Korkusuz

Saray, sokak kabadayılığına son vermek ister mi?..

Saray, sokak  kabadayılığına son vermek ister mi?..
Aşılanmayı beklerken tatlı tatlı tartışmaya başladık!..

“1980 öncesine mi dönüyoruz ?”..

Bu deriin kaygılarda çok büyük haklılık payı var... Öyle büyük bir toplumsal travma ki bu, üstünden 41 yıl geçse de hafızalardan silinmesi imkansız. Nice 40 yıllar geçse de o derin acıların küllenebileceğine inanmayanlardanım. O kabus günleri yaşayan biri olarak o günlerle bu günler arasında benzerlikleri de farklılıkları da görebiliyorum. Çok kısaca şöyle;

Aynı çatışma ortamı yok ama kamu düzeninin bozulması, siyasi, hukuki kaos anlamında benzerlikler var. 1980 öncesi sağ sol karşıt gruplar vardı çatışıyordu. Şimdi, siyasetçi, gazeteci, bilim adamı, muhaliflere saldıran, sürekli tehditler yağdıran bir silahlı çete veya mafya grupları var. Tek taraflı bir saldırı... Bütün halkı içine çeker mi?.. Biraz zor tabi ama saldırıların hedefindeki kişiler üst düzey insanlar olursa o zaman durum değişebilir, muhalif halk kitleleri de tahrik edilebilir.

★★★

Tam bu noktada, ABD’de 6 Ocak’ta yaşananlarla ilgili ayrı bir parantez açacağım;

ABD Kongresi’ne bir baskın oldu. Biden ve Demokratlar “terör eylemi” olarak nitelemişti. Cumhuriyetçilerden de öyle niteleyenler oldu. Şimdi Amerikan medyası bu olayı anlatırken “Kongre’ye Trump yanlısı silahlı çete/mafya baskını” diye veriyor... Kongre’ye baskın yapan grubu tanımlarken İngilizce “mob” kelimesini kullanıyor.  “Mob”un Türkçe anlamı; “Silahlı çete, mafya, ayak takımı gruplar”. Trump veda mesajında, “Şiddeti tasvip etmiyoruz. Kongre’deki saldırılar, şiddet kabul edilmez” falan diyerek sanki saldırıyı kınamış tasvip etmiyormuş gibi konuştu ama peşinden de “Başlattığımız hareket daha yolun başında” deyip bir taraftan da o gruplara merak etmeyin burada kalmayacak mesajı verdi.

Ancak, Amerikan kamuoyu bu olayı iktidardaki başkanının koltuğu devretmemek için bir darbe girişimi olarak görüyor. Trump, bunun için muhtemelen yargılanacak...

★★★

Türkiye’de evlerimizin önünde meydana gelen dayak olayları da ABD’de yaşananların bir versiyonunun öncüleri gibi görülebilir. Önceden tedbir alınıp şimdiden muhalifler sindirilmeye, baskılanmaya çalışılıyor.

Daha önceki saldırlar, dayaklar münferit ve küçük gruplar yaptı gibi gösterilmeye çalışıldı fakat son saldırılarda siyasetçilerin de gazetecilerle eş zamanlı hedef alınması işin organize olduğunu gösteriyor. Ülkü Ocakları’ndan olaya bakan savcıya yöneltilen açık tehditlerden fark edilebileceği gibi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ülkücüleri hep sokaktan uzak tuttu diye övüldüğü durum da değişiyor gibi sanki.

Evet, 1980 öncesine mi dönüyoruz kaygılarında büyük haklılık payı var!.. İş kontrolden çıkabilir. Bu tür kaos ortamları her zaman yabancı ülkelerin gizli servislerinin operasyon ortamlarına dönüşür.

Anarşi ortamı, kaos ortamı iktidarın da lehine değil. Kaostan kendi lehlerine bir şey çıkacağının hiçbir garantisi yok. Aksine 18 senedir yıpranmış artık yazacak söyleyecek yeni hikayesi olmayan iç ve dış desteğini kaybetmekte olan bir iktidar var. Zorla, baskıyla, hak- hukuk- adaleti zedeleyen yöntemlerle iktidarda kalma süresini uzatmanın başarıyla sonuçlandığı bir örnek yok. Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan durumu görmeli. Türkiye, 18 yıl önce aklının ucundan geçirmediği iç ve dış sorunlarla uğraşıyor. Bunun bir çoğu hatalı hükümet politikaları nedeniyle oldu. Şimdi de, siyasilere, gazetecilere saldırılar, mafya gruplarının korunmaya alındığı gibi görüntülere Erdoğan ve ekibinin sessiz kalması sert ve açık tepki göstermemesi de yanlış bir politika. Ülkeyi yönetmekten Erdoğan sorumlu ama iktidarın küçük ortağı sürekli bir şeyler dayatıyor.  Olup bitenden Erdoğan sorumlu. Bahçeli ve ekibi hiçbir yetki ve sorumlulukları olmadığı için ülkemizde olabilecek herhangi bir kötü gelişmelerden de sorumlu tutulamayacak.  Dolayısıyla Erdoğan, bu tür sorumsuz davranışlara izin vermemeli. Bu tür çete/mafya korkusu sokakları sararken iktidarın özgürlükleri kısıtlayıcı baskıcı yasal düzenlemelere gitmesi de toplumsal patlamayı hızlandıracaktır.

Lafı fazla uzatmayalım...

Anlayacağınız, ne uzun vadede ne de kısa vadede bu işlerin kimseye faydası olur. Olan da topyekun bu güzel ülkeye ve insanlarına olur. 1980 öncesi ve sonrasında görüldüğü gibi!..

★★★

İktidara onca laf sayıyoruz da muhalefete de bir şeyler söylemek lazım değil mi?..

Evet, hem de çook lazım!..

Tamam, bütün güç iktidarda muhalefetin icra gücü yok. Ama bu konularda Erdoğan’ı daha etkin şekilde uyarabilmenin yollarını bulmalılar. “Olup bitenden yaşanan iyi ve kötü şeylerden en alt seviyedeki atamalardan en üsttekine sen sorumlusun. Devlet Bahçeli’nin yetkisiz ve sorumsuz olmasına rağmen sanki varmış gibi ülkeyi yönetmesine izin vermemelisin” demeleri lazım... “Doğru şeyler yaparsan iktidarda kalırsın yoksa bu halinle seçimleri kaybetmemenin alt yapısını sen kendin hazırlıyorsun” demek lazım!..

★★★

Ulu Tanrı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kahraman silah arkadaşlarına rahmet etsin. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun.