Korkusuz
Can Ataklı

Sahi kim taktı bu adama yıldızı acaba?

ŞAŞIRDIM


Sahi kim taktı bu adama yıldızı acaba?


İktidar medyası iyice şaşırdı.

Bırakın fikirlerini, kendi dayatmalarının arkasında bile duramıyorlar.

İktidar medyasının iki gazetesinde dün emekli Tuğgeneral Serdar Atasoy ile ilgili bir haber vardı.

Kara Kuvvetleri eski İstihbarat Başkanı, emekli Tuğgeneral Serdar Atasoy, FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp mahkemeye çıkarılmış.

Henüz birkaç ay kadar önce emekli olan Atasoy, cemaatçi olduğunu itiraf ettikten sonra etkin pişmanlıktan yararlanarak, örgütsel geçmişine ilişkin tüm bildiklerini anlatmış.

Serdar Atasoy, 1996 yılında teğmen olduğunda rütbesini örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in taktığını, ellerini öpüp hayır duasını aldıktan sonra göreve başladığını itiraf etmiş.

Örgüt içerisinde “Servet” kod adını kullanıyormuş emekli general ve örgüt için son güne kadar da çalışmış.

Buraya kadar her şey normal değil mi?

Bugüne kadar yüzlerce subay cemaatçilikten hapse atıldı.

Bu Serdar Paşa da onlardan biri...

Peki burada tuhaf olan nedir?

Şu; İktidar medyası aklımızla alay ederek soruyor “Bu adamı kim korudu?” diye.

Yeni Şafak’taki haberde hayli ayrıntı da var.

Şöyle anlatmış gazete Serdar Atasoy’u;

“Şüpheli Atasoy’un, 2017 yılında FETÖ soruşturması kapsamında Erzincan’da gözaltına alındığı ortaya çıktı. Darbeci Cemil Turhan’dan ele geçirilen 139 kişilik Cumhurbaşkanlığı yaver adayı listesinde 10. sırada yer alan Atasoy, savcılık sorgusunun ardından serbest kaldı. 2019’da da hakkındaki soruşturma takipsizlikle sonuçlanan Atasoy, 2020 YAŞ kararıyla tuğgeneralliğe terfi ettirildi. Öte yandan, şüpheli Atasoy, darbe girişiminin ardından Dakka’daki askeri ataşelik görevi sonlandırıldı ve 2016 Kasım’da Türkiye’ye döndü. Kısa süre Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığı’nda bekleyen Atasoy’un, Erzincan’da bulunan 3. Ordu Komutanlığı’na tayini çıktı. 2017 Ağustos atamalarında 2. Ordu Komutanlığı Harekat Başkanı olan Atasoy, 2020 Ağustos’a kadar da bu görevi sürdürdü. Atasoy, geçtiğimiz 2 Kasım’da da emekli oldu.”



İktidar medyası, “İlk yıldızını Fetullah Gülen takmıştı” diye ballandıra ballandıra anlatıyor ama nedense generallik yıldızını kimin taktığından söz etmiyor hiç.

Onun yerine “Bu adamı kim korudu?” diye soruyor.

Bu kişinin generalliğe terfi ettirildiği Yüksek Askeri Şuranı’nın başkanı kimdi?

Aynı şuraya Milli Savunma Bakanı olarak giren kişi kimdi?

Genelkurmay Başkanı kimdi?

Kara Kuvvetleri Komutanı kimdi?

İlk yıldızı takanın Fethullah Gülen olduğunu bilen iktidar medyası, generallik yıldızını takanı söylemek yerine “ortaya karışık” bir cümle ile “Kim korudu?” diye soruyor.

Merakım şu, bu gazetelerin yazı işleri toplantılarında kimsenin aklına, “Kim korudu diye soruyoruz ama biri o şuraya katılanları söylerse sıkıntıya girmez miyiz?” demek gelmiyor  mu hiç?

Neyse, bana ne... Komik duruma düşenler kendileri.

Tasası bana düşecek değil ya.

Ben şaşırır ve güler geçerim.

BAŞIMDAN GEÇENLER


Erdoğan’la fotoğraf çektirdim


Geçen hafta cuma günü...

Sevgili arkadaşım Canan Sezenler’le bir konuyu konuşmak için buluşacağız.

Ancak yayından sonra hemen eve gidip kızımı almam ve anneannesine bırakmam gerek.

Canan’a, “En iyisi seni yoldan alayım, karşıya beraber geçeriz, kızımı alır tekrar bu tarafa gelirken de konuşuruz. Zaten dışarıda oturup bir çay içecek yer bile yok” dedim.

Birlikte geçtik karşıya.

Beylerbeyi çevresi çok sakindi.

Hiç trafik yoktu.




Anladım ki AKP Genel Başkanı geçecek.

O geçeceği zaman tüm polis seferber oluyor ve trafik hiç tıkanmadan akabiliyor.

Eve gittik, kızımı aldım, tekrar köprüye doğru hareket ettik.

Tam sahil yoluna inmiştik ki, karşıdan cıvıl cıvıl
yanan iki polis motorsikleti
geçti.

Kızıma “Bak şimdi Erdoğan geçecek, sen de görürsün” dedim.

Tam o sırada yolun karşı tarafında 8-10 kişinin bekleştiğini fark ettim ki, Erdoğan’ın konvoyu da göründü.

Ön taraf sanıyorum yol kesildiği için durdu.

