinden geleni ardına koymuyor!..

Bizim şahinlerin öylesine gözü kara ki; Powell’ın Irak ile ilgili sorulara, “Şimdilik operasyon kararı yok” yanıtını vermesi bu arkadaşlara karalar bağlatıyor!. Batı’nın “kurşun askerleri” operasyon geciktiği için neredeyse gözyaşı döküyor!..

Tarihe bir kez daha not düşelim; Türkiye, dünyayı kan ve ateşe sürükleyecek bölgenin tam ortasında yer alıyor. ABD, uğradığı zarardan en yüksek karı elde edebilmek için her yola baş vuracak... Türkiye, “kullanıma en müsait ülke” konumundan süratle çıkmalı, terörizme karşı dünya ile ortak platforma kaymalıdır. Bunun adı pısırıklık, acizlik değildir..

-Yurtseverliktir...