Erdoğan’ın aracı tam benim durduğum yerde o bekleşenlerin yanında duruverdi.

İlk kez o zaman gördüm Erdoğan’ın konvoyundaki korumaları.

Hepsi aksiyon filmlerindeki gibi hareket halindeki araçlardan atladılar, yayılarak aracın çevresini sardılar.

Polislerden biri bana doğru “Devam edin efendim” diye seslendi çok kibarca.

Bir diğeri de uzaktan “Devam et devam et” diye bağırdı.

Önüm duruyor, nereye gideyim?

Hemen dibime gelen polise “Önüm dolu, zaten gidemiyorum” dedikten sonra yüzüme dikkatle bakması üzerine “Ben Can Ataklı’yım” dedim hafif bir hınzırlıkla.

Güldü “Biliyorum efendim” demez mi?

Ben de  “E madem öyle niye korkuyorsunuz ki?” dedim bir kahkaha atarak.

Polis de güldü tabii.

Sonra önümdeki araçlar yürümeye başlayınca daha fazla duramadım tabii.

Böylelikle çok uzun yıllar sonra Erdoğan’la dolaylı da olsa çekilmiş bir fotoğrafım oldu.

Bİ SORALIM BAKALIM


Hani teröristlerdi, hani Boğaziçi öğrencisi değillerdi


İktidar koro halinde Boğaziçi öğrencilerine öfke saçıyor.

Hele medyacıları sanki delirmiş gibiler.

Gençler bir şekilde protesto gösterisi yapıyor, hak verirsiniz vermezsiniz orası ayrı, ama sanki ülkeyi düşman işgal etmiş de milli kurtuluş savaşı veriliyormuş gibi havalar da neyin nesidir, anlamak mümkün değil.

Tabii iktidarın kışkırtıcı tutumu da işin cabası.

Ne diyor AKP Genel Başkanı, “Bunlar öğrenci değil, terörist.”

İçişleri Bakanı çıkıyor ekrana, “Millete doğruları söylemeyelim mi yani? Gözaltına alınan 150 kişiden 108’i Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi değil, hepsinin terör örgütleriyle irtibatı var, bunları nasıl söylemeyiz” diyor.

Sonra o gençler binbir eziyetten geçirildikten sonra mahkemeye çıkarıldılar.

Hepsi serbest bırakıldı.

Hepsinin de Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olduğu anlaşıldı.

Gözaltına alınanlar arasında başka okullardan gelen bile yoktu.

Haklarında dava açılacak belki ama teröristlikten değil, “kamu malına zarar vermek, kamu görevlisine direnmek, hakaret etmek” suçlarından çıkacaklar daha sonra hakim önüne.

Peki ne olacak şimdi?

AKP Genel Başkanı, İçişleri Bakanı, “Bunlar öğrenci değil, terörist” derken, bu bilgileri kendilerine kim verdi acaba?

Yoksa birileri iktidarı, altından mı oymaya çalışıyor?

İRONİ


Amerika’ya haddini fena halde bildirdiler yine


Bu köşede dün olacağı bilerek yazmıştım sanki, “Aman LGBT, sapkın bunlar falan derken Biden’la ters düşmeyin” yazısını...

Tarihinde ilk kez eşcinsel birini bakanlık koltuğuna oturtan Amerika, LGBT için sapkınlar denilmesine tepkisini
hemen gösterdi.

Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “Farklı cinsel tercihlere yönelik nefret söylemini şiddetle kınıyoruz” açıklaması yaptı.

Sözcü, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları ve polis şiddetini endişeyle izlediklerini de kaydetti.

Ardından benzer bir açıklama da Avrupa Birliği’nden geldi.

Tabii AKP iktidarı, anında bu hadsizlere haddini bildirdi.

Onların dışişleri sözcüsü varsa bizim de var elbette.

Ve sabah hemen açıklama yaptılar.

Olayların “Üniversite dışından ve terör örgütü iltisaklı çevrelerin kışkırtmasıyla yaşandığını” ileri sürüp hukuki önlemler alındığını bildirdiler.

Teşhisi koymuşlar yani.

Ardından Amerika ve Avrupa’ya bir de güzel kapak yapmışlar. “Gelişmiş demokrasi olarak adlandırılan pek çok ülkede, yönetimler aleyhine en küçük bir itiraza karşı dahi, masum ve sivil vatandaşlara karşı güvenlik güçlerinin orantısız şiddet görüntülerinin halen hafızalarında olduğunu” kaydetmişler.

Amerika ve Avrupa çok utanmıştır bu açıklamaya mutlaka, çünkü oralarda demokrasi falan yok biliyorsunuz, dünyada demokrasi ve hukuku tam anlamıyla yaşayan tek ülke AKP Türkiyesi çünkü.

En sonunda da “Türkiye’ye demokrasi ve hukuk dersi vermeye kalkanlar aynaya baksın, Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir” demişler.

Açıklamaya baktım, “cinsel tercihlere kin ve nefretten” tek satır edilmemiş, ayrıca açıklamada Amerika’nın da Avrupa Birliği’nin de adı anılmamış.

Elbette anılmayacak.

Korkarlar onlardan.

Zaten bildiri de onlara karşı değil, Türkiye’yi dünya devi zanneden AKP kamuoyuna karşı yapıldı.

Öyle zannetmeye devam etsinler diye yapılmış bu açıklama.